ف۪يهِمَا عَيْنَانِ نَضَّاخَتَانِۚ
“Ehl-i iman için hazırlanmış olan cennetlerde şiddetle kaynayan iki pınar vardır ki; bakanlara ferah verir”[1]
Rahman-ı Zülcemal, مُدْهَامَّتَانِ ayet-i kerimesinde cennetlerin yeşilliğinden bahsetti. Bu ayetle de yeşilliğin sebebi olan sudan bahsetti. Zira yeşillik, sudan kaynaklanır.
Bu ayet-i kerime ifade eder ki; “Ashab-ı yemin için cennette yerden fışkıran iki çeşme vardır.” Veya “Evvelki iki cennetten başka diğer iki cennette yerden kaynayan iki çeşme daha vardır.”
Rahman-ı Zülcemal, evvelki iki cennetin pınarlarını تَجْرِيَانِ “cereyan edip akan” diyerek vasfetti. Bu cennetlerdeki pınarları ise; نَضَّاخَتَانِ “yerden fışkıran” diye vasfetti. Demek evvelki cennnetlerdeki pınarlar, ehl-i cennetin istediği yerde nehir gibi akarlar. Buradaki pınarlar ise, istenilen yerden fışkırarak çıkarlar. Evvelkinin güzelliği ve lezzeti daha ziyade, hem suyu daha boldur. Suyun fışkırarak çıkması ise, başka bir lezzeti havidir. Fakat güzellik ve bolluk noktasında evvelkinden daha aşağı bir mertebededir. Hem önceki cennetlerde ağaçların bolluğundan bahsedildi. Ağaçlar ise, akan su ile sulanır. Onun için o iki cennetin pınarlarından bahsedilirken, تَجْرِيَانِ “cereyan edip akan” ifadesi kullanıldı. Ayet-i kerimenin ifadesiyle, bu iki cennetin ise otları boldur. Otlar da fiskiyelerle sulanır. Bu sebeble bu cennetler için نَضَّاخَتَانِ “yerden fışkıran” ifadesi kullanıldı.
Cennetteki çeşmelerin suyu gayet bol ve kuvvetli olduğu cihetle fıskiye gibi havaya feveran eylediğinden bakanlar, zevk alıp mesrur olurlar. Binaenaleyh; bu dünyada bile zengin olan kimseler pek çok masraf ederek zevk ve lezzet almak için fıskiyeler edinirler.
Hem bu ayet-i kerime ifade eder ki; bu cennetlerdeki sular hem boldur, hem de hiç kesilmez ve azalmazlar. Halbuki dünyadaki sular, bazen kesilirler. Kesilmese dahi yaz ve kış aynı miktarda olmazlar. Demek cennette zaman olmadığından, zamanın eşya üzerindeki tahribatı da yoktur. Bundan dolayı cennetteki pınarlar ve sair nimetler, zeval ve fenaya mahkûm olmuyorlar.
Bu ayet-i kerime, aynı zamanda bir ders-i hikmet verir ve nev-i beşeri, yeraltından su çıkarmaya teşvik eder. Şu asrımızda nev-i beşerin icad ettiği sondaj denilen bir alet, bunun bir misalidir.
Kur’an-ı Kerim, bu iki cennetteki iki çeşmeyi نَضَّاخَتَانِ sıfatıyla tavsif etti. İlk iki cennetteki iki çeşmeyi de تَجْرِيَانِ sıfatıyla tavsif etti. Önceki cennetlerdeki çeşmeler, sabit olmayıp ehl-i cennetin istediği yerden cari olup gider. Bu cennetlerdeki çeşmeler ise; sabit olup yerden fışkırır. Yani biri istenilen yerde fiskiye gibi aşağıdan yukarıya doğru fışkırıyor. Diğeri ise istenilen yerde akıp gidiyor. Cereyan eden çeşmeler, sabit olan çeşmelerden daha güzeldir. Su kaynağı cereyan etmeyip kendi yerinde kalırsa nerede, istenilen yerde akıp giderse nerede? Elbette bu ikincisi daha güzeldir.
فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ
“Ey cin ve ins! Size cennette durmadan yerden fışkıran böyle su kaynaklarını ihsan eden Rabb-i Kerim’inizin bu ihsan ve ikramını mı tekzib ve inkar edersiniz?
Yoksa onların dünyevi nazirelerini mi inkar ve tekzib edersiniz?
Yoksa bu nimetleri şöyle veciz ifadelerle size tavsif eden Kur’an’ın i’cazını mı inkar ve tekzib edersiniz?
Hayır, bu tekvini ve teklifi nimetlerden ve ayetlerden hiçbirini inkar ve tekzib edemezsiniz? Zira inkar ve tekzib ettiğiniz takdirde yeryüzünde fışkıran her bir pınar, sizi tekvini olarak tekzib edeceği gibi; bu tekvini nimetleri tarif eden herbir ayet-i Kur’an dahi sizi teklifi olarak tekzib edecektir. Böyle bir tekzibden kurtalmanın yegane çaresi, Kur’an-ı Mu’cizu’l-Beyan’a iman etmektir. Ahkam-ı Kur’aniyeyi ilmi, ameli ve edebi sahalarda icra ve tatbik etmektir. Böylece şükür vazifesini eda etmektir. Şayet yaradılış gayeniz olan bu vazifeyi ifa etmezseniz, şükürden şirke düşmüş olursunuz. Bu ise dünyanızın harabiyetine, kıyametin kopmasına sebebiyet verecek bir haldir. Hem geçmiş asırlarda yaşayan asi ve baği kavimlerin başına gelen bela ve musibetleri, felaket ve helaketleri biliyorsunuz. Öyle ise korkunuz, titreyiniz.”
(Semendel Yayınlarından Rahman Suresi’nin Tefsiri adlı eserden alınmıştır.)
[1] Rahman, 55:66.
İsim | |
Eposta ( Sitede görünmeyecek ) | |
Yorum | |
Doğrulama Kodu | |
Gönder |