مُدْهَامَّتَانِ
“O iki cennet, hadravâtın şiddetinden siyaha mail yeşildirler.”[1]
Cenab-ı Hak, bir önceki ayet-i kerimede Ellah’tan korkan ehl-i iman ve taat için evvelki iki cennetten başka iki cennet daha ikram edileceğini haber verdi. Ancak bu iki cennet hakkında tafsilat vermedi. Bu ayet-i kerimeden itibaren mezkûr iki cennet hakkında tafsilat vermektedir.
مُدْهَامَّتَانِ kelimesi, yeşilliğin şiddetinden dolayı siyahlaşmış manasındadır. Bu kelime birkaç nükteye işaret eder:
Birincisi: Kur’an-ı Hakim, evvelki iki cenneti, ذَوَاتَا أَفْنَانٍ “O iki cennette pek çok ağaçlar mevduddur ve o ağaçların pek çok dalları ve çeşit çeşit meyveleri vardır.” diye vasfetti. Bu cennetlerin ise, yeşilliğinin ziyadeliğinden siyahlaştığını ifade etti. Demek evvelki iki cennette ağaçlar daha ziyadedir ve bundan dolayı meyveleri daha çoktur. Bu cennetlerde ise, nebatat hakimdir. Bu ise, bu iki cennetin evvelki iki cennete nisbeten derecesinin daha düşük olduğuna işaret eder.
İkincisi: Bu cennetler, daima yeşil ve hayatlıdır. Öyle ise orada güz ve kış mevsimleri yoktur, devamlı bahar ve yaz mevsimleri hâkimdir. Demek orada zaman olmadığından mevsimlerin tebeddül ve teğayyürü yoktur.
Üçüncüsü: Bahçelerin yeşilliği, suyun bolluğundan kaynaklanır. Demek bu bahçelerin suları boldur ve kesilmez. Orada asla kuraklık olmaz. Bu sebeble cennet devamlı olarak yemyeşildir.
Dördüncüsü: Kur’an-ı Mu’cizu’l-Beyan, bu cennetlerin daima yeşil olduğunu ifade etmekle işaret ediyor ki; cennette zamanın tebeddülatı ve bu tebeddülattan kaynaklanan tahrib ve fena yoktur.
Bu ayet-i kerime de cennetteki saadetin cismani olduğunu sarahaten ifade eder. Zira yeşillik, göze hitab eder. Göz, yeşili seyretmekten lezzet alır.
فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِۙ
“Ey cin ve ins! Kemal-i merhametinden sizin için böyle yemyeşil bir cenneti ve onu halkeden bir Zat-ı Rahman’ı mı inkar ve tekzib edersiniz?
Yoksa o yemyeşil cennetlerin dünyevi nezairini mi inkâr edersiniz?
Yoksa bu cennetleri size tarif eden ve onunla sizi fenn-i ziraata teşvik eden ve bu dünyayı küçük bir cennet haline çevirmeniz için size nihai noktayı gösteren, “Yeryüzünü bağ ve bahçelerle, nebatat ve hadravatla öyle yeşillendirin ki; yeşilliğinden siyah gibi görünsün.” diye size yol gösteren Kur’an-ı Kerim’i veya O’nun bir suresi olan şu Rahman Suresi’ni mi inkar ve tekzib edersiniz? İnkar ve tekzib ettiğiniz takdirde, haydi siz de ahirette ehl-i imana ihsan edilecek o cennetin bir nümunesi olan şu dünyadaki nebatat ve hadrevatla müzeyyen bağ ve bahçelere benzer bir bağ ve bahçeyi halkedin. Haydi buna güç yetiremediniz ve yetiremeyeceksiniz. Öyle ise bir tek ağaç ve bir tek nebatı halkedin. Bunu dahi yapamayacaksınız. Öyle ise aciz ve zaif mahluklarsınız. Aciz ve zaifin şe’ni, bir güce dayanmaktır. O halde nihayetsiz kuvvet ve kudret sahibi olan bir Zat-ı Kadir’e iman ile intisab ve ubudiyetle hizmetine girmek suretiyle acz ve zaaf yaranızı tedavi edin.
Hem o cennetteki bağ ve bahçelerden, nebatat ve hadrevattan haber veren şu مُدْهَامَّتَانِ ayet-i kerimesinin bir naziresini getirin. Madem getiremiyorsunuz. Netice verir ki; kâinatta bulunan ve herbiri birer tekvini ayet olan her bir mevcud mu’cize olduğu gibi, teklifi olan herbir ayet-i Kur’an dahi birer mu’cizedir. Sizler ise acizsiniz. Madem tekvini ve teklifi herbir ayet birer mu’cizedir. Öyle ise iman ediniz. Şayet imandan yüz çevirirseniz, dünyada canlarınız ve mallarınız tehlikeye gireceği gibi; ahirette dahi yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşe gireceksiniz.”[2]
(Semendel Yayınlarından Rahman Suresi’nin Tefsiri adlı eserden alınmıştır.)
[1] Rahman, 55:64.
[2] Bakara, 2:24 ; Tahrim, 66:6.
İsim | |
Eposta ( Sitede görünmeyecek ) | |
Yorum | |
Doğrulama Kodu | |
Gönder |