tel tel tel
Kur'an-ı Kerim'den
Yemin olsun ki; içlerinden, kendilerine Ellah'ın âyetlerini okuyan, onları batıl inançlardan ve kötülüklerden temizleyen ve onlara kitap ve hikmeti (Kur’an ve sünneti) öğreten bir Peygamber göndermekle Ellahu Teâlâ mü'minlere lütufta bulunmuştur. Hâlbuki onlar, bundan evvel apaçık bir dalâlet içinde idiler.
(Al-i İmran, 3/164)
Hadîs-i Şeriflerden
Kıyamet günü cehennemliklerin azabı en hafif olanı o kimsedir ki, ayaklarının altına iki kor ateş konulur da onun etkisiyle beyni kaynar, hiçbir kimsenin kendisi kadar şiddetli azabta olduğunu hatırına getirmez. Halbuki o azap edilenlerin en hafifidir.
(Buhari, Enbiya 1, Müslim, İman 362)
Dualardan
Yâ Rabbenâ! Yâ İlâhenâ! Yâ Nâsırenâ! Zâlim¬lerin şerlerini, zulümlerini izzetine lâyık bir sûretde def u ref' eyle.
(Hacı Hulusi Bey)
Vecîze
Cesed ruhun hanesi ve yuvasıdır, libası değildir.
Sözler
RAMAZAN ORUCU ŞEAİR-İ İSLAMİYEDENDİR

RAMAZAN ORUCU ŞEAİR-İ İSLAMİYEDENDİR

15.03.2024

Şeâir kelimesi şiar, şaîre kelimesinin çoğuludur. Lugat manası; “ayırıcı özellik, nişan, alâmet” demektir. Istılahî manasına gelince; icrâ ve tatbîki, Devlet-i İslâmiye’ye âid olan farz-ı kifâye ve sünnet-i kifâye nev’inden olan emirlere,  Şeair-i İslamiye denir. Bunlar, hukûk-u âmmeye taalluk eden ahkâm cinsindendir.

Evamir-i İlahiyye iki kısma ayrılır:

Bir Kısmı: Şahsî farzlar ve şahsî sünnetlerdir ki; her şahıs bu emirleri yerine getirmekle mükelleftir.

Diğer Kısmı: Cemiyet-i İslamiyenin yerine getirmekle mükellef oldukları farz ve sünnetlerdir. Mesela; cenazenin yıkanması, techiz ve tekfini, cenaze namazının kılınması, cenazenin tedfini farz-ı kifayedir; ezan okumak, sünnet-i kifayedir. Müslümanlardan bir taife bu vazifeyi yerine getirse, bütün Müslümanlar mes’uliyetten kurtulur. Aksi takdirde bütün Müslümanlar mes’ul olur. İşte farz-ı kifaye ve sünnet-i kifaye nev’inden olan bu emirlere Şeair-i İslamiye denir. Kur’an-ı Mu’cizu’l-Beyan’ın birkaç ayet-i kerimesinde bu tabir kullanılmıştır. Mesela; Hac Suresi’nin 36. ayet-i kerimesinde Yüce Rabbimiz şöyle buyurur:

وَالْبُدْنَ جَعَلْنَاهَا لَكُمْ مِنْ شَعَٓائِرِ اللّٰهِ

“Biz, büyük baş hayvanları da sizin için Ellah'ın (dininin) işaretlerinden (kurban) kıldık.”[1]

Kurban kesmek, cumhûra göre sünnet-i kifayedir. Bu sebeble Şeâir-i İslamiyye’den kabul edilmiştir. Yine Hac Sûresi’nin 32. âyet-i kerimesinde ise şöyle buyrulur:

وَمَنْ يُعَظِّمْ شَعَٓائِرَ اللّٰهِ فَاِنَّهَا مِنْ تَقْوَى الْقُلُوبِ

“(Her kim Ellah'ın) farz-ı kifaye ve sünnet-i kifaye olan (hükümlerine tazimde bulunursa, şüphesiz bu, kalblerin takvâsındandır.)”[2]

Demek şeairi ihya etmek, kalblerin takvasındandır. Yani kâmil ve hakîkî bir imanın, ihlas, samimiyet ve sadakatın bir ifâdesi, bir göstergesidir.

