كُلُّ مَنْ عَلَيْهَا فَانٍۚ وَيَبْقٰى وَجْهُ رَبِّكَ ذُو الْجَلَالِ وَالْاِكْرَامِۚ
“Arz üzerinde olan herkes, helâk olucudur. Celal ve ikram sahibi olan Rabb'in Tealâ'nın Zat-ı ulûhîyyeti ise bakidir.”[1]
Ayet-i Kerimelerin Tahlili:
Ayet-i kerimede geçen مَنْ kelimesi, akıl sahibleri için kullanıldığı cihetle; bu ayet-i kerimeden murad, ins ve cindir. Veyahut tağlib üslûbuyla bütün mevcudat dahildir.
عَلَيْهَا daki zamir, ya Küre-i Arz’a raci’dir. Arz’ın üzerindeki mevcudatın fani olduğunu ifade eder. Bununla beraber ayet-i kerimede tahsis yoktur. Yani fani olan sadece Arz ve Arz’ın üzerindeki mevcudat değil; belki sema ve sema ehli de fanidirler. Belki kâinat ve içindeki bütün mevcudat da fanidir. Bu ayet nazil olunca melekler: هَلَكَ اَهْلُ اْلاَرْضِ “Yeryüzü ahalisi helak oldu.” dediler. Cenab-ı Hak da, كُلُّ شَيْءٍ هَالِكٌ إِلَّا وَجْهَهُ “Her şey fanidir. Ancak Zat-ı Akdes-i İlahi bakidir.”[2] ayetini indirdi.
Veya عَلَيْهَا daki zamir, الْجَوَارِ (gemiler) kelimesine raci’dir.
Kur’an’ın semavat ve arzdan bahseden ekser ayetlerinde, ف۪ي harf-i cerri kullanıldığı halde; burada عَلَيْهَا denmesi, bu ayetin evvelki ayetle olan münasebetinden çıkan şöyle bir üslûb-u temsiliye işaret etmektedir:
Küre-i Arz, fezay-ı âlem denizinde seyahat eden bir sefine-i Rabbaniyedir. Rahman-ı Zülcemal, ins ve cinni hem ticaret, hem tenezzüh için o gemiye bindirmiş ve o gemiyi de enva-i san’at ve ni’metleriyle tefriş edip onları Daru’s-Selam’daki daimi ziyafetine davet etmiştir. Nasıl gemiyle seyahate gidenler, elbette onda daimi kalmazlar ve maksud memlekete vardıklarında inerler. Öyle de şu Küre-i Arz gemisinde seyahat eden ins ve cin, belki bütün mahlukat, bir gün haşir meydanına muvakkaten uğrayıp daha sonra vatan-ı aslileri olan cennette o gemiden inecekler, daimi bir surette orada ikamet edeceklerdir. O gemide isyan çıkaran, Daru’s-Selam’daki ebedi ziyafet davetine iman ve ibadetle icabet etmeyenler de o gemiden alınıp cehennem denilen zindana atılacaklardır.
وَيَبْقٰى وَجْهُ رَبِّكَ ذُو الْجَلَالِ وَالْاِكْرَامِ “Celal ve ikram sahibi olan Rabb'in Tealâ'nın Zat-ı ulûhîyyeti bakidir.” Bu ayette geçen وَجْهُ kelimesinden murad, Ellah’ın Zat’ıdır. Zat-ı Zülcelal’in bekası ise; esma ve sıfat ve ef’al-i İlahiyenin ve bunların tecelliyatının bekasını iktiza eder. Demek kâinat, mana-yı ismiyle, yani dünyaya bakan cihetiyle fanidir. Mana-yı harfiyle, yani esma ve sıfat-ı İlahiyeye bakan cihetiyle bakidir. O halde mevcudatın zahiri vücudları kaybolur. Fakat hakikatleri, esma-i İlahiye dairesinde mahfuz kalır.
رَبِّكَ “Senin Rabbin” ifâdesindeki hitap, ya her bir muhatab içindir. Bu takdirde ayet-i kerimenin manası şöyle olur: “Ey muhatab! Rabbi’nin vechi, yani Zâtı bakidir. Öyleyse O'ndan başkasına iltifat etme. Çünkü, O'nun dışındaki herşey, fanidir.” Veyahut ayetteki hitab, Hazret-i Muhammed (a.s.m)’adır.
ذُو الْجَلَالِ وَالْاِكْرَامِ ifadesinin üç manası vardır:
Birincisi: Her iki isim, masdar-ı bina faildir. Yani Ellah (cc), celal ve ikram sahibidir. Yani azamet ve kibriya sahibi ve mahlukatına, hususan insana iyilik yapan Zat demektir.
İkincisi: Her iki isim, masdar-ı bina mef’uldur. Yani Ellah, tazim ve ikram olunmaya, yani ibadet olunmaya layık Zat demektir.
Üçüncüsü: Biri masdar-ı bina fail, diğeri masdar-ı bina mef’uldür. Yani Ellah celal sahibi ve kendisine iyilik yapılmaya, yani ubudiyette bulunulmaya layık olan Zat demektir.
(Semendel Yayınlarından Rahman Suresi’nin Tefsiri adlı eserden alınmıştır.
[1] Rahman, 55:26-27
[2] Kasas, 28:88.
İsim | |
Eposta ( Sitede görünmeyecek ) | |
Yorum | |
Doğrulama Kodu | |
Gönder |