وَلِمَنْ خَافَ مَقَامَ رَبِّه۪ جَنَّتَانِۚ
“Râbbinin huzurunda kıyamdan korkan kimse için iki cennet vardır.”[1]
فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ
“Ey cin ve ins! Ellah’dan korkanlar için va’dedilen cennetlerin vücudunu mu inkar ve tekzib edersiniz?
Yoksa o cennetlerin vücudunu bildiren ve onları tavsif eden ayat-ı Kur’aniyeyi mi inkar ve tekzib edersiniz?
Yoksa o cennetleri ihtar eden şu dünyadaki cennetin nümunelerini mi inkar ve tekzib edersiniz?
Madem hem teklifen, hem de tekvinen vücudu muhakkak olan cennetleri inkar edemiyorsunuz? Öyle ise teklifen ve tekvinen cennetin vücudunu size ihbar eden Rahman-ı Zülcemal’e iman ve itaat edin. Böyle cennetleri size müjde veren Kur’an’a ve O’nun tercümanı olan Hazret-i Muhammed (asm)’ın sünnet-i seniyyesine temessük edin. Eğer Kur’an ve sünnetten yüz çevirirseniz, bid’aları icad edip ahkam-ı İlahiyeye tarafdar olmazsanız, böyle bir cennetten mahrumiyetle beraber, ebedi bir cehennem ile tecziye olunacaksınız.”
Kur’an’ın iki kısım ahkamı vardır:
Bir kısmı: İtikada ait hükümlerdir.
Diğer kısmı: Amele ait hükümlerdir.
İtikada ait bir hükmü inkar etmek küfür olduğu gibi; icra ve tatbiki nev-i beşerden istenilen ameli bir hükmü inkar etmek veya o hükmün icra ve tatbikine tarafdar olmamak veya o hükmü beğenmemek veya o hükmün zamanı geçmiştir demek veya o hükmün icra ve tatbikine sed çekmek de küfürdür.
İşte ayet-i kerimede geçen تُكَذِّبَانِ kelimesiyle ifade edilen inkar ve tekzibden murad, bu iki kısım ahkamı reddetmektir. İşte şükürsüzlük budur. Yoksa şükürsüzlük, sadece lisanen اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ kelimesini terketmek demek değildir.
Evet ins ve cin, dünyevi ve uhrevi bütün nimetlere şükretmekle mükelleftir. Yani hem dünyadaki nimetlere şükretmekle, hem de bu surede ve sair ayat-ı Kur’aniye’de beyan edilen cennet nimetlerini düşünüp, bu nimetleri ihzar eden Rabb-i Rahim’lerine şükretmekle mükelleftir. Şükür ise, dünyada Kur’an’ın hükmüyle amel etmektir. Yoksa mücerred lafızla “Böyle bir cenneti bana ihsan edecek olan Ellah’a şükürler olsun” demekle şükür vazifesi ifa edilmiş olmaz. Tevhidden, haşirden, cihaddan tut, ta gece namazına ve farz namazların cemaatle kılınmasına kadar, bütün ahkam-ı şeriata riayet etmekle ancak hakkıyla şükür vazifesi ifa edilmiş olur.
İşte cennet, böyle bir şükrü yapanlar içindir. Bu şükür, cennetin ihsanı için bir şart-ı adidir. Çünkü Kur’an, وَلِمَنْ خَافَ diyerek kayıt koydu. Cennet, Ellah’ın huzurunda hesaba çekilmekten korkanlar içindir. Hesab ise, Kur’an’ın ahkamına göre olacaktır. Ahkam-ı Kur’aniye’ye riayet eden kurtulacak, riayet etmeyen ise cezaya müstahak olacaktır.
(Semendel Yayınlarından Rahman Suresi’nin Tefsiri adlı eserden alınmıştır.)
[1] Rahman, 55:46.
İsim | |
Eposta ( Sitede görünmeyecek ) | |
Yorum | |
Doğrulama Kodu | |
Gönder |