tel tel tel
Kur'an-ı Kerim'den
Toprağı verimli olan güzel bir memleketin bitkisi, Rabbinin izniyle yeşerip çıkar. Çorak, verimsiz olan bir yerin bitkisi ise çıkmaz, çıkan da bir şeye yaramaz. İşte şükredecek kimseler için biz, ayetleri böyle farklı üsluplarla tekrar tekrar açıklarız.
(A’raf, 7/58)
Hadîs-i Şeriflerden
İnfak et, sayıp durma. Sana da sayı ile verilir. Fazlalık malını ve paranı muhtaç kimselerden esirgeme, senin de rızkın engelenir.
(Buhari, Zekat 21, Müslim, Zekat 88)
Dualardan
Ya İlâhî! Ordularımızı, hâricî ve dâhilî her türlü düşmanlara her zamân ve her yerde mansûr ve muzaffer eyle. Devlet adamlarımızı ma’nevîyyâta, memleketin umranına ve milletin refâhına hâdim eyle.
(Hacı Hulusi Bey)
Vecîze
Evet âdi bir muntazam makine, intizam ve mizanlı heyetiyle şeksiz bir mahir ve dikkatli ustayı gösterdiği gibi; kâinatı dolduran hadsiz zîhayat makineler de, herbirisi binbir mu'cizat-ı ilmiyeyi gösteriyorlar.
Şuâlar
EHL-İ CENNET’İN DİĞER BİR HALİ

EHL-İ CENNET’İN DİĞER BİR HALİ

05.01.2024

مُتَّكِـ۪ٔينَ عَلٰى رَفْرَفٍ خُضْرٍ وَعَبْقَرِيٍّ حِسَانٍۚ

“Ehl-i cennet, yeşil ve renkli döşekler üzerinde uzandıkları, gayet nefîs ve acîb koltuklar ve yastıklara yaslandıkları ve gayet güzel ve münakkaş halılar üzerinde oturdukları halde telezzüz ederler.”[1]

Ayet-i kerimede geçen  رَفْرَفٍkelimesi, döşek, yastık veyahut halı gibi yerdeki sergilerdir. Veyahut çadırların yanlarıdır. Bazen bu kelime, geniş elbise hakkında da kullanılır. Burada yastık manasında olsa daha güzeldir. Evvelki iki cennette, ehl-i cennetin  “furuş” (yataklar ve döşekler) üzerine yaslanmalarından bahsedilirken, burada ise refrefe yaslanılması, evvelki cennetlerin veya o iki cennet ehli olan mukarreblerin derecelerinin daha yüksek olduğuna işarettir.

عَبْقَرِيٍّ Abkar’a mensub demektir. Abkar, cinlerin yaşadığına inanılan efsanevî bir yerin adıdır. Acib şeyler oraya isnad edilir. عَبْقَرِيٍّ güya insanlar tarafından yapılmamış, öyle acib bir yerde imal edilmiş şeyler demektir. Her acib şeye, عَبْقَرِيٍّ denir. Yani ehl-i cennet, cennette çok acib ve güzel sergiler üzerine otururlar. Evet, bu iki cennetteki sergiler, çok acib ve çok güzeldirler. Ancak evvelki cennetlerdeki mefruşat,  daha yüksektir. Onların içi istebrak yani kalın ipek kumaştandı. Dışı ise sündüs denilen ince ipekten idi. Bu ise, acib bir halı veya yastık veyahut koltuk cinsidir. Biz, bu dünyevi aklımızla onları ancak yeşil bir halı veya yeşil bir yastık veyahut yeşil bir koltuk olarak düşünebiliriz. Daha ilerisini idrak edemiyoruz. Zaten idrak edemiyeceğimiz kadar acib ve güzel olduğundan, Ellahu Teala onlar için عَبْقَرِيٍّ tabirini kullanmıştır.

Veyaعَبْقَرِيٍّ  kelimesi, Yemen Bölgesinde bulunan Abkar kasabasına mensup demektir. Orada son derece güzel, nakışlı halı ve kilimler dokunur. Yüce Ellah, bu nakışlı sergileri anlatmak suretiyle, o iki cennetin sergilerinin keyfiyetini zihnimize yaklaştırdı.

Acaba her bir ehl-i cennete semavat ve arz genişliğinde bir cennetin verildiği, o cennetlerin bağ ve bahçelerle, çeşme ve pınarlarla, kasr ve saraylarla tezyin edildiği, pek çok mücevheratla işlenen her bir kasrın pek çok hadim ve gılmanlarla şenlendiği, o sarayların tabanına yeşil sergiler serildiği, koltukların dizildiği, ehl-i cennetin her çeşit hüzün ve korkudan emin olarak selametle o koltuklar üzerinde oturduğu ve karşısında hurilerin ona nağmeler söylediği o cennette istediği yerde gezip dolaştığı bir saltanattan daha büyük bir saltanat düşünülebilir mi?

Asıl takva, Ellah’ın nimetlerini terk etmek değildir. Belki nimetler içindeyken Ellah’ı ve ahireti unutmamak ve o nimetlerden sünnet dairesinde istifade etmek ve yeri geldiği zaman çekinmeden o mal ve serveti Ellah yolunda feda etmektir. Hazret-i Süleyman ve Hazret-i Davud (a.s), muhteşem bir saltanatla hükmediyorlardı. Hazret-i Yusuf (a.s), Mısır’ın azizi idi. Hazret-i Eyyub (a.s)’ın pek çok mal ve serveti mevcuddu. Bu zevat-ı aliye bu saltanat ve servetlerini Ellah ve ahiret hesabına kullandılar. Bundan dolayı ahirette daha alasını ve mükemmelini buldular.

Demek dünyada saltanat ve servet sahibi olmak günah ve ehl-i kemal için bir nakıse değildir. Asıl günah ve nakıse olan, o saltanat ve serveti gayr-ı meşru yoldan elde edip gayr-ı meşru yolda sarfetmek ve Ellah ve ahiretten gafil olmaktır.

Ya Rab! Hesabsız bir surette Cennet’e girmeyi lutfunla bizlere nasib eyle. Amin.

 

(Semendel Yayınlarından Rahman Suresi’nin Tefsiri adlı eserden alınmıştır.)

 

 


[1] Rahman, 55:76.

 

Bu yazi 808 defa gösterilmiştir.

Yorum yapabilirsiniz :

İsim
Eposta ( Sitede görünmeyecek )
Yorum
Doğrulama Kodu
Gönder

Yorumlar :

Henüz yorum yapılmamış.

Muhammed Doğan'ın (Molla Muhammed el-Mûşî el-Kersî) beyanatları Nurmend.com sitesinden başka bir platformda yayınlanmamaktadır. © 2014-2023 | Her hakkı saklıdır. Kaynak gösterilmeden kullanılamaz. Nurmend - Şerhmend
0.226 sn. deSen
↑ Yukarı