تَبَارَكَ اسْمُ رَبِّكَ ذِي الْجَلَالِ وَالْاِكْرَامِ
“Ya Ekreme’r-Rusül! Celâlet, azamet, ikram ve ihsan sahibi olan Rabbin Tealâ'nın ismi yüce, baki ve daim oldu.”[1]
Bu ayet-i kerime ifade eder ki; “Ya Muhammed (asm)! Senin Rabbinin ismi, başkalarının isimleri gibi zail olucu değildir.” Binaenaleyh; Cenab-ı Hakkın ismi zikrolunan yerde hayr ve bereket, nimet ve ihsan vardır. Hatta ehl-i cennetten tekâlif sakıt olduğu halde, cennette zikrullah bakidir. Binaenaleyh; ehl-i cennet daima Ellah'ı zikrederler.
Cennetteki maddi ve manevi, cismani ve ruhani nimetlerin kemali, ancak devam ve hulud ile mümkündür. Zira kalb-i insan kendi vefatını düşünmekten ve nimetin zevalinden hadsiz derece elem çeker. Demek cennette hem ehl-i iman, hem de ehl-i imanın mazhar olduğu maddi va manevi bütün nimetler bakidir.
İşte bu sırdandır ki; Cenab-ı Hak, Kur’an’da cennetle alakalı mevzuları zikrettikten sonra, hemen ardından te’kidle cennet ehlinin orada ebedi kalacaklarından, mevt ve fenadan, zeval ve firaktan emin olacaklarından, cennet nimetlerinden ebedi bir surette istifade edeceklerinden, zeval-i nimet elemini çekmeyeceklerinden ve cennete girenlerin bir daha oradan çıkmayacaklarından bahseder. Üstad Bediüzzaman (r.a) Hazretleri huludla ilgili ayetlerin tefsir-i manevisi sadedinde şöyle buyurmuştur:
“Saadeti ikmal ve itmam eden, hulûd ve devamdır. Çünki saadet devam etmezse, zıddına inkılab eder.”[2]
“Devam olmayan bir şeyde lezzet yoktur.”[3]
Cenab-ı Hak, kıyamet gününde Mahkeme-i Kübra’da bütün âlemin huzurunda ölümü bir koç suretinde getirir ve mahşer meydanında bulunanlara: “Bugün sizin intikamınızı ölümden alacağım.” der ve ardından meleklerine: “Bunu kesin!” diye emreder. Melekler de bu emr-i ilahiye imtisal edip o koçu keserler. Bütün mevcudat, o gün bu manzarayı seyreder ve ölümden kurtuldukları, ebedi bir hayata mazhar oldukları için sevinirler. Artık bundan sonra ehl-i cennete ölüm olmayacağı gibi; ehl-i cehenneme de ölüm yoktur. Ehl-i cennet, cennette ebedi kalacakları gibi; ehl-i cehennem de cehennemde ebedi kalacaklardır.
Demek ölüm, adem değil, idam değil, hiçlik değil, yeni bir hayatın başlangıcıdır. Ölüm, Alem-i Misal’de bir koç veya bir arslan suretinde temessül ettiği gibi; kıyamet gününde dahi mücessem bir koç suretini alır. Cenab-ı Hak, bütün mevcudat-ı âlemi ölüme mağlub etmiş. Ölüme: “Ben bütün âleme karşı seni galip ederim. Ancak sonunda bütün âlemin intikamını senden alırım.” diye vaad buyurmuştur. İşte kıyamet gününde ölümü bir koç suretinde getirip başını kesmekle, bütün mevcudatın intikamını ondan alır, artık ölüm bir daha dirilmez.
Bütün insanların en fazla zevk aldığı gün, ölümün başının kesildiği gündür. O kesildiği anda âlem rahat ediyor, herkes huzura kavuşuyor. Bütün mevcudat: “Ya Rab! Şükür intikamımızı ondan aldın.” derler. Ehl-i imanın cemalullah ile müşerref olmaktan sonra en fazla mesud olduğu gün, ölümün bir koç suretinde başının kesildiği gündür.
İnsanın şifası, düşmanının kahrındadır. İnsan, düşmanının elinden kurtulsa, ne kadar sevinir? İşte ölümün bir koç suretinde kesilmesiyle yer, gök ve içindekiler; “Ölümün elinden kurtulduk.” diye o gün bayram yaparlar. Cenab-ı Hak, yeri, göğü ve içindekileri haşir meydanına davet eder. “Gelin, en büyük düşmanınız olan ölümden intikamınızın nasıl alındığını seyredin.” der. Bu hitabı duyunca ve ölümden kurtulduklarını görünce, âlem birden feraha kavuşur. Ehl-i iman için rü’yet-i cemalullahdan sonra en büyük sevinç ve en büyük müjde ölümden kurtulmaktır.
(Semendel Yayınlarından Rahman Suresi’nin Tefsiri adlı eserden alınmıştır.)
[1] Rahman, 35:78.
[2] İşaratu’l-İ’caz, 144.
[3] Mesnevi-i Nuriye, 129.
İsim | |
Eposta ( Sitede görünmeyecek ) | |
Yorum | |
Doğrulama Kodu | |
Gönder |