وَلِمَنْ خَافَ مَقَامَ رَبِّهِ جَنَّتَانِ
“Râbbinin huzurunda kıyamdan korkan kimse için iki cennet vardır.”[1]
Bu ayet-i kerime ifade ediyor ki; Cennet, Cenab-ı Hak’tan korkanlar içindir. Zamanımızda bazı kimseler “Biz Ellah’tan korkmayız, O’nu severiz.” diyorlar. Halbuki pek çok ayet-i kerime beyan ediyor ki; Cennet, Ellah’ın azametinden ve azabından korkanlar içindir.[2] O Zat-ı Zülcelal’in azamet ve azabından korkmayanlara Cehennem vardır.
Hazret-i Ebu Bekr (r.a), bir gün kıyameti, mizanı, cennet ve cehennemi, haşir meydanında huzur-u İlahide meleklerin saf saf dizilmesini, kıyamette göklerin dürülmesini, dağların savrulmasını, Güneş’in nurunun çekilmesini, yıldızların kararıp dökülmesini düşünmüş ve “İsterdim ki şu otlar gibi bir ot olaydım da bir hayvan gelip beni yeseydi veya keşke hiç yaratılmamış olsaydım.” demiş. Bunun üzerine bu âyet-i kerime nazil olmuştur.
Ayat-ı Kur’aniyede geçen “Ellah’dan korkmak” tabirinden murad; Kur’an’ın beyan ettiği şekilde korkmak, yani Ellah’ın emirlerine imtisal, nehiylerinden ictinab etmek manasındadır. Yoksa insanın kendi kafasına göre düşündüğü bir korku değildir. Mesela; bir Hıristiyan bile Ellah’tan korktuğunu iddia eder. Halbuki bu, Kur’an’ın murad ettiği bir korku değildir.
Hem Ellah’tan korkmak, mücerred kalbde olan ve amele sirayet etmeyen bir korku da değildir. Belki o korku, amele sirayet eden korkudur. Yani insan, Ellah’a isyan etmekten korkar ve günahları terkeder. Ellah’ın emirlerine itaat eder. Bu itaatle beraber yine de amelinin kabul edilmemesinden korkar. Ellah’tan kabulünü temenni eder. Hem bütün cehd u gayretiyle amele devam eder. Fakat yine de amelinin kusurlu olduğunu ve layıkıyla ibadet edemediğini görüp istiğfar eder. İşte cennet, bu surette Ellah’tan korkanların yeridir.
تَقْشَعِرُّ مِنْهُ جُلُودُ الَّذينَ يَخْشَوْنَ رَبَّهُمْ ثُمَّ تَلينُ جُلُودُهُمْ وَقُلُوبُهُمْ اِلى ذِكْرِاللّهِ
“Bu Kur’an, ruhlar üzerinde öyle tesirli bir kitaptır ki, ondaki azab ayetleri okunduğu zaman (Rab'lerinden korkanların derileri, ondan) o kitaptaki tehdide ait ayetlerin okunmasından dolayı (ürperir) kalblerinde büyük bir korku tecelli eder. (Sonra) Ellah'ın vadini ihtiva eden, rahmet-i İlahiyeyi müjdeleyen âyetler okununca da (derileri ve kalbleri, Ellah'ın zikrine) karşı (yumuşar,) bir sükunete, kalp ferahlığına kavuşurlar. İnsan o sayede korku ile ümit içinde yaşar, uyanık bir ruha sahip olur, hayatını rıza-i İlahi dairesinde geçirmeye çalışır.”[3]
Bu ayet-i kerime ifade ediyor ki: “Mü’minler o kimselerdir ki; Kur’an okunduğunda korkularından derileri gerilir ve kalbleri titrer. O dehşet ve korkunun altına girdikten sonra yavaş yavaş cennetin müjdesiyle kalbleri yumuşar. Bunlar, Ellah’a itaat eden kimselerdir.”
Bu ayet-i kerime bildiriyor ki; Ellah’tan hiç korkmayan bir insanın kalbinde iman yoktur. Yani Kur’an’ı okuyup, içindeki eski akvamın helakini, cehennemin ve cehennem ehlinin evsafını ve Ellah’ın azametinin tarifini gördükten sonra, hâlâ Ellah’tan korkmayan bir insanın kalbinde iman yoktur. İnsan için en yüksek mertebe, şu korku ve takva makamıdır. Bunun da kendi içinde mertebeleri vardır. O mertebelerin en yükseği şudur ki; Ellah’ın azametini düşünüp o azametten korkarak günahtan kendini korumak ve itaat etmektir. Bu korkuya “haşyet” denilir. Bazı insanlar da Ellah’ın azametini kavrayamıyor. Fakat onun şiddetli azabını düşünüyor ve o azabdan korkarak günahlardan sakınıyor ve Ellah’a itaat ediyor. Bu korkuya da “havf” denilir. Bazı insanlar da Ellah’ın lutfu olan cennetin güzelliğine talib olur ve onun için amel eder. Bunların hepsi derecesine göre müstahsendir. Fakat Ellah’ı düşünmeden, sadece cennet için amel etse veya Ellah’ı düşünmeden, sadece cehennemden korktuğu için günahlardan sakınsa, bu amel halis değildir ve imana muhaliftir. O halde cehennemden, Ellah’ın gadabı olduğu için korkulmalı; cennet de Ellah’ın lutfu olduğu için istenilmelidir.
(Semendel Yayınlarından Rahman Sûresi’nin Tefsiri adlı eserden alınmıştır.)
[1] Rahman, 55:46.
[2] Naziat, 79:40-41; Beyyine, 98:8.
[3] Zümer, 39:23.
İsim | |
Eposta ( Sitede görünmeyecek ) | |
Yorum | |
Doğrulama Kodu | |
Gönder |