فَيَوْمَئِذٍ لايُسْئَلُ عَن ذَنبِهِ إِنسٌ وَلَا جَانٌّ
“Semanın yarıldığı kıyamet gününde, ins ve cin günahlarından sual olunmazlar.”[1]
Sual: Bu ayet-i kerime, ins ve cinnin günahlarından sual edilmeyeceğini ifade etmektedir. Halbuki diğer pek çok ayette ins ve cinnin küçük-büyük her amelinden sual edileceği beyan edilmektedir.[2] Bu ayet-i kerimelerin vech-i tevfiki nedir?
Elcevab: Haşir meydanı pek uzun bir zamandır ve bölüm bölümdür. Her bölümdeki hal değişiktir. Bir minval üzere gitmez.
Semanın yarıldığı kıyamet gününden sonra cin ve ins, haşir sabahında tekrar diriltilecekler. Cin ve ins, kabirlerinden kalkıp hesab meydanına gelecekler. Bu süre içinde onlar, günahlarından sual olunmazlar. Çünkü henüz sual mevkiine gelmemişlerdir. Herkes yoldadır, sual zamanı değildir.
Cin ve ins, haşir meydanına geldiklerinde; Cenab-ı Hak, o gün gadaba gelmiştir, hiçbir kimsenin hesabını görmez. Hatta bütün insanlar, bir ara lal olup dururlar. Konuşamaz hale gelirler. Arşın gölgesi altında bulunanlar müstesna, herkes bu bölümde Güneş altında bekler. O gün Güneş, insanlara bir mil kalıncaya kadar yaklaştırılır. Sonra Resul-i Ekrem (a.s.m) şefaat eder ve hesab başlar. Bu şefaat, bütün ins ve cinne ve hatta meleğedir. Enbiya da bu şefaatte dahildir. Buna “şefaat-i kübra” denilir.
Haşir meydanındaki hesab ise, aynı minvalde gitmediği için, ayat ve ehadiste haşirdeki hesabın keyfiyeti ile ilgili varid olan ayrı ayrı haberler, muhtelif bölümlere hamledilir. Buna göre فَيَوْمَئِذٍ لَا يُسْئَلُ عَنْ ذَنْبِه اِنْسٌ وَلَا جَانٌّ ayet-i kerimesinin dokuz masadakını zikredeceğiz:
Birincisi: Cenab-ı Hak, haşir meydanının bir bölümünde insanın yaptığı amelden hiç sormaz. Çünkü Ellah, onun amelini zaten bilmektedir, sormaya hacet yoktur. Sadece ona vereceği cezayı bildirir.
İkincisi: Haşrin bir safhasında da herkesin ameli simasından belli olur. Bu yüzden suale ihtiyaç kalmaz. Bu, kabirden ilk kalkıldığı zamandır. O zaman bazı yüzler kara, bazı yüzler ise nurludur.[3] Nitekim daha sonra gelecek يُعْرَفُ الْمُجْرِمُونَ بِس۪يمٰيهُمْ ayet-i kerimesinde bu hakikat ifade buyrulmuştur. Mü’minler ise, o günde abdest azaları parladığı halde gelirler ve onunla tanınırlar.
Üçüncüsü: O günde bir insan, diğer bir insanın; bir cin diğer bir cinnin günahını sormaya kendinde mecal bulamaz. [4] Zira herkes kendi günahıyla ve derdiyle meşguldür.[5]
Dördüncüsü: O günde bir insan, diğer bir insanın; bir cin, diğer bir cinnin günahının cezasını çekmez. Kimse, kimsenin günahını yüklenmez.[6]
Beşincisi: O günde herkesin hayr ve şer namına işlediği bütün amelleri, amel defterinde kaydedildiği için o kimseye günahından sorulmaya ihtiyaç hasıl olmayacaktır.
Altıncısı: O günde cin ve inse: “Sen bu günahı işledin mi veya işlemedin mi?” diye sorulmaz. Tevbih suretinde günahı niçin işlediği sorulur.
Yedincisi: Cenab-ı Hak, haşir meydanında ins ve cinne “Gidin, birbirinizi hesaba çekin, bunun için mahkeme kurun.” diye bir yetki vermez. O gün buna, müsaadesi yoktur. Kimse, kimseyi mahkeme edemez. Mahkeme, sadece Ellah’a aittir. Kimse, kimseyi cezalandıramaz. Zira o gün Hâkim-i Mutlak bizzat kendisidir, mahkemey-i kübrayı da O açmıştır. Cebrail (a.s)’ı da mübaşir olarak O tavzif etmiştir.
Sekizincisi: Ellah, herkesin işlediği günahı bildiği için mücrimlere günahlarından sormaz. Ancak işlediği günahı, o kimseye veya bütün mahlukata bildirmek için sual eder ve bununla adalet-i mutlaka sahibi olduğunu gösterir. Bu sual, tevbih içindir.
Dokuzuncusu: Hem bu ayet-i kerime, Ellah’ın emri ve izni olmadan kimsenin şefaat edemeyeceğini ifade eder.
Elhasıl: “Sual sorulmaz” mealindeki ayetler, mezkûr manalar muvacehesinde anlaşılmalıdır.
(Semendel Yayınlarından Rahman Suresi’nin Tefsiri adlı eserden alınmıştır.)
[1] Rahman, 55:39.
[2] Hicr, 15:92-93 ; Nahl, 16:93.
[3] Al-i İmran, 3:106.
[4] Mearic, 70:10.
[5] Abese, 80:37.
[6] Fatır, 35:18.
İsim | |
Eposta ( Sitede görünmeyecek ) | |
Yorum | |
Doğrulama Kodu | |
Gönder |