tel tel tel
Kur'an-ı Kerim'den
Yemin olsun ki; içlerinden, kendilerine Ellah'ın âyetlerini okuyan, onları batıl inançlardan ve kötülüklerden temizleyen ve onlara kitap ve hikmeti (Kur’an ve sünneti) öğreten bir Peygamber göndermekle Ellahu Teâlâ mü'minlere lütufta bulunmuştur. Hâlbuki onlar, bundan evvel apaçık bir dalâlet içinde idiler.
(Al-i İmran, 3/164)
Hadîs-i Şeriflerden
Kıyamet günü cehennemliklerin azabı en hafif olanı o kimsedir ki, ayaklarının altına iki kor ateş konulur da onun etkisiyle beyni kaynar, hiçbir kimsenin kendisi kadar şiddetli azabta olduğunu hatırına getirmez. Halbuki o azap edilenlerin en hafifidir.
(Buhari, Enbiya 1, Müslim, İman 362)
Dualardan
Yâ Rabbenâ! Yâ İlâhenâ! Yâ Nâsırenâ! Zâlim¬lerin şerlerini, zulümlerini izzetine lâyık bir sûretde def u ref' eyle.
(Hacı Hulusi Bey)
Vecîze
Cesed ruhun hanesi ve yuvasıdır, libası değildir.
Sözler
İYİLİĞİN KARŞILIĞI, ANCAK İYİLİKTİR

İYİLİĞİN KARŞILIĞI, ANCAK İYİLİKTİR

27.10.2023

هَلْ جَزَٓاءُ الْاِحْسَانِ اِلَّا الْاِحْسَانُۚ

 “İhsanın mükafatı,  ancak ihsandır.”[1]

Bu ayet-i kerimenin ifadesiyle; dünyada Rahman’ın ta’lim ettiği gibi ahkam-ı Kur’aniyeyi öğrenip Ellah’ı görür gibi o ahkama itaat edenin, tekvini ve teklifi emirleri yerine getirenin mükafatı dünya ve ahirette iyiliktir. Zira ihsan, Ellah’ı görür gibi ibadet etmektir. Kul, Ellah’ı görmese de, Ellah kulunu görür. Daha evvel de izah ettiğimiz üzere bu ayetin manası hudutsuz, masadakı nihayetsizdir. Şimdi o masadaklardan bir kaçını zikredeceğiz:

Birincisi: Her kim tevhid ehli ise, mükafaatı cennettir.

İkincisi: Kim saadet-i ebediyeyi elde etmek için ibadet ederse, saadet-i ebediyeye nail olacaktır.

Üçüncüsü: Kim cehennem azabından korktuğu için günahlardan çekinirse, karşılığı cehennemden emin olmaktır.

Dördüncüsü: Kim rızay-ı İlahiyi taleb ederek salih amel işlerse, karşılığı rıza-i İlahiye nail olmaktır.

Beşincisi: Kim ki cemalullahla müşerref olmak için ibadet ederse, karşılığı cemalullah ile müşerref olmaktır.

Altıncısı: Ellah’ın sana yaptığı iyiliklere karşılık, sen de ubudiyetle mukabelede bulun.

Yedincisi: Kur’an’ın ta’limine göre güzel amel edenin mükafatı cennettir.

Sekizincisi: Biri sana iyilik yaptıysa, sen de ona iyilik yap.

İyiliğe karşı Cenab-ı Hakk’ın iyilikle mukabele etmesi bir fazl u ihsandır. Yoksa Ellah’a vacib değildir. Eğer isteseydi, tekvinen iyiliğe karşı kötülükle de mukabele edebilirdi. Fakat Rahman-ı Zülcemal, rahmetiyle böyle vad etmiştir ki; ihsanın mükafatı ihsandır. Bu ayet-i kerime, evsaf-ı İlahiyenin bir nev’ini beyan eder ve beşere bu ahlakla ahlaklanmayı emreder.

