Dördüncü cihet: Bu hitab yine dünyadadır. Fakat murad, muhasebeden kaçıp kurtulmak noktasında değil, belki Ellah’ın mülkünde durup, O’nun nimetlerinden istifade ettiği halde, ona isyan eden cin ve insi bu isyandan zecr için, mülkünden kovmak ve nimetlerinden istifade etmekten men etmektir. Yani “Eğer benim mülkümde bana isyan edecekseniz, mülkümü terk edip gidin! Zira şu memleket benimdir. Benim memleketimde, benim tekvini ve teklifi kanunlarım caridir. Eğer benim bu kanunlarımı beğenmiyorsanız, hudud-u memleketimden çıkıp başka bir memleket kurunuz ve orada hoşunuza gidecek tekvini ve teklifi kanunları vaz’ ediniz ve o kanunları memleketinizde ve kendi âleminizde icra ve tatbik ediniz.” demektedir.
Cenab-ı Hak, surenin başından itibaren tekvini ve teklifi ayetlerini ve nimetlerini ta’dad edip iman ve itaate emir, küfür ve isyandan zecrettikten sonra bu ayet-i kerimelerle, Cenab-ı Hakk’ın mülkünde durup onun nimetlerinden istifade ettikleri halde, O’nun gönderdiği Kur’an’a iman ve itaat etmeyip küfür ve küfranla mukabele eden cin ve inse mülkünü ve nimetlerini terk etmelerini teklif etmektedir. Bu cihette ayet-i kerimelerin manası şöyle olur:
“Ey cin ve ins! Eğer Kur’an’la gönderdiğim teklifi emirlerime itaat etmeyecekseniz, o halde haydi elinizden gelirse, tekvini olarak hudud-u mülkümden çıkınız, nimetlerimden istifade etmeyiniz. Çünkü benim mülkümde durup nimetlerimden istifade ettiğiniz halde, bana isyan etmenize müsaade etmem. Eğer çıkmaya gücünüz yeterse, haydi hudud-u mülkümden çıkınız, orada istediğiniz gibi hareket ediniz. Fakat hudud-u mülkümden çıkmaya gücünüz yetmez. Faraza çıkacak olsanız, semavatta öyle nöbettar melekler dikmişim ki, ellerine yıldızları vermişim. Sizleri tard ederler ve kimse size yardım edemez. Sizin hudud-u mülkümden çıkmanız için öyle bir kuvvet lazımdır ki, o kuvvet ancak bir ilahda bulunur. Ya siz bir ilah olacaksınız veyahut Ellah’tan başka bir ilaha istinad edeceksiniz. Halbuki benden başka ilah yoktur. Dolayısıyla hudud-u mülkümden çıkmaya da gücünüz yoktur. O halde niçin emirlerime itaat etmeyip isyan edersiniz? Hem hudud-u mülkümün dışı yoktur ki, oraya kaçıp kurtulasınız.”
Beşinci Cihet: Mezkûr dört cihet tekvini idi. Bu beşinci cihet ise teklifidir ve murad Kur’an’ın i’cazını isbat etmektir. Şöyle ki; ayat-ı Kur’aniye’nin sarahatiyle şeytanlar, gaybi haberleri çalmak için semavata çıkmaya çalıştıklarında, semavi güllelerle tard edilmektedirler. Kur’an ise başta hakaik-i ilahiye ve tılsım-ı kâinat olmak üzere kıyamet, haşir, neşr-i suhuf, cennet, cehennem, mizan, Levh-i Mahfuz, Arş, Kürsi, Âlem-i Melekut, Âlem-i Ervah gibi öyle gaybi umurdan ve âlemlerden ve marziyat-ı İlahiye olan ahkam-ı şeriattan haberler vermektedir ki; onları bilebilmek için ancak semavat ve arzın aktarından çıkıp ezelden ebede kadar bütün âlemleri müşahede etmek ve hatta vücub âlemine nüfuz edip müttali olmak lazım gelir. Binaenaleyh ins ve cinnin, Kur’an’a nazire getirebilmesi ve Ellah’ın kelamını taklid edebilmesi için, ancak maddeten ve manen semavat ve arzın aktarından çıkıp ezelden ebede kadar her şeyi bilmeleri lazımdır. Halbuki ne insanın ve ne de cinnin münferiden ve müctemian buna gücü yetmez. Çünkü semavatta dizilmiş olan nöbettar melekler, semaya çıkmaya çalışan hırsızları semavi taşlarla tard ederler. Ancak Mi’rac-ı Muhammedîde (a.s.m) olduğu gibi, bir hüccet ve bir izin ve bir davetle o âlemlere girilebilir.
