Tevrât, İncîl, Zebûr gibi semâvî kitabların yüzlerce işâretleri, Resûl-i Ekrem (asm)’dan haber vermiş; o kitablarda, O’nun Risâleti’nin hakkaniyetinden ve son peygamber oluşundan bahsedilmiştir. İşte gelecek âyet-i kerîme, O Zât-ı Ekrem (asm)’ın ve Ashâb’ının, Tevrât ve İncil’de evsâfının zikredildiğini şöyle haber vermektedir:
مُحَمَّدٌ رَسُولُ اللّٰهِۜ وَالَّذ۪ينَ مَعَهُٓ اَشِدَّٓاءُ عَلَى الْكُفَّارِ رُحَمَٓاءُ بَيْنَهُمْ تَرٰيهُمْ رُكَّعًا سُجَّدًا يَبْتَغُونَ فَضْلًا مِنَ اللّٰهِ وَرِضْوَانًاۘ س۪يمَاهُمْ ف۪ي وُجُوهِهِمْ مِنْ اَثَرِ السُّجُودِۜ ذٰلِكَ مَثَلُهُمْ فِي التَّوْرٰيةِۚۛ وَمَثَلُهُمْ فِي الْاِنْج۪يلِ۠ۛ كَزَرْعٍ اَخْرَجَ شَطْـَٔهُ۫ فَاٰزَرَهُ فَاسْتَغْلَظَ فَاسْتَوٰى عَلٰى سُوقِه۪ يُعْجِبُ الزُّرَّاعَ لِيَغ۪يظَ بِهِمُ الْكُفَّارَۜ وَعَدَ اللّٰهُ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ مِنْهُمْ مَغْفِرَةً وَاَجْرًا عَظ۪يمًا
“Muhammed (asm), Ellâh’ın Resûlü’dür. Onunla beraber bulunanlar, kâfirlere karşı pek şiddetli; kendi aralarında ise, pek merhametlidirler. Onları, rükû’ ve secde hâlinde, Ellâh’dan lütûf ve rızâ istediklerini görürsün. Secde eserinden nîşân ve alâmetleri, yüzlerindedir. İşte onların Tevrât’taki vasıfları budur. İncîl’deki vasıfları ise, bir ekin gibidir ki; o ekin, evvelâ başını, filizini, topraktan çıkarır; daha sonra yavaş yavaş büyür ve güçlenir. Ardından kalınlaşarak gövdesi üzerinde dimdik durur. Onu gören ziraatçıları, hayret içinde bırakır ve bu, onların hoşuna gider. Kâfirlerin gayzlarını, öfkelerini onlara yutkundurmak içindir. Ellâh, onlardan îmân edip amel-i sâlih işleyenlere, mağfiret ve azîm mükâfat va’detmiştir.”[1]
Hem meselâ Sûre-i Sâff’ta bulunan gelecek âyet-i kerîmede Hazret-i İsa (as), sarîh ve açık bir şekilde Resûl-i Ekrem (asm)’ın risâletini ve kendinden sonra Ahmed isminde bir peygamberin geleceğini şöyle müjdelemektedir:
وَاِذْ قَالَ ع۪يسَى ابْنُ مَرْيَمَ يَا بَن۪ٓي اِسْرَٓاء۪يلَ اِنّ۪ي رَسُولُ اللّٰهِ اِلَيْكُمْ مُصَدِّقًا لِمَا بَيْنَ يَدَيَّ مِنَ التَّوْرٰيةِ وَمُبَشِّرًا بِرَسُولٍ يَأْت۪ي مِنْ بَعْدِي اسْمُهُٓ اَحْمَدُ
“Bir vakit Meryem’in oğlu İsa dedi ki: ‘Ey İsrailoğulları! Şübhe yok ki; ben, benden önce gelen Tevrât’ı tasdîk edici ve benden sonra gelecek ‘Ahmed’ isminde bir peygamber ile müjdeleyici olarak sizlere Ellâh’ın Resûlüyüm.”[2]
Demek bu âyet-i kerîme de bu mevzû ile alâkalı İncîl’deki bir âyetten haber veriyor.
