tel tel tel
Kur'an-ı Kerim'den
Toprağı verimli olan güzel bir memleketin bitkisi, Rabbinin izniyle yeşerip çıkar. Çorak, verimsiz olan bir yerin bitkisi ise çıkmaz, çıkan da bir şeye yaramaz. İşte şükredecek kimseler için biz, ayetleri böyle farklı üsluplarla tekrar tekrar açıklarız.
(A’raf, 7/58)
Hadîs-i Şeriflerden
İnfak et, sayıp durma. Sana da sayı ile verilir. Fazlalık malını ve paranı muhtaç kimselerden esirgeme, senin de rızkın engelenir.
(Buhari, Zekat 21, Müslim, Zekat 88)
Dualardan
Ya İlâhî! Ordularımızı, hâricî ve dâhilî her türlü düşmanlara her zamân ve her yerde mansûr ve muzaffer eyle. Devlet adamlarımızı ma’nevîyyâta, memleketin umranına ve milletin refâhına hâdim eyle.
(Hacı Hulusi Bey)
Vecîze
Evet âdi bir muntazam makine, intizam ve mizanlı heyetiyle şeksiz bir mahir ve dikkatli ustayı gösterdiği gibi; kâinatı dolduran hadsiz zîhayat makineler de, herbirisi binbir mu'cizat-ı ilmiyeyi gösteriyorlar.
Şuâlar
İNSANIN YARATILIŞ GAYESİ

İNSANIN YARATILIŞ GAYESİ

25.03.2024

Ellah (cc), insanı gelecek şu dört esası bilmek ve onunla amel etmek için yaratmıştır.

Birincisi: İnsan, âcizdir. Bela ve musibetleri hadsizdir. İnsanın vazifesi, aczini bilip kudret-i İlahiyeye iltica, za’fını görüp kuvvet-i İlahiyeye istinad etmektir.

İkincisi: İnsan, fakirdir. İhtiyaçları nihayetsizdir. İnsanın vazifesi, fakrını görüp  rahmet-i İlahiyeye itimad, ihtiyacını görüp gına-i İlahiyeden istimdad etmektir.

 Üçüncüsü: İnsan, lâ yuad ve lâ yuhsa nimetlere mazhardır. Had ve hesaba gelmeyen bu kadar nimetlere karşı Ellah’a şükretmekle mükelleftir.

Dördüncüsü: İnsan, ebedi bir aleme ve ebedi nimet eden Zat’a iştiyak duymakla mükelleftir. 

Hakikat mesleğinin ana temeli de bu dört esastır. 

1. Acz-i mutlak,

2. Fakr-ı mutlak,

3. Şükr-ü mutlak,

4. Şevk-i mutlak.

İşte her ferd-i mü’min, Ramazan’daki oruç vasıtası ile bu dört esası daha iyi anlar.

Evet, insan acizdir. İnsanın aczini bilmesi ise, bela ve musibete giriftar olmasıyla anlaşılır. İnsan, fakirdir. İhtiyaçları nihayetsizdir. Ellah ise Ganî’dir, zengindir. İnsan, kendisine ihsan ve ikram edilen hadsiz niam-ı İlahiyyeye karşı şükretmeli, Ellah’ın verdiği o nimetlerden dolayı ebedî bir aleme ve ebedî bir Zat’a iştiyak duymalıdır. Öyleyse fıtratın gayesi, şükürdür.

Peki, sadece lisanen, اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ demek, gerçek manada şükrü ifade eder mi? Etmez. Şükrün hakîkî manası, verilen nimeti bilfiil Müm’inden bilmekle tahakkuk eder. İnsan, her san’atta Sanii, her nimette Mün’im’i bulmakla mükelleftir. Mesela, bir idareciden ve sair insanlardan sana gelen menfaatler, doğrudan doğruya Mün’im-i Hakîkî olan Ellah tarafından sana gönderilmiştir. Aradaki sebebler ise, birer tablacı mesâbesindedir. Ellah, onların ellerini birer sofra gibi yapıyor, o tablacıların elleriyle sana ikramda bulunuyor. Ağaca bakalım. Ağaçlar, birer tablacı olup kendilerine takılan meyveleri insanlara ikram ederler. Toprağa bakalım. Toprak, kendisine atılan tohumları birer sümbül olarak dışarı çıkarmakla tablacı olduğunu bildirir. İnsanın rızkı olan buğdayı onlara ikram eder. Markete gidersin. İhtiyacın olan erzakı para mukabilinde oradan satın alırsın. Markette çalışanlar, tablacı olup, cüz’î bir fiyat mukabilinde sana lazım olan erzaka aracılık ederler. Bir ineğe dikkat edelim. O inek, bir tablacı olup ihtiyacımız olan sütü bize ikram etmektedir. Ellah, bize lazım olan süt nimetini, o inek vasıtasıyla bize gönderiyor.

