Risale-i Muhammediye (asm)’ın şahidlerinden biri irhasattır. İrhâsât; Resûl-i Ekrem (asm), peygamber olmadan evvel meydana gelen hârikulâde hâdiselerdir. Bunlara mu’cize denilmez. Çünkü Resûl-i Ekrem (asm), o zaman henüz nebî ve resûl olmadığı için, bu gibi hârika şeylere mu’cize değil, irhâsât denilir. Mu’cize ise, peygamber olarak gönderildikten sonra izn-i İlâhî ile meydana gelen hârikulâde hallerdir.
Resûl-i Ekrem (asm), peygamber olmadan önce, gaybî ve alenî pek çok acâib şeyler meydana gelmiştir. Meselâ; velâdeti gecesinde Ka’be’deki putların yüzüstü yere düşmesi, Sava gölünün kuruması, Semave vadisinin su ile taşması, Mecûsî’lerin bin yıldan beri yanmakta olan ateşlerinin sönmesi gibi pek çok hârikulâde hadiseler vukû’ bulmuştur. Kezâ Sütannesi Halîme’in koyunlarının birdenbire tok olması ve sütlerinin çok olması gibi çok harikalar meydana gelmiştir. Bütün bunlar ve fazlası, kütüb-ü siyer ve târîh kitablarında mevcûddur. İşte bu irhâsât da Nübüvvet-i Muhammediyye (asm)’ın tasdîkine sebeb olur.
İrhâsât da üç kısımdır:
Biri: Doğumundan önce vukua gelen harikulade hâdiselerdir.
İkincisi: Doğumu hengâmında vukua gelen harikulade hâdiselerdir.
Üçüncüsü: Nübüvvetten evvel vukua gelen harikulade hâdiselerdir. Üstad Bediüzzaman (ra) Hazretleri, Şualar adlı eserinde şöyle buyuruyor:
“Hem zaman-ı mazi dahi risâletine bir küllî şahiddir ki; irhasat denilen nübüvvetten evvel zuhur eden ve gelecek peygamberin mu'cizatı sayılan hârikalar, tarihlerde ve siyer kitablarında kat'î tevatür tarzında nakledilen pek çok vakıalar, gayet sağlam bir sûrette risâletine şehadet eder ve çok nevileri var. Meselâ; viladet-i Peygamberiyeye (asm) yakın bir vakitte Kâ'be'yi tahrib etmeğe gelen Ebrehe askerinin başlarına Ebabil kuşlarının elleriyle taşların yağması ve viladet gecesinde Kâ'be'deki sanemlerin baş aşağı düşmesi ve Kisra-yı Fars sarayının harab olması ve ateşperest Mecusilerin bin seneden beri yanması devam eden ateşi o gece sönmesi ve Buheyra-i Rahib ve Halîme-i Sa'diye'nin kat'î ihbarlarıyla, bulutlar mübarek başına gölge etmesi gibi çok hâdiseler, nübüvvetinden evvel nübüvvetini haber vermişler.”[1]
Hâtifler de Hazret-i Muhammede (asm)’ın risaletini müjde vermiş. Hâtif; sesi işitilen ve kendisi görülmeyen gaybtan haber veren cinnî demektir. Evet, bi’setten evvel bu türden çok gaybî sesler gelmiş, ‘Muhammedün Resûlullâh’ diye sesler duyulmuştur. Bediüzzaman (ra) Hazretleri, Şualar adlı eserinde şöyle buyuruyor:
“Hem o ârifler ve kâhinler gibi risâlet-i Muhammediyeyi (asm) gaybî haber veren ve sözleri işitilen ve şahısları görünmeyen hâtif denilen ruhanîler, pek sarih bir sûrette Muhammed'in (asm) nübüvvetinden haber verdikleri gibi; çok muhbirler, hattâ saneme kesilen kurbanlar ve sanemler ve mezar taşları nübüvvetinden haber vermeleriyle onun risâletine ve hakkaniyetine imza basıp tarih lisanıyla şehadet etmişler.”[2]
