يُعْرَفُ الْمُجْرِمُونَ بِس۪يمٰيهُمْ فَيُؤْخَذُ بِالنَّوَاص۪ي وَالْاَقْدَامِۚ
“Sahib-i cürm olanlar, sîmâlarıyla bilinirler. Zira; alâmetleri yüzlerinde görülür. Binaenaleyh; onlar, zebaniler tarafından perçemlerinden ve ayaklarından tutulup yakalanırlar.”[1]
Bir önceki ayet-i kerimede kıyamet gününde cin ve insin günahlarından sual olunmayacağı beyan edildi. Bu ayet-i kerimede ise, bunun illeti izah edilmektedir. Yani o günde mücrimler simalarından tanındığı için, artık onlara günahlarından sual olunmaz. Kısaca, bu ayet-i kerime, bir önceki ayetin tefsiri ve izahı hükmündedir.
Ayet-i kerimede geçen س۪يمَا kelimesi; iz, alamet manasındadır. Bu ayet-i kerimede sekiz manada kullanılmıştır:
Birincisi: Onların alınlarındaki dağlama izidir.[2]
İkincisi: Yüzlerinin simsiyah olmasıdır.[3]
Üçüncüsü: Yüzlerinin toz-toprak içinde kalmasıdır.[4]
Dördüncüsü: Yüzlerinin mahzun olmasıdır.[5]
Beşincisi: Hor ve zelil olmalarıdır.[6]
Altıncısı: Korku ve dehşet içinde olmaları, yorgun ve bitkin bulunmalarıdır.[7]
Yedincisi: Yüzlerinin asık ve buruşuk olmasıdır.[8]
Sekizincisi: Gözlerinin gök mavisi veya kör olmasıdır.[9]
Bu ayet-i kerime ifade ediyor ki; haşirde bütün insanlar, muhasebe için yeniden diriltildiğinde cürüm sahipleri simalarıyla tanınır. Bundan dolayı artık mahkemeye gerek yoktur. Mahkeme yapılır, fakat bu, ihtiyaca binaen değildir. Mahkeme, adalet-i İlahiyenin bütün mahlukat tarafından bilinmesi içindir. Zaten kabirden kalkar kalkmaz simalarından mücrim oldukları bellidir. Melekler, hemen renklerine ve şekillerine, simalarına ve suretlerine bakarak mücrimleri tanırlar. Onlara ihanet ve hakaret olmak üzere melekler tarafından alınlarından ve ayaklarından tutularak Cehennem’e doğru sevkolunurlar.
Bu ayet-i kerime mefhum-u muhalifiyle bildirir ki; o günde ehl-i iman ve taat de simalarıyla bilinirler. Onların yüzleri, o gün nurludur, ışıl ışıl parlar.[10] Yüzlerinde sevinç ve sürur görülür.[11] Onların yüzlerine ne bir toz, ne bir kara leke bulaşır, ne de yüzlerinde bir zillet eseri bulunur.[12]
Ayet-i kerimede geçen “perçem ve ayaklarından tutulmaları” üç manadadır:
Birincisi: Ya perçem ve ayaklarından beraberce tutarlar. Yani ya önden perçem ve ayakları bağlanır. Veya arkadan perçem ve ayakları bağlanır. Bu durumda belleri kırılır.
İkincisi: Veyahut melekler, bazılarının perçemlerinden tutup yerden çekerler. Bazılarının da ayaklarından tutup başını yerde sürüklerler.
Evet, haşir meydanında melekler, bütün kafirleri ve zalimleri yakalayıp perçem ve ayaklarından tutarak çekerler. Öyle efendicesine götürmezler. Cezanın en ağırı efendicesine değil, perçeminden tutup çekerek götürülmesidir. Ya da ayaklarından tutup başını yerde sürüklüyerek götürmekdir. O şekilde mücrimleri cehenneme sevkedecekler. Ey cin ve insin mü’minleri! Sizlere müjde! Kahhar-ı Zülcelal, bu şekilde meleklerinin elleriyle mücrimleri hapse atmakla intikamınızı onlardan alacaktır.
Üçüncüsü: Veyahut bazı mevkıflerde ayaklarından, bazı mevkıflerde perçemlerinden tutulurlar.
Haşir meydanında mücrimlerin dünyada iken, işledikleri cürüm ve günahlarının eseri olarak yüzlerinde bir siyahlık, gözlerinde bir çirkinlik belirmesi ve her taraftan onları zillet ve hakaret, hüzün ve kederin ihata etmesi, haşrin sadece ruhani olmayıp, ruh ve cesed beraber olmasının delilidir.
Madem ehl-i küfür ve isyan, bu dünyada maddi ve manevi cihazatıyla küfre ve günaha girmiş. Elbette cezanın da maddi ve manevi cihazata şamil olması lazımdır. Ta ki o cevarih ve azalar, bu ceza ile temizlensin. Bu ise haşr-i cismaniyi iktiza eder.
Hem kıyamet gününde herbir azaya işlemiş olduğu günaha muvafık bir ceza verilir. Mesela; dünyada hakkı görmeyen, hakkı söylemeyen ve hakkı işitmeyen kafirlerin kıyamet gününde kör, dilsiz ve sağır olacakları,[13] yetim malını yiyenlerin karınlarına ateş doldurulacağı,[14] zekatı verilmeyen malların bir yılan suretinde sahiblerinin boyunlarına dolanıp onları ısıracağı,[15] keza alınları, yanları ve sırtlarının dağlanacağı,[16] faiz yiyenlerin cin çarpmış gibi kabirlerinden kalkacakları[17] buna misal olarak verilebilir.
(Semendel Yayınlarından Rahman Suresinin Tefsiri adlı eserden alınmıştır.)
[1] Rahman, 41.
[2] Tevbe, 35.
[3] Al-i İmran, 106 ; Yunus, 27 ; Zümer, 60 ; Abese, 41.
[4] Abese, 40.
[5] Abese, 40.
[6] Yunus, 26 (manay-ı muhalifiyle ifade eder).
[7] Ğaşiye, 2-3.
[8] İnsan, 10 ; Kıyame, 24.
[9] İsra, 72 ; Taha, 102 , 125.
[10] Al-i imran, 106-107 ; Kıyame, 22.
[11] Abese, 38-39.
[12] Yunus, 26.
[13] İsra, 97.
[14] Nisa, 10.
[15] Al-i İmran, 180.
[16] Tevbe, 35.
[17] Bakara, 275.
İsim | |
Eposta ( Sitede görünmeyecek ) | |
Yorum | |
Doğrulama Kodu | |
Gönder |