tel tel tel
Kur'an-ı Kerim'den
Öyle bir bela ve musibetten çekininiz ki, geldiği vakit yalnız zalimlere mahsus kalmayıp, masumları da yakar. Biliniz ki, Ellah’ın azabı şiddetlidir.
(Enfal, 8/25)
Hadîs-i Şeriflerden
Halktan bir şeyler istemek, kişinin kendi yüzüne açtığı bir yaradır. Kişi böylece kendi yüzünü berelemiş olur. Kişinin devlet başkanından hakkını istemesi ya da çok zaruri durumlardan dolayı istemek böyle değildir.
(Tirmizi, Zekat 38)
Dualardan
Cenab-ı Erhamürrâhimîn sizlere bin rahmet eylesin, âmîn.
(Kastamonu Lahikası)
Vecîze
Hiss-i rekabet, makina-i terakkiyat-ı medeniyetin buharı hükmünde olan müsabakayı intac eder.
Âsâr-ı Bediiyye
HER ŞEYİN NEFSİNE BAKAN CİHETİ FANİDİR

HER ŞEYİN NEFSİNE BAKAN CİHETİ FANİDİR

11.11.2022

كُلُّ مَنْ عَلَيْهَا فَانٍ  وَيَبْقٰى وَجْهُ رَبِّكَ ذُو الْجَلَالِ وَالْاِكْرَامِ

“Arz üzerinde olan herşey, fanidir. Celal ve ikram sahibi olan Rabb'in Tealâ'nın Zat-ı ulûhîyyeti ise bakidir.”[1]

Şu ayet, her şeyin nefsine ve dünyaya bakan cihetinin fani, esma-i İlahiyeye ve ahirete bakan cihetlerinin ise baki olduğunu ifade etmekle; مَرَجَ الْبَحْرَيْنِ يَلْتَقِيَانِ بَيْنَهُمَا بَرْزَخٌ لَا يَبْغِيَانِ “Ellahu Tealâ, iki denizi birbirine gönderdi. Onlar da mülâki olurlar, lâkin aralarında mani vardır, birisi diğerine galebe etmez.”[2]   ayetinin bir hakikatini de beyan etmektedir. Şöyle ki:

Her şeyin nefsine ve dünyaya bakan ciheti bir denizdir. Esma-i İlahiyeye ve ahirete bakan ciheti de bir denizdir. Bu iki deniz, herbir mevcudda bulunduğu ve beraber olduğu halde birbirine karışmazlar. Çünkü biri fani, diğeri bakidir.

Tekvini âlemde hakikat böyle olduğu gibi; teklifi âlemde de böyledir. Şöyle ki; insanın teklifi amelleri, yani ef’al-i ihtiyariyesi, dünya cihetiyle fanidir. İnsanın yaptığı her amel, zatı itibariyle zahiren yok olur. Fakat o amellerin Cenab-ı Hakk’a ve ahirete bakan cihetleri bakidir. Kitab ve sünnet dairesinde rıza-i İlahi için yapılan her amel bakidir ve sahibine faide verir. Kitab ve sünnete muhalif olan her amel de bakidir. Ancak sahibi için sebeb-i azabtır. Keza bir kimse, dünyayı ahiretin mezraası olarak telakki edip oraya mahsulat yetiştirmek gayesiyle salih amel işlerse, bunun da faidesini görür. Şer amel işlerse, onun cezasını çeker.

Cenab-ı Hakk’a bakan cihetiyle günahlar, celal-i İlahi’nin tecellisine ayinedir ki; Zat-ı Zülcelal, onlara ceza verir. Sevablar ise, ikram-ı İlahi’nin tecellisine ayinedir ki; Zat-ı Zülcemal, onları mükafatlandırır. Ahirete bakan cihetiyle de beşerin şu ef’al-i ihtiyariyesi, cennet veya cehennemin daimi meyvelerini ve sermedi manzaralarını teşkil etmektedir.

