tel tel tel
Kur'an-ı Kerim'den
Rabbinizden mağfiret dileyin; sonra günahlardan tevbe edip O’na sığının! Gerçekten benim Rabbim, çok merhametlidir ve kusurunu derkedip dergahına iltica edenleri sevendir.
(Hud, 11/90)
Hadîs-i Şeriflerden
Sizden birinizin sırtında odun toplaması, dilenmesinden daha hayırlıdır. Dilenip istediği kimse ya verir veya vermez.
(Buhari, Zekat 50, Müslim, Zekat 106)
Dualardan
Yaşasın sıdk! Ölsün ye's! Muhabbet devam etsin! Şûrâ kuvvet bulsun! Bütün levm ve itab ve nefret, heva hevese tâbi olanlara olsun; selâm ve selâmet, hüdaya tâbi olanların üstüne olsun! Âmin.
(Tarihçe-i Hayat)
Vecîze
Netice-i hilkat-i âlemin en mühimmi, şükürdür. Çünki kâinata dikkat edilse görünüyor ki: Kâinatın teşkilâtı şükrü intac edecek bir surette herbir şey, bir derece şükre bakıyor ve ona müteveccih oluyor.
Mektûbat
ZEVAL VE FENA İLE VERİLEN DERSLER (1)

ZEVAL VE FENA İLE VERİLEN DERSLER (1)

23.12.2022

كُلُّ مَنْ عَلَيْهَا فَانٍ Yeryüzündeki her şey fanidir.”[1] ayet-i kerimesinde ifade edilen mevcudat-ı alemin, hususan insanın fenaya mahkum olmasında görünen hikmetler:

Birincisi: Kur’an, bu ayet-i kerime ile dünya ve içindeki mevcudatın fenasını göstermekle ve insana ölümünü hatırlatmakla, onu günahlardan ve dünyanın gayr-ı meşru zevk ve lezzetinden alıkoyup ibâdete teşvik eder ve en küçük zaman dilimini bile, Ellah'a taat uğruna sarfetmeye sevkeder. Üstad Bediüzzaman (r.a) Hazretleri, bu ayetin tefsir-i manevisi sadedinde şöyle buyuruyor:

“Dünya madem fânidir. Hem madem ömür kısadır. Hem madem gayet lüzumlu vazifeler çoktur. Hem madem hayat-ı ebediye burada kazanılacaktır. Hem madem dünya sahibsiz değil. Hem madem şu misafirhane-i dünyanın gayet Hakîm ve Kerim bir Müdebbiri var. Hem madem ne iyilik ve ne fenalık, cezasız kalmayacaktır. Hem madem لاَ يُكَلِّفُ اللّٰهُ نَفْسًا اِلاَّ وُسْعَهَا sırrınca teklif-i mâlâyutak yoktur. Hem madem zararsız yol, zararlı yola müreccahtır. Hem madem dünyevî dostlar ve rütbeler, kabir kapısına kadardır.

Elbette en bahtiyar odur ki: Dünya için âhireti unutmasın, âhiretini dünyaya feda etmesin, hayat-ı ebediyesini hayat-ı dünyeviye için bozmasın, malayani şeylerle ömrünü telef etmesin; kendini misafir telakki edip misafirhane sahibinin emirlerine göre hareket etsin; selâmetle kabir kapısını açıp saadet-i ebediyeye girsin.[2]

“İnsan bu dünyaya keyf sürmek ve lezzet almak için gelmediğine, mütemadiyen gelenlerin gitmesi ve gençlerin ihtiyarlaşması ve mütemadiyen zeval ve firakta yuvarlanması şahiddir… Demek insan, bu dünyaya yalnız güzel yaşamak için ve rahatla ve safa ile ömür geçirmek için gelmemiştir. Belki azîm bir sermaye elinde bulunan insan, burada ticaret ile, ebedî daimî bir hayatın saadetine çalışmak için gelmiştir. Onun eline verilen sermaye de ömürdür. Eğer hastalık olmazsa, sıhhat ve âfiyet gaflet verir, dünyayı hoş gösterir, âhireti unutturur. Kabri ve ölümü hatırına getirmek istemiyor, sermaye-i ömrünü bâd-i heva boş yere sarfettiriyor. Hastalık ise, birden gözünü açtırır. Vücuduna ve cesedine der ki: "Lâyemut değilsin, başıboş değilsin, bir vazifen var. Gururu bırak, seni yaratanı düşün, kabre gideceğini bil, öyle hazırlan." İşte hastalık bu nokta-i nazardan hiç aldatmaz bir nâsih ve ikaz edici bir mürşiddir. Ondan şekva değil, belki bu cihette ona teşekkür etmek; eğer fazla ağır gelse, sabır istemek gerektir.”[3]

İkincisi: Kur’an, bu ayet-i kerime ile insanı dünyaya ve dünyadaki fani mevcudata bel bağlamaktan men’ eder. Zira mahlukatın en şereflisi olan  insan, şayet fani ve çürük şeylere bel bağlarsa şerefini  tenzil etmiş olur. İnsan mazhar olduğu mal, mülk, servet, makam ve evlad gibi nimetlere bel bağlar, مَا اَظُنُّ اَنْ تَب۪يدَ هٰذِه۪ اَبَدًا “Bunların hiçbir zaman yok olacağını zannetmem.” [4] der ve يَحْسَبُ اَنَّ مَالَهُ اَخْلَدَهُ “O kimse, mal ve servetinin kendisini ölümden kurtaracağını ve ebedileştireceğini zanneder.” Hırsla dünyaya sarılır, Ellah’dan ve ahiretten gaflet eder, ölümü hatıra getirmek istemez.

İşte Kur’an كُلُّ مَنْ عَلَيْهَا فَانٍ ayet-i kerimesiyle insanın bu derin gafletini izale eder. Üstad Bediüzzaman (r.a) Hazretleri, dünyaya ve nefsine bel bağlamamayı şu veciz cümleleriyle şöyle ifade buyurmuştur:

“Dünya madem fânidir, değmiyor alâka-i kalbe.”[5]

“Eğer nefsine talib isen, çürüktür hem temelsiz de.

Eğer âfâkı ister isen, fena damgası üstünde.

Demek değmez ki alınsa, çürük maldır hep bu çarşıda.

Öyle ise geç, iyi mallar dizilmiş arkasında...”[6]

 

(Semendel Yayınlarından Rahman Suresinin Tefsiri adlı eserden alınmıştır.) 

 


[1] Rahman, 55:26.

[2] Mektubat, 71.

[3] Lem’alar, 206-207.

[4] Kehf, 18:35.

[5] Mektubat, 79.

[6] Sözler, 205.

 

Bu yazi 1429 defa gösterilmiştir.

Yorum yapabilirsiniz :

İsim
Eposta ( Sitede görünmeyecek )
Yorum
Doğrulama Kodu
Gönder

Yorumlar :

Henüz yorum yapılmamış.

Muhammed Doğan'ın (Molla Muhammed el-Mûşî el-Kersî) beyanatları Nurmend.com sitesinden başka bir platformda yayınlanmamaktadır. © 2014-2023 | Her hakkı saklıdır. Kaynak gösterilmeden kullanılamaz. Nurmend - Şerhmend
0.164 sn. deSen
↑ Yukarı