Bu ayetin bu makamda zikredilmesinin hikmeti; Cenab-ı Hak, size cenneti vermeye mecbur değildir. Ancak va’dettiği için bu va’dini yerine getirecektir. Zira Ellah’ın adetindendir ki; iyiliğe karşı iyilik yapar.

Madem rahmet-i İlahiye, nev-i beşeri bu dar-ı fenada maddi ve manevi cihazatla, letaif ve hissiyatla techiz etmiştir. Hem madem maddi cihazat ve hissiyatın telezzüzü, ancak maddi lezaizle mümkündür. Hem madem manevi cihazat ve hissiyatın telezzüzü, ancak manevi lezaizle mümkündür. Hem madem bu dünyada insanın saadet ve huzuru, zevk ve lezzeti, ancak bu maddi ve manevi cihazatın tatmini ile mümkündür. Mesela; gözün gıdası ve zevki, güzel manzaraları seyretmektir. Kulağın gıdası ve zevki, meşru dairede güzel sesleri işitmektir. Midenin gıdası ve zevki, yemek ve içmektir. Dilin gıdası ve zevki, lezzetli taamları yemek ve güzel şeyleri konuşmaktır. Keza iradenin gıdası ve zevki, ibadetullâhdır. Zihnin gıdası ve zevki, ma'rifetullahdır. Hissin gıdası ve zevki, muhabbetullahdır. Lâtifenin gıdası ve zevki, müşâhedetullâhtır. Demek maddi ve manevi cihazat-ı insaniyenin zevk ve lezzeti ayrı ayrıdır.

Nasıl ki; dünyada bir insan, kör, sağır, dilsiz ve topal olsa, bu maddi cihazların zevk ve lezzetlerinden mahrum kalır. Keza bir insan, bu dünyada akıl nimetinden mahrum olsa, bu manevi cihazın zevk ve lezzetinden hissesi olmaz. Demek insanın bu dünyada, hakiki huzur ve lezzeti, ancak bu iki kısım lezaizin beraber temin edilmesiyle mümkündür.

Madem bu dünyada insan için, bu iki kısım saadet ve huzur, zevk ve lezzet, et ve kemik gibi birbirinden ayrılmaz ve biribirisiz olmaz. Hem madem tekalif-i İlahiyeye muhatab olan ve mükellef tutulan, insanın maddi ve manevi cihazat ve cevarihidir. Herbir cihazat ve cevarihin mükellefiyeti ve ubudiyeti de ayrı ayrıdır. Hem madem dar-ı ahirette o mükellefiyete ve mükellef olan aza ve cevarihin amel-i salih ve takva ile inkişaf mertebesine göre mükafat alacaktır. Öyle ise, mezkur mademlerde ifade edilen hakaikten dolayı, kat’i ve zaruri olarak haşre gidecek aynen bu evsaftaki insandır. Yani ruh ve bedeniyle beraber haşir meydanına gelen insandır. Bütün yaptıklarından hesaba  çekilecek olan da aynen bu evsaftaki insandır. Hesabtan sonra Cennet ve Cehennem’e gidecek olan da aynen bu evsaftaki insandır. Cennetteki saadete mazhar olan da aynen bu evsaftaki insandır. Cehennemdeki şekavete düçar olan da aynen bu evsaftaki insandır.

 

(Semendel Yayınlarından Rahman Suresi’nin Tefsiri adlı eserden alınmıştır.)

 

 


[1] Rahman, 55:60.

 

Bu yazi 1198 defa gösterilmiştir.

Yorum yapabilirsiniz :

İsim
Eposta ( Sitede görünmeyecek )
Yorum
Doğrulama Kodu
Gönder

Yorumlar :

Henüz yorum yapılmamış.

Muhammed Doğan'ın (Molla Muhammed el-Mûşî el-Kersî) beyanatları Nurmend.com sitesinden başka bir platformda yayınlanmamaktadır. © 2014-2023 | Her hakkı saklıdır. Kaynak gösterilmeden kullanılamaz. Nurmend - Şerhmend
0.107 sn. deSen
↑ Yukarı