Demek nev-i beşerin hayr ve şer namına işlediği bütün amelleri, zahiren fena buluyor gibi görünüyorsa da hakikatte esma-i İlahiye ve ahirete bakan cihetiyle bakidir.

Hulasa: Bu dünyada tekvinen ve teklifen hiçbir şey yok olmaz.

Şu ayet-i kerime, her şeyin nefsine ve dünyaya bakan cihetinin fani, esma-i İlahiyeye ve ahirete bakan cihetlerinin ise baki olduğunu ifade ediyor. Üstad Bediüzzaman (r.a) Hazretleri, her şeyin manay-ı ismiyle fani olduğunu, manay-ı harfi cihetinde ise baki olduğunu şu veciz cümleleriyle ifade etmektedir:

“Her şey nefsinde mana-yı ismiyle fânidir, mefkuddur, hâdistir, madumdur. Fakat mana-yı harfiyle ve Sâni'-i Zülcelal'in esmasına âyinedarlık cihetiyle ve vazifedarlık itibariyle şahiddir, meşhuddur, vâciddir, mevcuddur.”[3]

وَيَبْقٰى وَجْهُ رَبِّكَ “Senin Rabbinin vechi baki kalır.” Selef uleması, bu ayet-i kerimede geçen وَجْهُ tabirini olduğu gibi kabul eder, te’vil etmez, hakikatini bilmediklerini beyan ederler. Halef uleması ise; وَجْهُ kelimesini, Zat-ı Akdes olarak te’vil ederler. Bu durumda ayet-i kerimenin manası şöyle olur: “Ellah’ın Zat’ı bakidir.” Üstad Bediüzzaman Hazretleri ise, ayet-i kerimede geçen وَجْهُ kelimesini, sadece Zat-ı İlahi ile te’vil etmemiş. Her şeyin Ellah’a, yani ef’al, esma, sıfat, şuunat ve Zat-ı Akdes’e bakan vechinin baki olduğu şeklinde te’vil etmiştir. Demek her şeyin nefsine ve dünyaya bakan yüzü fanidir, mahvolup gider. Ellah’a bakan yüzü ise baki kalır.

Üstad Bediüzzaman (r.a) Hazretleri, mevcudat-ı âlemin manay-ı ismiyle, yani kendine bakan cihette fani olduğunu, manay-ı harfiyle, yani esma-i İlahiyeye bakan cihetinde ise baki olduğunu ifade ediyor. Cenab-ı Hakkın ef’al, esma, sıfat, şuunat ve Zatıyla baki olduğu bedihidir. Mevcudatın durumuna gelince; mevcudat-ı âleme manay-ı ismiyle bakıldığında fani ve yokluğa mahkûm olduğu görülür. Bu düşüncenin hakikati yoktur. Zira ehl-i küfür ve dalalet, bu batıl düşünceyi kendi kafalarında oluşturmuşlardır. Manay-ı harfi ile bakıldığında ise, mevcudatın fenaya gitmeyip bekaya mazhar olduğu görülecektir. Hakikat-i hal de budur.

 

(Semendel Yayınlarından Rahman Suresinin Tefsiri adlı eserden alınmıştır.)  

 


[1] Rahman, 55:26-27.

[2] Rahman, 55:19-20.

[3] Sözler, 26. Söz, Zeyl, s. 478.

 

Bu yazi 1292 defa gösterilmiştir.

Yorum yapabilirsiniz :

İsim
Eposta ( Sitede görünmeyecek )
Yorum
Doğrulama Kodu
Gönder

Yorumlar :

Henüz yorum yapılmamış.

Muhammed Doğan'ın (Molla Muhammed el-Mûşî el-Kersî) beyanatları Nurmend.com sitesinden başka bir platformda yayınlanmamaktadır. © 2014-2023 | Her hakkı saklıdır. Kaynak gösterilmeden kullanılamaz. Nurmend - Şerhmend
0.235 sn. deSen
↑ Yukarı