Demek ins ve cinnin kelam-ı İlahiyi taklide güçleri yetmez. Kelam-ı İlahi, ancak inzal edilir. Bu hakikatten zahir oluyor ki Kur’an, bahsettiği mevzuların ve ihtiva ettiği ilmin şehadetiyle şübhesiz Ellah’ın kelamıdır ki; Cenab-ı Hak, O’nu Muhammed-i Arabi (a.s.m)’a inzal etmiştir.
İşte Cenab-ı Hak, bu ayet-i kerimelerde şu hakikatlere işaret ederek manen şöyle ferman buyurur:
“Ey cin ve ins! Bu Kur’an’a itaat etmemenizin sebebi, eğer O’nu beğenmemeniz veya kelamullah olduğunu kabul etmemeniz ise, haydi gücünüz yeterse semavat ve arzın aktarından çıkın da yeni bir kitab getirin. Halbuki buna gücünüz yetmez. Çünkü semavatta dizilmiş olan nöbettar melekler, sizleri ateşli şüvazlar ve nühaslarla tardederler. Sizin buna kadir olmamanızdan zahir oluyor ki, eğer Muhammed (a.s.m), Ellah’ın peygamberi olmasa idi, o dahi böyle bir Kur’an’ı getirmeye kadir olamazdı. Demek O, Ellah’ın hak peygamberidir. O halde niçin bu Kur’an’a iman edip itaat etmezsiniz?”
Bu manaya göre ayet-i kerimede geçen سُلْطَانٍ kelimesi, ilim ve hüccet manasındadır.
Bu cihette bu ayet-i kerimelerin evvelki ayetlerle münasebeti zahirdir. Belki tüm sure bu ayette temerküz ediyor denilebilir. Cenab-ı Hak, surenin başından itibaren hakaik-i ilahiye, hakaik-ı kevniye, hadisat-ı uhreviye gibi umur-u gaybiyeyi ihbar edip, tekvini ve teklifi ayetleri ve nimetleri izhar ederek iman ve itaate emredip isyan ve küfürden zecrettikten sonra bu ayetle i’caz-ı Kur’an’ı isbat etti. Bütün cin ve insi, Kur’an’ın bir naziresini getirmek hususunda aciz bıraktı. Manen şöyle buyurdu:
“Ey cin ve ins! İşte Kur’an, böyle umur-u gaybiyeden bahsetmektedir. Bu gibi umurdan bahsetmek, ancak Ellahu Teala’ya mahsustur. Hiçbir kimse bu kelamın mislini getirmeye kadir değildir. Eğer siz, bu Kur’an’ı beğenmiyorsanız, o halde haydi gücünüz yeterse, semavat ve arzın aktarından çıkıp âlem-i vücuba kadar nüfuz ederek bu kelamın mislini getirin. Madem buna kadir değilsiniz, o halde bu Kur’an’a itaat etmek mecburiyetindesiniz. Şayet itaat etmezseniz, dünyevi ve uhrevi azabı bekleyin. O azab geldiğinde size yardım edecek hiçbir sebeb bulamazsınız. Hem sizler birbirinize de yardımcı olamazsınız.”
(Semendel Yayınlarından Rahman Suresinin Tefsiri Adlı Eserden Alınmıştır.)
İsim | |
Eposta ( Sitede görünmeyecek ) | |
Yorum | |
Doğrulama Kodu | |
Gönder |