بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ
اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ وَ الصَّلاَةُ وَ السَّلاَمُ عَلٰى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ وَ عَلٰى اٰ لِهِ وَ صَحْبِهِ اَجْمَع۪ينَ
Sual: Kur’an’da Cennet ve Cehennem mevzularının zikredilmesindeki dünyevi faide ve hikmetleri nelerdir?
Elcevab: Hikmetlerini birkaç maddede zikredeceğiz:
Birincisi: Devlet-i şer’iyyeyi teşekkül ettirmeye teşviktir. Zira ahiretteki saltanat ve hükumet, dünyevi saltanat ve hükumete işaret eder. Kur’an, ehl-i imana şer’i bir devlet kurmalarını emreder. Zira insanlar, devletsiz yaşayamaz.
İkincisi: Kur’an, insanlara şer’i bir devletin teşekkülünü emrettiği halde; insanların bir kısmı beşeri kanunlara dayanan devletleri teşekkül ettirirler. Bunun neticesi ise, manevi bir cehennemdir. Bu dünyevi cehennem, ahiretteki cehennemin bir nümunesi, bir misalidir. İnsanların bir kısmı ise; İlahi kanunlara dayanan devletleri teşekkül ettirirler. Bunun neticesi ise; manevi bir cennettir. Bu dünyevi cennet, ahiretteki cennetin bir nümunesi, bir misalidir. Kur’an, şu dünyada devlet teşekkül ettirenlerin, nefis hesabına muamele etseler raiyetlerine zulmettiklerini ve neticede cezaya müstahak olacaklarını ders verdiği gibi; Ellah hesabına muamele etseler, raiyetlerine adaletle hükmettiklerini ve neticede mükafat elde edeceklerini bildiriyor.
Üçüncüsü: Kur’an, ehl-i iman tarafından kurulan o şer’i devletin, itaat edenlere mükafat, isyan edenlere de mücazat vermesini emreder. Zira cennette ehl-i iman ve taate verilen mükafat, dünyevi mükafata teşvik; cehennemde ehl-i küfür ve isyana verilen mücazat ise, dünyevi mücazata terğib içindir. Kur’an, cennet ve cehennemi zikretmekle, devlet-i şer’iyyeye mükafatlandırma ve cezalandırma usûlünü ders veriyor. Kur’an’ın manevi tefsiri olan Risale-i Nur’un Mesnevi-i Nuriye adlı eserinde, bu konu şöyle ifade edilmiştir:
“Bir sultan, itaat edenlere mükâfat ve isyan edenlere de mücazat etmezse, saltanatı inhidama yüz çevirir. Ve keza bir sultanın sağında lütuf ve merhamet ve solunda kahr ve terbiye lâzımdır. Mükâfat, merhametin iktizasıdır. Terbiye de mücazatı ister. Mükâfat ve mücazat menzilleri âhirettir.”[1]
Dördüncüsü: İlahi kanunlara karşı gelenler, elbette şer’i devlet tarafından cezalandırılacaktır. Ancak bu ceza, zulüm nev’inden olmamalı, adaletle olmalıdır. Adalet ise; ancak ahkam-ı İlahiyenin icra ve tatbikiyle mümkündür. Şer’i devlette asileri cezalandırma vazifesi, adalet-i İlahiye hesabına olduğu için tatbik edilen o had ve ceza sebebiyle suç sahibi işlemiş olduğu o günahtan temizlenir, neticede yine cennete gider. Çünkü o günah sahibini ahirette cehennemle cezalandıran zat kim ise, dünyada onu ceza-yı şer’i ile cezalandıran yine aynı zattır. Bir suça iki def’a ceza vermek adalet olmadığından, had ve ceza-i şer’i ile cezalandırılan bir şahıs günahından pişman olup tevbe ve istiğfar etmek şartıyla ahiret cezasından kurtulur.
Beşincisi: Hem Kur’an, cehennem mevzuunu işlemekle; dünyada olan cehennemi halete nazarları çevirir. Beşeri, o haletten kurtulmaya davet eder. Kafiri, küfürden imana; zalimi, zulümden adalete; fasıkı, fısk u fücurdan amel-i salih ve takvaya davet eder. Yani ehl-i küfür ve dalalet, hukukullah ve hukuku’l-ibada riayet etmemekle dünyada azim bir zulmü irtikab ettiklerinden, dünyayı cehenneme çevirirler. Onun için Kur’an, bu zulm-ü azimi terk etmelerini emrediyor. Zira bu halet, ahirette cehennem azabını mucib olduğu gibi; dünyada dahi cehennemvari bir halettir.
Hem Kur’an, cennet mevzuunu işlemekle; dünyevi saadete, huzura, rahata nazarları çevirir. Nev’-i beşeri daha dünyada iken cennet-misal bir hayata terğib eder.
Hulasa; Kur’an, cennet ve cehennem mevzularını zikretmekle; nev-i beşeri dünyevi cehennem haletinden tenfir, dünyevi cennet haletine ise teşvik etmektedir.
Altıncısı: Kur’an, uhrevi cenneti zikretmekle; kalpteki imandan nebean eden cennet gibi bir halete, yani imandaki manevi ve ruhani lezzet ve saadete dikkatleri çekmektedir. Uhrevi cehennemi zikretmekle de kalpteki küfürden neş’et eden cehennem gibi bir halete yani küfür ve isyandaki manevi ve ruhani elem ve ızdırabata dikkatleri çekmektedir. Üstad Bediüzzaman (r.a) Hazretleri, bu hakikati şu veciz ifadesiyle beyan etmektedir:
İman, bir mânevî tûba-i Cennet çekirdeğini taşıyor. Küfür ise mânevî bir Zakkum-u Cehennem tohumunu saklıyor.”[2]
(Semendel Yayınlarından Rahman Suresi’nin Tefsiri adlı eserden alınmıştır.)
[1] Mesnevi-i Nuriye, Lasiyyemalar, s. 38.
[2] Sözler, 2. Söz, s. 17.
İsim | |
Eposta ( Sitede görünmeyecek ) | |
Yorum | |
Doğrulama Kodu | |
Gönder |