مَرَجَ الْبَحْرَيْنِ يَلْتَقِيَانِ بَيْنَهُمَا بَرْزَخٌ لَا يَبْغِيَانِ
“Ellahü Tealâ, iki denizi birbirine gönderdi. Onlar da mülâki olurlar, lâkin aralarında mani vardır, birisi diğerine galebe etmez.”[1]
Kur’an-ı Kerim, ayet-i kerimede geçen bu iki denizin ne olduğunu tayin etmemiş, mutlak bırakmıştır. Ta ki mana, umumi ve külli olsun. Evet Kur’an, şuunat-ı Rabbaniyedeki külli kanunları gösterir. Daha sonra o külli kanunların altındaki bütün cüz’iyyat ve masadakları o kanunda dahil eder. Bu kaideye binaen; bu ayetin külliyetinde pek çok masadak ve efrad bulunur. Bu masadaklardan on tanesini zikredeceğiz. Şöyle ki:
Birincisi: Bu ayet-i kerimede geçen iki denizden murad, biri acı, diğeri tatlı olan sulardır. Acı olan denizler ve okyanuslardır. Tatlı olan ise, akarsular ve nehirlerdir. Furkan Suresinin 53 ve Fatır Suresi’nin 12. ayet-i kerimelerinde bu acı ve tatlı sulardan bahsedilmektedir.
İkincisi: Yeryüzündeki denizler ile o denizlerin kavuştukları okyanuslar birbirlerine karıştıkları halde; aralarında bir berzah vardır, birbirlerinin hududuna tecavüz etmezler, herbiri ayrı bir mecrada akıp giderler.
Üçüncüsü: Karadeniz ile Marmara denizi, Marmara ile Ege Denizi, Ege Denizi ile Akdeniz ve hakeza Küre-i Arz’da bütün birbirlerine mülaki olan denizler de birbirlerine tecavüz etmezler.
Dördüncüsü: Başta Fırat ve Nil olmak üzere bütün nehirler, denizlere boşalırken aralarında birer berzah vardır, birbirlerine tecavüz etmezler.
Beşincisi: Gökten inen yağmur suları, yerdeki sularla birleşirken, aralarında birer berzah vardır, birbirlerine tecavüz etmezler. Hatta bir miktar tatlı su alınsa ve denize bırakılsa, o dahi denize karışmaz. Denizin suyu içinde kendine ayrı bir yer yapar ve kendi mecrasında akıp gider.
Altıncısı: Yer altındaki sular ile yer üstündeki denizler birbirine mülaki oldukları halde birbirine karışmıyorlar. Cenab-ı Hak, yerin alt kısmında su kanalları yaratmış. Yeryüzündeki nehirler o kanallara iniyor, tekrar oradan yeryüzüne çıkıyor. Böylece sular devr-i dâim halinde akıp gidiyor.[2] Bu sebeble denizlerde kabarma olmuyor.
Yedincisi: Tatlı su denizleri ile tuzlu su denizleridir. Bu denizler, birbirlerine mülaki oldukları halde aralarında berzah vardır, birbirlerine karışmıyorlar. Fen ve teknoloji bu asırda o kadar geliştiği halde, nev-i beşer bu tatlı ve tuzlu denizlerin birbirlerine karışmadıklarını ancak bu yakın zamanda keşfedebildi. Halbuki Kur’an-ı Mu’cizu’l-Beyan, bu hakikati bin dört yüz sene evvel haber vermiştir. Nev-i beşer için gayb olan bu hakikat-i kevniyeyi, Kur’an-ı Kerim’in haber vermesi, bir mu’cizedir. Demek Kur’an Ellah’ın kelamıdır.
Sekizincisi: Dünyanın şark ve garb, cenub ve şimal taraflarındaki denizleridir.
Dokuzuncusu: Fennen sabittir ki; su, iki hidrojen, bir oksijenden oluşmaktadır. Bu gazlardan biri yanıcı, diğeri yakıcı oldukları ve su içinde daima yanyana bulundukları halde biri diğerine zarar vermez, biri diğerinin hududuna tecavüz etmez. Demek aralarında manevi bir perde, bir berzah vardır. O perde ve berzah ise, kudret-i Rabbaniyedir.
Onuncusu: Tesniye cem manasındadır. Bütün denizler muraddır.
Bu ayet-i kerimede iki deniz birbirine mülaki olduğu halde birbirinin hakkına tecavüz etmemeleri ve kardeş gibi olmaları, toplum halinde yaşayan insanlara: “Siz de birbirinizin hakkına tecavüz etmeyin, kardeş gibi yaşayın.” diye bir ders-i ibret veriyor.
(Semendel Yayınlarından Rahman Suresi’nin Tefsiri Adlı Eserden Alınmıştır.)
[1] Rahman, 55:19-20
[2] Zümer, 39:21.
İsim | |
Eposta ( Sitede görünmeyecek ) | |
Yorum | |
Doğrulama Kodu | |
Gönder |