Hem meselâ Sûre-i A’râf’ta bulunan gelecek âyet-i kerîme, ehl-i kitâbın, ellerinde bulunan Tevrât ve İncil’de Resûl-i Ümmî’nin evsâfını yazılı olarak bulduklarını şöyle haber veriyor:
اَلَّذ۪ينَ يَتَّبِعُونَ الرَّسُولَ النَّبِيَّ الْاُمِّيَّ الَّذ۪ي يَجِدُونَهُ مَكْتُوبًا عِنْدَهُمْ فِي التَّوْرٰيةِ وَالْاِنْج۪يلِۘ يَأْمُرُهُمْ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهٰيهُمْ عَنِ الْمُنْكَرِ وَيُحِلُّ لَهُمُ الطَّيِّبَاتِ وَيُحَرِّمُ عَلَيْهِمُ الْخَبَٓائِثَ وَيَضَعُ عَنْهُمْ اِصْرَهُمْ وَالْاَغْلَالَ الَّت۪ي كَانَتْ عَلَيْهِمْۜ فَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا بِه۪ وَعَزَّرُوهُ وَنَصَرُوهُ وَاتَّبَعُوا النُّورَ الَّذ۪ٓي اُنْزِلَ مَعَهُٓۙ اُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ
“O rahmetim, (ehl-i kitâbtan şu kimselere hasdır ve vâcibdir ki; onlar, Nebîy-yi Ümmî olan o Resûl’e) Hazret-i Muhammed (asm)’a (ittibâ eden kimselerdir ki; O Resûl-i Ümmî’nin evsâfını, o ehl-i kitâb, yanlarındaki Tevrât ve İncil’de yazılı olarak buluyorlar. O Resûl-i Ümmî, onlara ma’rûfu) tevhîdi ve evâmîr-i İlâhiye’ye itâati (emreder ve münkerden) küfürden ve günahlardan (nehyeder. Ve temiz şeyleri) sığır ve koyunların içyağları, develerin etleri ve sütleri gibi (onlara helâl eder ve habîsâtı) kan, domuz eti, fâiz ve rüşvet gibi (onlara harâm eder. Ve onların üzerindeki ağır hükümleri ve bendleri, zincirleri, bağları kaldırır ve hafifletir. Öyle ise ehl-i kitâbdan o kimseler ki) Abdullah ibn-i Selâm ve Necâşî ve ashâbı gibi (bunlar, O Nebîyy-i Ümmî’ye îmân ettiler ve O’nu ta’zîm edip kılıçlarıyla O’na yardım ettiler ve O Resûl’le beraber indirilen nûra, yani Kur’ân’a ittibâ ettiler) yani Kur’ân’ın helâlini helâl ve harâmını harâm kabûl ettiler. (İşte felâha, yani kurtuluşa erenler, yalnız onlardır.)”[3]
Demek bu âyet-i kerîmenin ifâdesiyle Cenâb-ı Hak, Benî İsrâil’den ahd almış. Onlara bir peygamber göndereceğini söylemiş. O Peygamber’in, Tevrât ve İncîl’de bulunan ahkâmda tecdîdât yapacağını haber vermiştir. Kezâ O Peygamber’e indirilen Kur'an’ın, Tevrât ve İncîl’in yanlışlarını tashîh, doğrularını tasdîk, zamanla hükmü geçmiş ahkâmını da nesh edeceğini bildirmiştir.
Gelecek âyet-i kerîme de Risalet-i Muhammediyye (asm) ve Evsaf-ı Nebeviyenin semavi kitablarda mevcud olduğunu haber vermektedir:
اَلَّذ۪ينَ اٰتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ يَعْرِفُونَهُ كَمَا يَعْرِفُونَ اَبْنَٓاءَهُمْۜ وَاِنَّ فَر۪يقًا مِنْهُمْ لَيَكْتُمُونَ الْحَقَّ وَهُمْ يَعْلَمُونَ
“(Kendilerine Tevrât ve İncîl’i verdiğimiz kimseler oğullarını tanıdıkları gibi, Resûl-i Ekrem’in) Tevrât ve İncîl’de geçen evsafıyla, (O’nun hak peygamber olduğunu bilirler ve tanırlar. Onlardan bir grup) Risâlet-i Muhammediyyeye îmân etmeyenler, (hakkı bildikleri hâlde ketmediyorlar.”[4]
Elhâsıl: Münzel olan Tevrât, İncîl, Zebûr ve sâir semâvî suhuflar, O Zât’ın risâletine delîl ve şâhiddir. Çünkü hepsi bil-ittifâk Âhirzaman Peygamberi olan bu Zât’ın müjdesini vermişler; risâletini tasdîk etmişlerdir. Muhakkik Hüseyin-i Cisrî, o kitablardan yüz on dört tane işâret çıkarmış, kitabında yazmıştır. Eş’iya Nebî gibi pek çok geçmiş peygamber, Risâlet-i Muhammediyye’den haber vermişler. Verdikleri haberler, aynen tahakkuk etmiştir. Husûsan Eş’iya Nebî’nin, Tevrât’ın bölümlerinden olan Ahd-ı Kadîm’de ufacık bir kitabı vardır. Orada sarâhate yakın Resûl-i Ekrem (asm)’a çok işâretler mevcuddur.
(Heybil Yayınlarından “Evsaf-ı Muhammediye” adlı eserden alınmıştır.)
[1] Fetih, 48:29.
[2] Saff, 61:6.
[3] A’râf, 7:157.
[4] Bakara, 2:146.
İsim | |
Eposta ( Sitede görünmeyecek ) | |
Yorum | |
Doğrulama Kodu | |
Gönder |