tel tel tel
Kur'an-ı Kerim'den
Öyle bir bela ve musibetten çekininiz ki, geldiği vakit yalnız zalimlere mahsus kalmayıp, masumları da yakar. Biliniz ki, Ellah’ın azabı şiddetlidir.
(Enfal, 8/25)
Hadîs-i Şeriflerden
Halktan bir şeyler istemek, kişinin kendi yüzüne açtığı bir yaradır. Kişi böylece kendi yüzünü berelemiş olur. Kişinin devlet başkanından hakkını istemesi ya da çok zaruri durumlardan dolayı istemek böyle değildir.
(Tirmizi, Zekat 38)
Dualardan
Cenab-ı Erhamürrâhimîn sizlere bin rahmet eylesin, âmîn.
(Kastamonu Lahikası)
Vecîze
Hiss-i rekabet, makina-i terakkiyat-ı medeniyetin buharı hükmünde olan müsabakayı intac eder.
Âsâr-ı Bediiyye
BÜTÜN MEVCUDATIN EN MÜHİM DUASI BEKA

BÜTÜN MEVCUDATIN EN MÜHİM DUASI BEKA

06.01.2023

يَسْـَٔلُهُ مَنْ فِي السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۜ كُلَّ يَوْمٍ هُوَ ف۪ي شَأْنٍۚ

“(Göklerde ve yerde bulunan bütün mevcûdat, lisan-ı hal ve lisan-ı kal ile muhtaç oldukları ve arzu ettikleri her şeyi Ellah’tan isterler. O Zat-ı Akdes ise, her an ayrı bir şe’ndedir.) Yani O âlemlerin Rabbi, mahlûkatını diriltir, öldürür, rızıklandırır, izzet veya zillete düçar eder, sıhhat veya hastalığa mâruz bırakır, zengin veya fakir kılar. Ve hakeza.”[1]

Bir önceki ayet-i kerimede mevcudat-ı alemin fena ve zevale maruz bırakıldığı, ancak Cenab-ı Hakk’ın Zat, sıfat, esma ve ef’alinin baki olduğu, dolayısıyla esma-i İlahiyeye ayine ve ahirete mezraa olması cihetinde mevcudat-ı alemin bekaya mazhar olacakları beyan edildi. Bu ayet-i kerime ise ifade eder ki; şu fani mevcudat, hadsiz lisanlarla Baki-i Zülcelal’den ve O’nun rahmetinden beka taleb ederler. Manen “Ey Baki-i Zülcelali vel ikram! Bizler faniyiz. Sen ise Baki’sin. Bizi yok etme. Tecelliyat-ı esmana daimi mazhariyetle bize beka ver.” derler.

Evet, yerde ve gökte bulunan bütün mevcudat, Baki-i Zülcelalden  baki kalmayı istiyor. Zira herkesin en büyük ihtiyacı ve isteği, fenadan kurtulup bekaya mazhar olmaktır. Bu ihtiyaç ise, burada yerine gelmiyor. وَيَبْقٰى وَجْهُ رَبِّكَ ذُو الْجَلَالِ وَالْاِكْرَامِۚ ayet-i kerimesinin ifadesiyle, madem Cenab-ı Hak, bin bir isim ve sıfatıyla bakidir. Öyle ise yerdeki ve gökdeki bütün mevcudat, dilenci gibi beka ihtiyacını O’ndan ister. “Ya Rabbi! Sen Bakisin. Bizi de bekaya mazhar eyle. Yokluktan bizleri muhafaza eyle.” diye dua ve niyazda bulunurlar.

Acaba alemi yoktan var eden ve bütün mevcudatın en küçük arzularına bile cevab veren O ezel ve ebed Sultanı, bütün mevcudatın bekaya dair duasını mühmel bırakır mı? Haşa ve kella! Elbette O Kadir-i Zülcelal, onların bu dualarını kabul edecek ve onlara bekayı verecektir.

Bu ayet-i kerime, bir önceki ayetin neticesidir. Evvelki ayet, her şeyin zatında ve dünyaya bakan cihetinde fani olduğunu, esma-i İlahiye ve ahirete bakan cihetinin baki olduğunu ifade edince, şöyle bir hakikat zahir oldu: Bütün mahlukat, nihayetsiz bir acz ve hadsiz bir fakr içindedir. Zira nihayetsiz düşmanları ve hadsiz ihtiyaçları vardır. Bahusus insan, kâinatın hulasası ve bin bir ism-i İlahinin en cami ayinesi olduğundan kâinat kadar düşmanları ve ihtiyacı vardır. Bu cami fıtratından dolayı, her şeyden müteellim ve müteessir olur. Bu cihette bütün mahlukat içinde en ziyade sual ve duaya muhtaç insandır.

