فِيهِمَا مِن كُلِّ فَاكِهَةٍ زَوْجَانِ
“O iki cennette her türlü meyveden ikişer nevi mevcuttur.”[1]
Ayet-i kerimede geçen فَاكِهَةٍ زَوْجَانِ “iki çeşit meyve” tabirinden murad ne olduğunu birkaç maddede sıralayabiliriz:
Birincisi: Bildiğimiz veya bilmediğimiz meyvelerdir.
İkincisi: Biri yaş, diğeri kuru olan meyvelerdir.
Üçüncüsü: زَوْجَانِ kelimesindeki tesniye, cem’ manasındadır. Yani “O iki cennette hayalinizden bile geçmeyen her çeşit meyve vardır.” manasına gelmektedir.
Ayet-i kerimede geçen فَاكِهَةٍ tabirinden murad, sadece meyve değildir. Cennetteki yemekler de bu tabirde dahildir. Zira cennette açlık olmadığından, cennetteki yiyeceklerin cümlesine “fakihe” denilir.
Hem ayet-i kerime, cennetlerde daima meyvelerin bulunduğunu ifade etmekle işaret ediyor ki, cennette zaman ve o zamana bağlı olarak meyvelerin inkıtaı yoktur. Dünyada her mevsimin meyvesi ayrı ayrıdır. Mevsimi bitince o meyve de biter. Cennette ise, zaman olmadığı için mevsimler de yoktur. Dolayısıyla her zaman, her çeşit meyve bulunur. Hem cennetteki ağaçlar daima meyvedardır. Meyvesi de daima taravettardır. Ağaçtan bir meyve koparıldığında, hemen yerine izn-i İlahi ile yenisi gelip yerleşir. Zira cennet, daru’l-kudrettir. Hem o meyvelerden istifadeyi men edecek hiçbir sebeb de yoktur.
Kur’an-ı Mu’cizu’l-Beyan, bu ayette cennette her çeşit meyvenin bulunduğunu ve ehl-i cennetin bu meyvelerden yediklerini sarahaten ifade etti. Meyvelerden yemek ise, ancak maddi cihazatla olur. Öyle ise cennetteki saadet ve lezaiz cismanidir.
Kur’an-ı Mu’cizu’l-Beyan pek çok ayetinde gaybi olan umur-u uhreviyeden bahsetmekle, Kur’an mu’cize ve kelamullah olduğunu isbat eder.
İşte Kur’an, فيهِمَا مِنْ كُلِّ فَاكِهَةٍ زَوْجَانِ ayet-i kerimesi ile Ellah’tan korkanlara iki cennet verileceğini ve o cennetlerde her türlü meyveden ikişer nevi mevcud olduğunu haber veriyor. Böyle bir müjdeyi vermek, Nebiyy-i Ümmiye (a.s.m) nisbeten gayb hükmündedir. Hazret-i Muhammed (a.s.m) gibi bir ümminin, iki cennetten ve o iki cennette her türlü meyveden ikişer nevi mevcud olduğunu haber vermesi, bir mu’cizedir.
Demek Hazret-i Muhammed (asm), Resulullah’dır. Kur’an ise, Kelamullah’tır.
فَبِأَيِّ آلَاء رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ
“Ey cin ve ins! Rahman-ı Zülcemal’in, kemal-i merhametinden size cennette hazırladığı ve lezzetinin mahiyetini ancak kendisinin bildiği o hadsiz meyveleri mi inkar ve tekzib edersiniz?
Yoksa bunların dünyevi nezairini mi inkar edersiniz? Madem bu dünyada göz önünde görünen bu kadar hadsiz meyve ve yiyecekleri inkar edemiyorsunuz. Öyle ise cennetteki meyve ve yiyecekleri de inkar etmemelisiniz. Zira bunlar, onların nümuneleridir ve onlardan haber verirler.
Yoksa sizler, cennetteki bu meyveleri size beyan ve ta’lim eden Kur’an’ı mı inkar edersiniz? Dünyayı size musahhar kılan ve ihtiyaçlarınıza müheyya eden O Zat-ı Rahman, gönderdiği Kur’an’a itaat eden mü’minlere de cennetleri öyle müheyya ve musahhar etmiştir. O halde bu tekvini ve teklifi nimetlerden ve ayetlerden hangisini tekzib edersiniz? Madem tekzib edemiyorsunuz. Öyle ise iman ve itaate mecbursunuz. Şayet iman ve itaat dairesine girseniz, ebedi cennetlerde ebedi bir surette o meyve ve yiyeceklerden istifade edersiniz. Size dünyada bu nevi meyveleri ikram eden O Rahman-ı Zülcemal, elbette ahirette onların daha alasını ebedi bir surette ikram etmeye muktedirdir. Şayet iman ve itaat dairesine girmeyip küfür ve isyanda ısrar etseniz, dünyada eski akvam gibi semavi ve arzi bela ve musibetlerle helak olursunuz. Ahirette ise cennetin meyvelerinden mahrumiyetle beraber cehennemde ebedi olarak zakkum ve dari’ yiyeceksiniz.”
(Semendel Yayınlarından Rahman Suresi’nin Tefsiri adlı eserden alınmıştır.)
[1] Rahman, 55:52.
İsim | |
Eposta ( Sitede görünmeyecek ) | |
Yorum | |
Doğrulama Kodu | |
Gönder |