كَأَنَّهُنَّ الْيَاقُوتُ وَالْمَرْجَانُ
“Cennette müminler için hazırlanan hatunların yanakları kırmızılıkta sanki yakuta, vücudları da berrak ve beyazlıkta hâlis mercana benzer.”[1] Demek cennetteki zevcelerin yanakları yakut gibi kırmızı, tenleri mercan gibi beyazdır.
Bu ayet-i kerime, hurilerin güzelliklerini tavsif eder. Onları yakut ve mercana teşbih eder. Yakut kırmızı, mercan beyazdır. Demek o huriler, mercan gibi beyazdırlar. Fakat saf beyaz değildirler. Belki mercan gibi beyaz tenlerinin renginde yakut gibi kırmızılık da karışıktır. Çünkü kadının cildi, bahusus yanakları saf beyaz olup içinde kırmızılık olmazsa, soluk ve mat olur ve güzel sayılmaz. Bu tarifi yapan Ellah’tır. Onların ne kadar güzel olduğunu bize tarif eden O’dur. Hakiki güzelliklerini ancak O bilir.
Bu ayet-i kerimede; cennetteki zevcelerin, ruhça yakut ve mercan gibi saf ve kıymettar oldukları gibi; vücutça da yakut ve mercan gibi saf ve güzel oldukları ifade edilmektedir. Yanakları kırmızılıkta yakuta, vücudları berrak ve beyazlıkta halis mercana benzetilen cennet hurilerinin böyle bir güzelliği, ruha mı hitab eder? Yoksa cismani zevk ve lezzetlere mi hitab eder? İnsanın ruhi hislerini mi tatmin eder? Yoksa cismani hislerini mi tatmin eder? Teemmel!
Bu nimetler, Kur’an’ın tarif ettiği şekilde Ellah’tan korkanlarındır. Burada korkan, orada emniyette olur. Burada korkmayan, orada emniyet bulamaz. Kormak, daha evvel de izah ettiğimiz üzere, sadece “Ben Ellah’tan korkuyorum.” demekle olmaz. Belki korku odur ki, peygamberlerini inkar ve tekzib eden kavimlerin maceraları okunduğunda titresin, ehl-i cehennemin halini anlatan ayetleri dinlediğinde; “Bu ayetler bana hitab ediyor.” deyip korksun. Tevbe ve istiğfar ile Ellah’ın dergahına iltica edip O’na yanaşsın. Ameline ucb ve riya sokmasın. Fahr ve naz ile değil, dua ve niyaz ile Ellah’a yalvarsın. Kusurunu kabul etsin. Ahkam-ı Kur’aniyenin tümüne inanıp o ahkamın icra ve tatbikine taraftar olsun. Zira bu mana, الْقُرْآن kelimesinde geçen الْ harf-i tarifinin istiğrak manasından çıkmaktadır.
Demek عَلَّمَ الْقُرْآنَ cümlesi ifade eder ki; “Ey cin ve ins! Kur’an’ın cümle ahkamına iman edin. Kur’an’ın bir kısmına inanıp bir kısmını inkar etmek iman sayılmaz. Cenab-ı Hak böyle bir imanı sizden kabul etmez. Zira îmân, öyle bir küllîdir ki, tecezzî kaldırmaz. Ve öyle bir külldür ki, kábil-i inkısâm olmaz. Erkân-ı îmâniyye bir küll olup tecezzî ve inkısâm kabûl etmediği gibi; o erkânın bir cüz’ü olan “kitaplara iman” rüknü dahi bir küll olup aslâ tecezzî ve inkısâm kabûl etmez. Semavi kitaplardan birini mesela; Hazret-i Musa (a.s)’a indirildiği şekliyle asıl Tevrat’ı inkar etmek, bütün semavi kitabları inkar etmek hükmünde olduğu gibi; Kur’an’ın bir ayetini red ve inkâr etmek dahi, bütün Kur’an’ı red ve inkâr etmek hükmündedir. Bu ise, sair erkan-ı imaniyeyi inkâr hükmündedir. Nisa suresinin 150-152 ayet-i kerimeleri, bu hakikati sarihan ifade etmektedir.
Hulasa: Bir hükmü inkar, bütün ahkamı inkar hükmündedir.
فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِۚ
“Ey cin ve ins! Böyle mergubunuz olan ve yanakları kırmızılıkta yakuta, ciltleri beyazlıkta mercana benzeyen zevcelerin güzelliğini mi inkar edersiniz? Yoksa bu zevceleri size tarif eden Kur’an’ı mı inkar ve tekzib edersiniz? Hurilerin bu güzelliği size gayb değil midir? Nuzul-ü Kur’an’dan evvel bunları biliyor muydunuz? Madem bilmiyordunuz ve onların güzelliğini Kur’an’dan öğrendiniz. Öyle ise fıtratınız bozulmamışsa, bu Kur’an’a iman ve O’nun ahkamıyla amel etmelisiniz. Eğer iman ve itaat vazifesini hakkıyla eda etmek suretiyle bu nimetlere şükretseniz, bu hurilere kavuşursunuz. Aksi takdirde onları kaybetmekle beraber, galiz ve şedid olan zebanilerin[2] muamelesine maruz kalırsınız.”
(Semendel Yayınlarından Rahman Suresi’nin Tefsiri adlı eserden alınmıştır.)
[1] Rahman, 55:58.
[2] Tahrim 6
İsim | |
Eposta ( Sitede görünmeyecek ) | |
Yorum | |
Doğrulama Kodu | |
Gönder |