Mevcudat-ı âlemin, bahusus insanın nihayetsiz acz, fakr ve kusuruna karşılık; Cenab-ı Hakk’ın da nihayetsiz bir kemal, cemal ve celali vardır. O halde her şey, her halinde, her şeyinde ve her şe’ninde daima O Zat-ı Vacibu’l-Vücud’a muhtaçtır. Bütün mevcudat, vücudu ve bekası için ihtiyacı olan her şeyi O’nun rahmetinden istimdad eder ve her halinde O’nun kudretine istinad eder ve şu fani mevcudat, O Kayyum-u Baki’ye hizmet ve ubudiyet ederek O’ndan beka taleb eder, tecelliyat-ı esmasına daimi ayinedarlık yapmak ister. Bu hakikatten dolayı Rahman-ı Zülcemal, esma-yı hüsnasının ayrı ayrı tecellileriyle her an  mütecellidir. Daimi bir faaliyetle şu kâinatı çalkalandırmaktadır. Mevcudat-ı âlemin maddi ve manevi, dünyevi ve uhrevi bütün ihtiyaçlarını kemal-i merhametinden yerine getirir. Onları hadsiz düşmanlarından muhafaza eder. Cenah-ı rahmetine iltica edenleri geri çevirmez. Onların dua ve niyazlarına, istiane ve istiğaselerine cevab verir. Bütün bu hadsiz faaliyetten kendisine mahsus hadsiz bir lezzet alır. İşte ayet-i kerime, bu mezkûr hakikatleri ifade etmektedir.

Bütün mevcudatın en büyük ihtiyacı, idamdan ve ademden kurtulup bekaya ve saadet-i ebebiyeye mazhar olmaktır. Bütün mevcudatın bu en büyük ihtiyacını ise, umum mevcudat namına Cenab-ı Hakk’ın en büyük abdi ve en sevgili kulu olan Hazret-i Muhammed (a.s.m) Kadiyu’l-Hacat’tan istemiş, O da O’nun bu duasını kabul etmiştir.  Kur’an’ın manevi tefsiri olan Risale-i Nur’un Sözler adlı eserinde şöyle deniliyor:

“Şimdi dinle, bu padişahın sevgilisi diyor ki:

"Ey bizi nimetleriyle perverde eden sultanımız! Bize gösterdiğin nümunelerin ve gölgelerin asıllarını, menba'larını göster. Ve bizi makarr-ı saltanatına celbet. Bizi bu çöllerde mahvettirme. Bizi huzuruna al. Bize merhamet et. Burada bize tattırdığın leziz nimetlerini orada yedir. Bizi zeval ve teb'îd ile tazib etme. Sana müştak ve müteşekkir şu muti raiyetini başı boş bırakıp i'dam etme." diyor ve pek çok yalvarıyor. Sen de işitiyorsun. Acaba bu kadar şefkatli ve kudretli bir padişah, hiç mümkün müdür ki; en edna bir adamın en edna bir meramını ehemmiyetle yerine getirsin, en sevgili bir yaver-i ekreminin en güzel bir maksudunu yerine getirmesin? Halbuki o sevgilinin maksudu, umumun da maksududur.”[2]

 

(Semendel Yayınlarından Rahman Suresi’nin Tefsiri adlı eserden alınmıştır.)

 


[1] Rahmân, 55:29

[2] Sözler, 10. Söz. S. 52.

 

Bu yazi 1209 defa gösterilmiştir.

Yorum yapabilirsiniz :

İsim
Eposta ( Sitede görünmeyecek )
Yorum
Doğrulama Kodu
Gönder

Yorumlar :

Henüz yorum yapılmamış.

Muhammed Doğan'ın (Molla Muhammed el-Mûşî el-Kersî) beyanatları Nurmend.com sitesinden başka bir platformda yayınlanmamaktadır. © 2014-2023 | Her hakkı saklıdır. Kaynak gösterilmeden kullanılamaz. Nurmend - Şerhmend
0.212 sn. deSen
↑ Yukarı