مُتَّكِـ۪ٔينَ عَلٰى فُرُشٍ بَطَٓائِنُهَا مِنْ اِسْتَبْرَقٍۜ وَجَنَا الْجَنَّتَيْنِ دَانٍۚ
“Ehl-i cennet, cennette döşekler üzerinde uzandıkları, koltuklara ve yastıklara yaslandıkları halde telezzüz ederler ki; o döşeklerin iç yüzü kalın dibacdandır. Cennet'in ermiş meyveleri, onları yiyecek olanlara gayet yakındır.”[1]
Ehl-i cennet, cennette döşekler üzerine uzanırlar, koltuk ve yastıklara yaslanırlar. O döşeklerin ve yastıkların iç kısımları istebrakdandır. Hadiste varid olmuştur ki, cennetteki bu döşekler, beş yüz senelik bir mesafede iner ve kalkarlar. Yanına gittiğinde aşağı iner. Bindiğinde ise istediğin kadar yükselir ve alçalırlar.
مُتَّكِـ۪ٔينَ “yaslanır oldukları halde” kelimesi, mevzuun başındaki وَلِمَنْ خَافَ ayetindeki مَنْ ism-i mevsulüne haldir. Bu kelime, Rablerinden korkanların cennette yataklara uzanır ve yastıklara yaslanır bir halde olduklarını bildirmekle ifade eder ki; bu dünyada Ellah’tan korkanlar, ahirette bütün korkulardan ve gadab-ı İlahi’den emin olurlar. Zira مُتَّكِـ۪ٔينَ kelimesi, her türlü nimetleri mutazammındır. İttikanın lazımı, nimete mazhar olmaktır. Yani her türlü dertten, elemden, kederden, azade olmalıdır ki, rahatlıkla yastığa yaslanabilsin, yatağa uzanabilsin. Dertli ve kederli olan bir insan, rahat döşeğine uzanabilir mi?
Evet, bu ayet-i kerimede ehl-i cennetin kalplerinin ve cisimlerinin kemal-i rahatlarına işaret için fevkalâde rahatlığa delâlet eden döşek üzerine uzanmaları zikrolunmuştur. Çünkü döşek üzerine uzanmak; kemal-i rahata ve kalben huzura delâlet eder.
بَطَٓائِنُهَا مِنْ اِسْتَبْرَقٍۜ “İstebrak” kalın ipek kumaştır. İncesine ise, “Sündüs” denilir. Bir döşeğin içi böyle güzel olursa, dışının nasıl olacağı kıyas edilsin. İbn Abbas’ın da ifade ettiği gibi; Kur’an-ı Hakim, burada cennetteki yatakların astarlarının durumunu belirtip onların güzelliklerini anlatırken, dış yüzlerinin durumunu saklı tutmuş ve böylece insanların merakını uyandırmıştır.
Bu ayet işaret eder ki; dünyada Rablerinden korkarak haram olduğundan dolayı ipeği kullanmayı terkeden erkekler, ahirette bu mezkûr nimete mazhar olacaklardır. Cennette libasları[2] ve yatakları ipekten olacaktır.
وَجَنَا الْجَنَّتَيْنِ دَانٍ “İki bahçenin meyvelerinin toplanması yakındır.”
جَنَا “koparılan meyve” demektir.
Demek ehl-i cennet, döşeklerine uzanırlar. Döşeklerin ise; iç kısmı, a’la kumaşın kalınından, dışı ise çok ince kumaştandır. Kişi o döşeklere uzandığı halde, bahçenin meyveleri ona yakın, hemen elinin üstündedir. Oturduğu veya yattığı halde olsa bile, elini uzatsa ona kavuşur. Kalkmasına gerek kalmaz.[3]
Dünyada insan rızkının peşinde koşar. Cennette ise rızık insanın peşinde koşar. Sen yerinde oturduğun halde rızkın ayağına gelir.
Dünyada ehl-i iman, ibadet ve taat hususunda devamlı bir surette sa’y u gayret içinde olması ve rıza-i İlahi yolunda hayrat kazanmak için hareket halinde bulunması sebebiyle cennette mükafat olarak artık istirahata çekilir, ağalar ve beyler gibi yerinde oturur, rızkı ayağına gelir, cennetteki mevcudat emrini dinleyip ona hizmet eder. Mesela; bir ağaca: “Şu meyveyi getir.” dese getirir. Bir taşa “Gel.” dese itaat edip yanına gider. Melekler, hizmet için emir bekler. Böylece yorulmadan ve meşakkat çekmeden rızkına kavuşur.[4] Bir mü’min böyle bir müjdeyi aldıktan sonra başta namaz olmak üzere ibadet ve taat hususunda asla gevşeklik ve tembellik göstermez. Kur’an’ın manevi tefsiri olan Risale-i Nur’un Sözler adlı eserinde, gelecek ayet-i kerimenin tefsiri sadedinde şöyle denilmiştir:
“Evet, وَمَا هَذِهِ الْحَيَوةُ الدُّنْيَا اِلاَّ لَهْوٌ وَلَعِبٌ وَاِنَّ الدَّارَ اْلاۤخِرَةَ لَهِىَ الْحَيَوَانُ sırrınca, şu dâr-ı dünyada, camid ve şuursuz ve hayatsız maddeler, orada şuurlu hayatdardırlar. Buradaki insanlar gibi orada da ağaçlar, buradaki hayvanlar gibi oradaki taşlar; emri anlar ve yapar. Sen bir ağaca desen "Filan meyveyi bana getir", getirir. Filan taşa desen "Gel", gelir.”[5]
Kur’an-ı Mu’cizu’l-Beyan, Ellah’tan korkanların gazab-ı İlahi’den emin oldukları halde astarları ipekten olan döşeklere uzanacaklarını, koltuklara ve yastıklara yaslanacaklarını ve cennetteki ağaçların meyvelerinin kendilerine yanaşacağını, o meyveleri koparma zahmetine katlanmadan onları alıp yiyeceklerini haber veriyor. Bütün bunlar, cennetteki saadet ve lezaizin cismani olduğunu isbat eder.
(Semendel Yayınlarından Rahman Suresi’nin Tefsiri adlı eserden alınmıştır.)
[1] Rahman, 55:54.
[2] Hac, 22:23 ; Fatır, 35:33 ; İnsan, 76:12.
[3] Hakka, 69:23 ; İnsan, 76:14.
[4] Hicr, 15:48 ; Fatır, 35:35.
[5] Sözler, 499.
İsim | |
Eposta ( Sitede görünmeyecek ) | |
Yorum | |
Doğrulama Kodu | |
Gönder |