كُلُّ مَنْ عَلَيْهَا فَانٍ وَيَبْقٰى وَجْهُ رَبِّكَ ذُو الْجَلَالِ وَالْاِكْرَامِ
“Arz üzerinde olan herşey, fanidir. Celal ve ikram sahibi olan Rabb'in Tealâ'nın Zat-ı ulûhîyyeti ise bakidir.”[1]
Sual: Ayet-i kerimede geçen وَيَبْقٰى وَجْهُ رَبِّكَ “Senin Rabbinin yüzü baki kalır.” ne demektir?
Cevab: Bu alemde biri tekvin, diğeri teklif olmak üzere iki nev’ kanun mevcuddur. Bu âlem, tekvini olarak bin bir ism-i İlahi’nin ayinesi ve cennet ve cehennemin nümunesi ve çiçekdanlığıdır. Bu cihette hiçbir şey fenaya ve ademe gitmez. Ellah (c.c), celal sahibidir. Her şeyi kemale erdirdikten sonra onu mevt ve fenaya mahkum eder. Mesela; insanı kemal yaşına erdirdikten sonra onu yavaş yavaş ihtiyar eder, belini büker, yüzünü toprağa baktırır ve neticede öldürür. Ellah (c.c), celal sahibi olmakla beraber, aynı zamanda ikram sahibidir. O ikram sahibi Zat, verdiği nimeti geri almaz. Zira bu, O’nun keremine yakışmaz. Bu âlemi ve vücudumuzu yoktan var etmek, O’nun kerem sıfatının gereği olduğu gibi; var ettiği bu vücudu bir daha yok etmemek de o sıfatın gereğidir.
Demek mevcudat-ı alem tekvinen fena ve ademe mahkum gibi görünse de, hakikatte vücuda gelen herbir mevcud, hem esma dairesine geçer, orada mahfuz kalır. Hem de cennet ve cehenneme mahsulat yetiştirmekle bekaya mazhar olur.
Mevcudat-ı alemi fenaya ve ademe mahkum etmek, tekvini olarak O’nun kerem sıfatına muvafık düşmediği gibi; insanı yok etmek, teklifi olarak da O’nun keremine yakışmaz. Zira O Zat-ı Rahman, Kur’an’ı ta’lim ettiği itibariyle وَيَبْقٰى وَجْهُ رَبِّكَ “Senin Rabbinin vechi baki kalır.” diyor. Başta Resul-i Ekrem (a.s.m) olmak üzere bütün peygamberler ve onlara tabi olan bütün mü’minler, bu dünyada o kerem sahibi Zat’a iman ve ibadet etmişler. Onların yaptığı ibadetler, vahy-i semaviye göredir. Bahusus Ümmet-i Muhammed (a.s.m)’ın ibadeti, en mükemmel kitab olan Kur’an iledir. Kim Kur’an’a muvafık ne amel etmişse, mesela, ağzından hayırlı bir kelime çıkmışsa, o Kur’an’a dayandığı için kaybolmaz. Mesela; sen burada لَٓا اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ dedin. O لَٓا اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ kelimesi aynı anda;
1) İlm-i muhit-i İlahiye geçer.
2) Havanın bütün zerratına geçer.
3) O kelime, senin hafızanda yerleşir.
4) Dinleyenlerin hafızalarında yerleşir.
5) Lehv-i Mahfuz’da kaydedilir.
6) Kiramen Katibin denilen insanın amellerini yazan melekler tarafından sahife-i a’maline yazılır.
7) O kelimenin her bir harfi, Âlem-i Misal’de bir meyve şeklinde temessül eder.
8) O kelimenin her bir harfi için Cennette bir ağaç dikilir ve her ağaç, en az daimi on meyve-i Cennet verir.
9) Âlem-i ervahta ve âlem-i ruhaniyette temessül eder, o kelime güzel bir manzara olur, bütün ruhlar ve ruhaniler o güzel manzarayı seyredip lezzet alırlar.
Günahlar da böyledir. Mesela; burada birini gıybet ettin. O gıybet aynı anda;
1) İlm-i muhit-i İlahiye geçer.
2) Havanın bütün zerratında kaydedilir.
3) Senin hafızanda yerleşir.
4) Dinleyenlerin hafızalarında yerleşir.
5) Levh-i Mahfuz’da kaydedilir.
6) Kiramen Katibin denilen insanın amellerini yazan melekler tarafından sahife-i a’maline yazılır.
7) Âlem-i Misal’de bir laşe şeklinde temessül eder.
8) Cehennemde zakkum-u Cehennem olur.
9) Âlem-i ervahta ve âlem-i ruhaniyette temessül eder. O gıybet, çirkin bir manzara olur. Bütün ruhlar ve ruhaniler o çirkin manzarayı seyretmek suretiyle sahibinden nefret ederler.
Elhasıl: Kâinat, tekvinî olarak nasıl ki zahiren fenaya mazhar olur. Ancak bin bir ism-i İlahiye istinad ettiği için bu cihette baki kalır. Öyle de insanın teklifi olarak hayr ve şer namına işlediği bütün amelleri zahiren fenaya mazhar oluyor gibi görünse de esma-i İlahiye ve ahirete bakan cihette baki kalır.
(Semendel Yayınlarından Rahman Suresinin Tefsiri adlı eserden alınmıştır.)
[1] Rahman, 55:26-27.
İsim | |
Eposta ( Sitede görünmeyecek ) | |
Yorum | |
Doğrulama Kodu | |
Gönder |