Hadis-i şeriflerde kıyametin büyük alametleri arasında Güneşin batıdan doğacağı bildirilmiştir. Güneşin batıdan doğuşu kesin olmakla beraber, bu hadisin işârî bir manası da şudur ki; “Ne vakit insanlar, nuru batıdan beklerlerse, bu alamet-i kıyamettir.”
Evet, nev-i beşer, şu an bütün himmeti ve nuru batıdan bekliyor. Halbuki nur doğudan gelir, batıdan ise sadece karanlık gelir. Kavimleri helak eden Debur Rüzgârı da batıdan gelir. Doğu’dan ise rahmet olan Saba Rüzgârı eser. Beşer, batıdan nuru beklerse, bu alamet-i kıyamettir. Adem (as)’dan ta kıyamete kadar devamlı nur doğudan başlamış ve batıya gitmiştir. Daha sonra batı Nur-u iman ve Kur’an ile müşerref olmuştur. Nur, hiçbir zaman batıdan çıkıp da doğuya gelmemiştir. Bu fıtrî bir kanundur ve asla değişmez.
Nasıl ki, kâinatın maddi nizamını te’min eden Güneş, tekvini olarak her gün doğudan doğar ve batıdan batar. Kıyamete yakın alamet-i kıyamet olarak batıdan doğar ve doğudan batar. O zaman da şu kâinatın düzeni bozulur. Cenab-ı Hak da bir müddet sonra şu âlemin kıyametini koparır. Aynen öyle de şu kâinatın manevi güneşi olan başta Kur’an olmak üzere bütün semavi kitablar, keza başta Resul-i Ekrem (asm) olmak üzere bütün peygamberler, Asya ve doğu tarafından gönderilmiştir. Bu da işaret eder ki, doğuyu ve doğu akvamını ayağa kaldıracak ve manen diriltecek ancak nübuvvet müessesesidir ve hak din olan İslam’dır. O halde bir gün gelecek, İslamiyet, yeryüzünde muhakkak hâkim olacaktır. Doğu’dan yani Asya’dan bir nur çıkacak, İslam’ı cihana hâkim kılacaktır. Müslümanlar, o nuru batıya götüreceklerdir. Hem va’d-i İlahi böyledir. Hem de sünnetullah böyle cereyan etmiştir. Kur’an’ın manevi tefsiri olan Risale-i Nur’un Mektubat adlı eserinde konu ile alakalı olarak şöyle denilmiştir:
“Hem ekser enbiyanın Asya'da zuhuru, ağleb-i hükemanın Avrupa'da gelmesi, kader-i ezelînin bir remzi, bir işaretidir ki; Asya akvamını intibaha getirecek, terakki ettirecek, idare ettirecek; din ve kalbdir. Felsefe ve hikmet ise, din ve kalbe yardım etmeli, yerine geçmemeli.”[1]
Pek çok hadis-i şerifte Resul-i Ekrem (asm), Horasan Bölgesinden çıkacak bir taifenin, Hazret-i Mehdi’ye zemin hazırlayacağını bildirmiştir. Yani oradan çıkacak bir nur, bir hidayet cereyanı, bütün dünyayı istila edecek, demektir. Bu hakikati Üstad Bediüzzaman (ra) Hazretleri şöyle ifade etmiştir:
“Şark tarafından bir nur zuhur edecek, bid'alar zulümâtını dağıtacak. Ben böyle bir nurun zuhuruna çok intizar ettim ve ediyorum. Fakat çiçekler baharda gelir. Öyle kudsî çiçeklere zemin hazır etmek lâzım gelir. Ve anladık ki, bu hizmetimizle o nuranî zatlara zemin ihzar ediyoruz.”[2]
Sual: Üstad Bediüzzaman (ra) Hazretleri’nin “Osmanlı hükûmeti Avrupa ile hamiledir, Avrupa gibi bir hükûmeti doğuracak. Avrupa da İslâmiyet'e hamiledir, o da bir İslâm devleti doğuracak.”[3] sözünün manası nedir?
Elcevab: Üstad Bediüzzaman (ra) Hazretleri’nin bu sözü, Avrupa’dan bir nur çıkacağına değil, bilakis şarktaki İslam nurunun Avrupa’yı da nurlandıracağına delalet etmektedir. Çünkü Üstad Hazretleri, bu cümlesinde “hamile” tabirini kullanmakla bir temsile işaret etmiştir. Hamilelik, dişiliği iktiza eder. Dişinin hamile kalması için de bir erkek lazımdır. Erkeklik ise maddi ve manevi cihadı iktiza eder. Demek ne vakit Müslümanlar içinde erkekler çıkar ve Avrupa’yı maddi ve manevi cihad ile mağlub ederek hamile bırakırsa, o zaman Avrupa bir İslam Devleti doğurur.
Evet, aynen Üstad Bediüzzaman (ra) Hazretleri’nin dediği gibi, Batı Devletleri, son iki yüz senedir erkekleşerek Âlem-i İslam’ı vurmak suretiyle onları kadına çevirdi ve hamile bıraktı. Bunun neticesinde Âlem-i İslam, başta Osmanlı Devleti olmak üzere irili ufaklı Avrupaî devletler doğurdu. O devletlerde kendi örf ve adetlerini yerleştirdi. Fakat ileride Müslümanlar içinde zuhur edecek erkekler vasıtasıyla Avrupa, bir İslam Devletine hamile bırakılacak ve sonunda o da bir İslam Devleti doğuracaktır inşaellah.
رِجَالٌ لَّا تُلْهِيهِمْ تِجَارَةٌ وَلَا بَيْعٌ عَن ذِكْرِ اللَّهِ “Yer yüzünde bir takım erkekler Ellah'ı noksan sıfatlardan tenzih ederler ki; o erkekleri ticaret, alış-veriş gibi muamele-i dünyeviyeden hiç birisi Ellah'ı zikretmekten, namazı ikame etmek ve zekâtı vermekten meşgul etmez”[4] ayetinin tabiriyle erkek; mal ve servet ile kalben alakası olmayan, maddeten ve manen cihad eden mü’minlerdir. Avrupa’yı kadınlaştıracak ve İslam’a hamile bırakacak erkekler, işte bu kimselerdir.
(Semendel Yayınları’ndan Rahman Sûresi’nin Tefsiri adlı eserden alınmıştır.)
[1] Mektubat, 26. Mektûb, 3. Mebhas, s. 325.
[2] Mektubat, 28. Mektub, 7. Risale, s. 370.
[3] Emirdağ Lahikası, II, s. 112.
[4] Nur, 24:37.
İsim | |
Eposta ( Sitede görünmeyecek ) | |
Yorum | |
Doğrulama Kodu | |
Gönder |