Kâhinler de Risalet-i Muhammediye (asm)’a şehadet etmişlerdir. Kâhin; gaybten haber veren kimse demektir. Çok kâhinler, gaybdan haber vermişlerdir ki; Resûl-i Ekrem (asm), peygamber olarak gönderilecektir. Demek kâhinler de Resûl-i Ekrem (asm)’ın nübüvvetini haber vermişler, buna şehâdet etmişlerdir. Üstad Bediüzzaman (ra) Hazretleri, Sözler adlı eserinde şöyle buyuruyor:
“Tarihçe sabit, Şıkk ve Satih gibi meşhur iki kâhinin, nübüvvet-i Ahmediyeden (asm) biraz evvel, nübüvvetine ve âhirzaman peygamberi o olduğuna beyânatları gibi çok beşaretler, sahih bir sûrette tarihen nakledilmiştir.”[3]
Ay’ın ikiye bölünmesi gibi bine yakın mucizeler de Risalet-i Muhammediye (asm)’ın delilleridir. Resûl-i Ekrem (asm), bir gece parmağını kaldırdı; izn-i İlâhî ile Ay’ı iki parça etti. Bu, bir mu’cizedir. Nitekim Kur’an-ı Azîmüşşan, bu mu’cizeyi Kamer Sûresi’nde şöyle haber vermektedir:
اِقْتَرَبَتِ السَّاعَةُ وَانْشَقَّ الْقَمَرُ
“Kıyamet yaklaştı ve Ay yarıldı.”[4]
Hem Güneş, bir mes’eleden dolayı bir saat tevakkuf edip durması. Hem parmaklarından Kevser gibi bir suyun akması. Hem ağaç, taş ve dağların, O’na selâm vermesi. Hem az yemeğin, pek çok kimseye kifâyet etmesi. Hem O’nun teması ile pek çok hasta ve yaralıların âniden iyileşmesi. Hem küçük taşların, mübârek elinde tesbîh etmesi. Hem bir avuç toprak alıp küffârın gözlerine atmasıyla, her kâfirin gözüne bir avuç toprak girmesi. Hem hayvanların, fasîh bir lisân ile O’nunla konuşması. Hem konuşmayan çocukların, O’nun iltimasıyla konuşmaya başlamaları gibi bine bâliğ mu’cizeler, elbette isbât eder ve kör olanlara dahî gösterir ki; bu Zât (asm), Hâlık-ı âlem tarafından meb’ûstur, Resûl’dür, Nebî’dir, hârika bir şahsiyettir, Seyyidü’l-beşerdir, Habîb-i Rabbi’l-Âlemîn’dir.
Ellahu Teâlâ, her bir peygamberin davasını tasdik sadedinde onlara mu’cizeler ihsan etmiştir. O mu’cizeler, Resul-i Ekrem (sav)’in mucizat sofrasından onlara ihsan edilmiştir. İmam Bûsîrî, Kasîde-i Bürde adlı eserinde şöyle buyurur:
وَكُلُّ اٰىٍ اَتَى الرُّسُلُ الْكِرَامُ بِهَا فَاِنَّمَا اتَّصَلَتْ مِنْ نُورِهِ بِهِمِ
Yani: “Bütün peygamberlerin getirdiği mu’cizeler, onlara, ancak O’nun nûrundan ulaşanlardan ibarettir.”
فَإِنَّهُ شَمْسُ فَضْلٍ هُمْ كَوَاكِبُهَا يُظْهِرْنَ أَنْوَارَهَا لِلنَّاسِ فىِ الظُّلَمِ
“Çünkü O, bir fazilet güneşidir. Diğer peygamberler ise, o güneşe bağlı olan ve güneş batınca, karanlıkta insanlara o güneşin envarını izhar eden yıldızlardır.”[5]
(Heybil Yayınlarından “Evsaf-ı Muhammediye” adlı eserden alınmıştır.)
[1] Şualar, 15. Şua, 1. Makam, 3. Kısım, 2. İşaret, 5.6.7.8. Külli Şehadetler, s. 626.
[2] Şualar, 15. Şua, 1. Makam, 3. Kısım, 2. İşaret, 13. Şehadet, s. 629.
[3] Sözler, 31. Söz, 3. Esâs, s. 576.
[4] Kamer, 54:1.
[5] Kaside-i Bürde, 52 ve 53. beytler
İsim | |
Eposta ( Sitede görünmeyecek ) | |
Yorum | |
Doğrulama Kodu | |
Gönder |