Ramazân ayında tutulan oruç, şeâir-i İslamiyedendir. Yani İslâm, nişanlarından ve alametlerindendir. Her ne kadar oruç tutmak, farz-ı ayndır. Ancak umûmî manada oruç ibadetinin tatbikini sağlamak, oruç tutmayanları cezalandırmak ise, farz-ı kifayedir. Ramazân-ı Şerîf gelince, Devlet-i İslamiye, çarşı-pazarda yemek ve içmeyi yasaklar. Dâhil-i İslâm’da yaşayan ve zımmî sayılan Yahûdî ve Hıristiyanlar’a da -Ramazân ayı boyunca- dışarda, aşikâre yemek ve içmeyi yasaklar.

İşte Ramazân ayı boyunca İslam memleketinin her tarafında yemek ve içmek yasaklandığından bu hâl ve vaziyet, İslâm şiârı sayılmaktadır. Ramazân ayı geldiğinde bu emr-i İlahiye imtisâl etmek, umûm milletler tarafından mecbûrî olduğundan Ramazan ayında edâ edilen oruç ibadeti,  İslâm’ın bir alâmeti kabûl edilmiştir. Bu emr-i İlâhî’nin tatbîki, Devlet-i İslâmiye’ye aiddir, O’nun vazîfesidir. O da bu emri, umûm milleti mecbur hâle getirerek yerine getirir. Yani, onlara oruç tutturur. İşte memleketin her tarafında bu ibâdet tatbîk edildiğinden; bu hâl, İslâm alâmeti ve sembolü olarak görünür.

Hülasa: Şeair-i İslamiyye, hukuk-u amme olup, cem’iyyete âid bir ubûdiyyettir. Ramazan orucu tutulmadığı takdirde, Devlet-i İslamiyyenin müdahale hakkı bulunmaktadır. İslamiyet’in en büyük alametlerinden olan namaz, bahusus cemaatle kılnan namazlar, oruç, hac, zekât gibi ibadetler, hem şahsî bir haktır, hem umuma taalluk eden bir haktır. Mesela; namaz kılmak, şahsa farz-ı ayn ise de namaz kılmayanları tesbit edip cezalandırmak, devlete farz-ı kifayedir. Zekat vermek, şahsa farz-ı ayn ise de zekat vermeyenleri cezalandırmak, devlete farz-ı kifayedir. Hacca gitmek, şahsa farz-ı ayn ise de her sene, Müslümanlara hac ibadetini yaptırmak, bu hususta manileri bertaraf etmek, devlete farz-ı kifayedir.

 

(Heybil Yayınlarından “Orucun Hikmetleri” adlı eserden alınmıştır.)

 

 


[1] Hac, 22:36.

[2] Hac, 22:32. Ayrıca “şeâir” kelimesi, Bakara, 2:158; Maide, 4:2; ayet-i kerimelerinde geçmektedir.

 

Bu yazi 652 defa gösterilmiştir.

Yorum yapabilirsiniz :

İsim
Eposta ( Sitede görünmeyecek )
Yorum
Doğrulama Kodu
Gönder

Yorumlar :

Henüz yorum yapılmamış.

Muhammed Doğan'ın (Molla Muhammed el-Mûşî el-Kersî) beyanatları Nurmend.com sitesinden başka bir platformda yayınlanmamaktadır. © 2014-2023 | Her hakkı saklıdır. Kaynak gösterilmeden kullanılamaz. Nurmend - Şerhmend
0.152 sn. deSen
↑ Yukarı