Demek yeryüzündeki nimetleri sana getirenlerin hepsi, birer tablacı gibidirler. Tablacı hükmünde bulunan insanlar, mal sahibi değiller. Bu nimetlerin cümlesini, Ellah bize gönderiyor.

Evet, Küre-i Arz’daki bütün ni’metler, Cenâb-ı Hakk’ındır. Her bir mevcûd, birer tablacıdır. Meselâ; ağaç, اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ diyerek Ellâh’a hamdeder. Bütün mevcûdâtın reîsi olan insan, şâyet Ellâh’a hamdetmezse, O’nu tanımazsa, büyük bir mes’ûliyetin altına girmez mi? Bütün mahlûkâtın manevî nefretini celbetmez mi? Hattâ bütün insanların lisân-ı hâli ve zerrât-ı vücûdu, اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ diyerek Ellâh’a şükrettiği hâlde; sen, gâfil olup lisân-ı kâlinle O’na şükretmezsen, senin insaniyetine ve mevkîine ve makamına ve rütbene yakışır mı? Elbette yakışmaz. Peki, insanı bu gafletten kurtaracak tek çâre nedir? Oruçtur.

Evet, niam-i İlâhiye’nin kıymetini insana ihsâs ettiren ve onu şükre sevk eden tek çâre oruçtur. Oruç ibadeti, birden insanın nazarını değiştirir. Her şeyin tablacı olduğunu, Mün’im-i Hakîkî’nin, Ellâh olduğunu ona ihtâr eder.

Mâdem bu nimetleri sana ikrâm etmekle seni tanımış, bilmiş, bilerek her tarafa tablacıları yerleştirmiş, onların eliyle o tablaları senin önüne koymuş. Öyleyse Mün’im-i Hakîkî’den başka kimseye teşekkür etme! İşte O Mün’im-i Hakîkî’nin, senden istediği vazîfe ise üçtür. Şöyle ki:

Birincisi: O nimetlerin başında Besmele-i Şerîfe getirmek, zikirdir.

İkincisi: O kıymetdâr nimetlerin, Ehad ve Samed olan Zât’ın mu’cize-i kudreti ve hediye-i rahmeti olduğunu düşünmek ve derk etmek, fikirdir.

Üçüncüsü: Sonunda اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ diyerek Ellâh’a hamd etmek, şükürdür.

Fakat mü’min-i hakîkî, yalnız kâl ile değil; ef’âliyle, ahvâliyle, etvârıyla, sükûtiyle, niyetiyle, tefekkürüyle bu şükrü yapacaktır. İşte Ramazân-ı Şerîf ayı geldiğinde, birden sadâ-i Kur’ânî, her bir mü’minin kulağında çınlamaya başlar; “Oruç tut, elini bu nimetlere uzatma, nimetlere ara verme zamanı geldi, sakın nefis ve Şeytân’a uyma, Rabbinin bu kudsî emrini kırma, oruç tutarak bütün mevcûdâtla kardeş ol!” diye onu ihtâr ve îkâz eder.

Demek şükürden maksad, sadece dil ile اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ demek değildir. Belki şükrün mikyâsı, iktisaddır. Kezâ beş esâsât-ı İslâmiye olan “kelime-i şehâdet, namaz, zekât, hac, oruç tutmak”, şükre birer mikyâstır. Şâyet bu esâsâttan biri noksan olursa, şükürsüzlüktür. Mesela, şükrün bir mikyâsı, oruçtur. Mazeretsiz oruç tutmayan, bin def’a da اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ dese, lâyıkıyla şükretmiş sayılmaz. Keza namaz kılmayan bir adam, nasıl hakkıyla şükretmiş olur?

 

(Heybil Yayınlarından “Orucun Hikmetleri” adlı eserden alınmıştır.)

 

 

Bu yazi 966 defa gösterilmiştir.

Yorum yapabilirsiniz :

İsim
Eposta ( Sitede görünmeyecek )
Yorum
Doğrulama Kodu
Gönder

Yorumlar :

Henüz yorum yapılmamış.

Muhammed Doğan'ın (Molla Muhammed el-Mûşî el-Kersî) beyanatları Nurmend.com sitesinden başka bir platformda yayınlanmamaktadır. © 2014-2023 | Her hakkı saklıdır. Kaynak gösterilmeden kullanılamaz. Nurmend - Şerhmend
0.203 sn. deSen
↑ Yukarı