هٰذِه۪ جَهَنَّمُ الَّت۪ي يُكَذِّبُ بِهَا الْمُجْرِمُونَۢ
“Ehl-i Cehennem, Cehennem’e atılınca, Cehennem azâbına müvekkel melekler tarafından tevbîh ve tahkîr tarîki ile onlara şöyle denilecektir: (‘Şu Cehennem, mücrimlerin tekzîb ettikleri Cehennem’dir.’) Yani; ‘Ey münkirler! Siz, dünyâda iken bu Cehennem’i inkâr eder dururdunuz. Şimdi hakkı gördünüz mü? Ne kadar bâtıl bir i’tikâdda bulunmuş olduğunuzu anladınız mı?’ ”[1]
يَطُوفُونَ بَيْنَهَا وَبَيْنَ حَم۪يمٍ اٰنٍۚ
“O mücrimler, (Cehennem’in ateşi ve gâyet sıcak su arasında dolaşırlar.) Cehennem ehli, Cehennem’in ateşinden içleri yanıp tutuştukça güyâ şiddetli harâretlerini serinletebilmek için bir suya koşacaklar. Fakat gâyet sıcak, kaynar bir sudan başkasını bulamayacaklardır. İçecekleri o su, kendilerini ayrıca yakıp kavuracaktır.”[2]
Bir önceki ayet-i kerimede mücrimlerin, melekler tarafından perçem ve ayaklarından tutularak cehenneme sevkedildikleri beyan edildi. Bu ayet-i kerimelerde ise mücrimlerin cehennemde tazib edilmelerinden ve o azabın envaından bahsedilmektedir.
Bu ayet-i kerimelerin baş kısmında يُقَالُ لَهُمْ cümlesi mukadderdir. Bu takdirde ayet-i kerimenin manası şöyle olur: “O gün ehl-i cehenneme denilecek ki; “Ey ehl-i küfür ve dalalet! Siz, dünyada iken bu cehennemin vücudunu inkâr ederdiniz. Şimdi cehennemin hak olduğunu gördünüz mü? Nasıl batıl bir davaya saplandığınızı bildiniz mi?”
هَذِهِ ism-i işareti, yakın olan bir şeye işaret için kullanılır. Bu ayet-i kerimede dahi cehennemin yakın olduğunu ifade etmek için هَذِهِ kullanılmıştır. Buna göre Cenab-ı Hak “Mücrimlerin yalanladığı cehennem, işte budur. Bu, onlara yakındır, uzak değildir.” buyurmaktadır.
Ehl-i cehennem, ateşin bulunduğu mahalden çıkıp istirahat edecekleri mekana gelince feryad edip su isterler.[3] Susuzlukları o kadar şidddetlenir ki; gözlerine mayi bir şey görünür. Onu su zannederler. Halbuki o su değil, ehl-i cehennemin vücudlarından akan ve kaynar olan kan, irin ve usarelerdir. Onu su zannedip ona susuz bir kimsenin tıpkı suyu bulduğunda suya kapandığı gibi kapanırlar, ondan adeta susamış develerin su içmesi gibi içerler.[4] Ama onu çok sıcak bulurlar. Böylece o su, bağırsaklarını yakıp parçalayacak.[5] Bu, tıpkı susamış kimselerin, tuzlu bir suya ulaşıp da onu incelemeden ve tadına bakmadan, hemen onu bir nefeste içmesi ve neticede bağrının iyice yanıp, susuzluğunun dinmemesi, hatta artması gibidir.
Mezkur ifadeler, ehl-i cehennemin cehennemdeki azablarının cismani olduğunu sarahaten ifade etmektedir. Zira Kur’an’ın ta’lim buyurduğu haşre iman rüknü; hem ruh, hem bedenin azab çekmesi veya lezzet alması şeklindedir. Sadece ruh değildir. Haşrin sadece ruhen olduğunu tasdik etmek küfürdür. Kur’an nazarında böyle bir inanç batıldır ve merduddur. Zira böyle bir inanç, Hıristiyanların inancıdır.
Ayetteki حَمِيمٍ kelimesi, suyun kaynar olduğunu ifade eder. آنٍ kelimesi ise, hararetin son noktasını ifade eder.
يَطُوفُونَ بَيْنَهَا وَبَيْنَ حَمِيمٍ آنٍ ayet-i kerimesinin ifadesiyle; ehl-i cehennem, son derece hararetli olan su ile ateş arasında gelip giderler. Ehl-i cehennemin sıcak su ile cehennem arasında götürülüp getirilmeleri, istirahatları olmadığına işarettir. İstirahat yerleri ateşten zor, ateş de istirahat yerlerinden daha zordur.
Evet, cehennemin ana unsuru ateş olmakla beraber; cehennemin azabı sadece ateşten ibaret değildir. Belki azabın her nev’i cehennemde vardır. Cehennemdeki azab, tek bir minval üzere değildir.[6] Kahhar-ı Zülcelal, mücrimleri bazen zemherirle azablandırır. Bazen yılan ve akreplerle azab verir. Bazen köpekleri musallat eder. Bazen sarp tepelere tırmandırır.[7] Bazen yüksek kayalardan aşağı atar. Ve hakeza cehennemde çeşit çeşit cezalar vardır.
(Semendel Yayınlarından Rahman Suresi’nin Tefsiri adlı eserden alınmıştır.)
[1] Rahmân, 55:43.
[2] Rahmân, 55:44.
[3] Kehf, 18:29.
[4] Vakıa, 56:54-55.
[5] Hac, 22:20.
[6] İbrahim, 14:17.
[7] Cin, 72:17.
İsim | |
Eposta ( Sitede görünmeyecek ) | |
Yorum | |
Doğrulama Kodu | |
Gönder |