Resul-i Ekrem (asm), Rabbinden gelen Kur’ânî hakîkatleri evvelâ kendi şahsında tatbik etti, bilfiil yaşadı. Daha sonra muhâtablarına anlattı. Anlatınca öyle bir te’sîr etti ki; dem ve damarlarına kadar tesir etti. İşte böyle yüksek bir te’sîr ile vahy-i İlâhî’yi insanlara teblîğ etti. Hakîkî medeniyyeti, Resûl-i Ekrem (asm) getirdi. İşte Asr-ı Saâdet, bunun delîli ve şâhididir. Beşer, o gün bugün çalışıyor, müccadele ediyor; hâlâ daha o saâdete ve medeniyete kavuşamadı. Medenîler diyorlar ki; “Biz, ahlâk-ı medeniyye ile dünyayı fethederiz.” Peki, bunu başarabildiler mi? Hayır, başaramadılar ve yapamadılar. Avrupa medeniyyeti vahşete döndü.
Siz, mâdem medenî olduğunuzu iddiâ ediyorsunuz ve şu medeniyet-i hâzırayı beşere takdîm ediyorsunuz. “Biz, kânûnlarımız ile kendi ahlâkî kurallarımız ile medeniyyetimiz ile dünyayı ıslâh ederiz.” diyorsunuz. Haydi, o zaman yüz feylesofu alın. Asr-ı Saâdet’e gidin. Yüz sene çalışın. O zamanın şartlarını da nazara alın. Acaba O Zât’ın, bir sene içinde yaptığı icraatın yüzde birisini yapabilir misiniz? Elbette yapamayacaksınız. İşte bu asırda yaşayan insanların hâline ve durumuna bakın. Beşeri getirdiğiniz seviyeye nazar edin. Güyâ modern, çağdaş, medenî, teknoloji asrıdır! Hiçbir yerde huzûr ve saâdet, emniyet ve sükûnet var mı? Belli bir kesim hariç, herkes inliyor ve ağlıyor! Fakr u zarûret, zillet ve meskenet içinde kıvranıyor! Bu mudur terakkî etmiş medeniyetiniz? Zayıfları ezmek ve onlara hakk-ı hayat tanımamak medeniyet midir? Öyleyse siz, medenî değilsiniz, vahşîsiniz, canavarsınız, insan düşmanısınız. Kat’iyyen anlaşıldı ki; sizde beşere karşı zerre kadar bir şefkat ve merhamet, insâf ve insâniyyet yoktur. Bazı yerlerde, belli kesimlere karşı olan sûrî durum ve vaz’iyyet ise, bir gösteriş ve aldatmacadan ibarettir.
Mâdem mes’ele, tamamıyla tavazzuh etmiştir. O hâlde hakîkî ve dâimî ve fıtrî ve ulvî ve yüksek ve nev’-i beşerin bütün sınıflarına hitâb eden ve onları ıslâh eden ve onlara dünya ve âhiret saadetini te’mîn eden, yalnız ve yalnız ahkâm-ı Kur’âniyye ve Medeniyyet-i İslamiyye ve ahlâk-ı hasene-i Muhammediyye’dir. Hayat nizâmı ve saâdeti, ancak Kur'an’ın ahkâmının ilmî, amelî ve edebî sahada icrâ ve tatbîki ile mümkün olacaktır. Bu hususta beşere rehberlik yapacak ve onlara nümûne-i imtisâl olacak ise, yalnız وَاِنَّكَ لَعَلٰى خُلُقٍ عَظ۪يمٍ “Ey Habîbim! (Muhakkak ki; sen, en yüksek bir ahlak üzeresin.) Yani, sîreten ve sûreten en mükemmel bir fıtrat üzere yaratılmışsın.”[1] sırrına mazhar Resûl-i Ekrem (asm)’dır.
Medenîlerin fikir babası olan feylesoflar dahî âciz kalırlarsa, yani beşere saâdet ve huzûr temin edemezlerse, elbette diğer beşerin bu işten âciz kaldığı âşikârdır. Gelecek âyet-i kerîmeler, beşeri kim yaratmışsa, onu bilen, onun hayat nizâmı ve ahlâkı hakkında söz sâhibi olan da O olduğunu şöyle haber veriyor:
اَلَا لَهُ الْخَلْقُ وَالْاَمْرُ
“Dikkat edin! Eşyâyı halk ve îcâd etmek, herkese ve her şeye emretmek, ancak Ellâhu Teâlâ’ya mahsûstur. Ellah’dan başka bir emir sâhibi yoktur.”[2]
اَلَا يَعْلَمُ مَنْ خَلَقَۜ وَهُوَ اللَّط۪يفُ الْخَب۪يرُ
“(Yaratan) Hâlık-ı âlem, (bilmez mi? O, en gizli şeyleri bilir,) her şeyden (hakkıyla haberdardır.)”[3]
Elbette O Latîf-i Habîr, insanoğlunun ne ile ıslâh olacağını, hangi ahlâka sâhib olması gerektiğini bilir. Öyleyse O Alîm-i Hakîm, ne demiş ise, ahlâk odur, medeniyet odur. Bütün dünya feylesofları toplansa, bütün ahlâkiyyun toplansa, bütün ictimâiyyûn toplansa, bütün medenîler toplansa; yüz sene çalışsalar, yine O Zât-ı Ekrem (asm)’ın, değil bir senede yaptığını, belki bir günde yaptığını dahî yapamazlar. Çünkü O (asm), birdenbire akılların muallimi, rûhların sultanı, kalblerin mahbûbu, nefislerin mürebbîsi oldu.
Demek O, bu işleri beşerî bir güç ve kuvvetle yapmıyor. Çünkü beşerin bunlara gücü yoktur.
(Heybil Yayınlarından “Evsaf-ı Muhammediye” adlı eserden alınmıştır.)
[1] Kalem, 68:4.
[2] A’râf, 7:54.
[3] Mülk, 67:14.
İsim | |
Eposta ( Sitede görünmeyecek ) | |
Yorum | |
Doğrulama Kodu | |
Gönder |