رَبُّ الْمَشْرِقَيْنِ وَرَبُّ الْمَغْرِبَيْنِ
“Rahman Teala, iki doğu ve iki batının Rabbidir.”[1]
Şu ayet-i kerime, surenin başındaki الرَّحْمَنُ عَلَّمَ الْقُرْآنَ “Rahman Tealâ, Kur'an’ı ta’lim etti.”[2] ayetine baktığı cihetle ifade ediyor ki, şu kâinatın nizamını kim kurmuşsa, Kur’an’ı indiren de aynı Zat’tır. Zira şu kâinatın sahib ve maliki, şu kâinattaki nizam ve mizan ile kendisini bin bir isim ve sıfatıyla tanıttırmak istiyor ve şu kâinatın nizam ve mizanından hâsıl olan hadsiz nimetleriyle de kendisini sevdirmek istiyor. Beşer, tek başıyla bu makasıd-ı İlahiyeyi anlamadığı için; O Zat-ı Rahman, kemal-i merhametinden onlara bu ali makasıdı tarif edecek içlerinden birini seçecek, bu makasıdını O’na ta’lim edecek ve nev-i beşere ders vermesi için O’nu risalet vazifesiyle tavzif edecektir. Hem O’nun risaletini tasdik eden ve makasıd-ı İlahiyeyi nev-i beşere ta’lim eden Kur’an-ı Azimu’ş-Şan gibi bir Ferman-ı Zişanı O’nun eline verecektir.
Demek, şu tekvini nizamı kim vaz’ etmiş ise, bu teklifi nizamı da O vaz’ etmiştir. Eğer nev-i beşer, Kur’an’ın teklifi nizamına inkıyad ederse, şu tekvini nizamın neticesinde hasıl olan nimetlere de şükretmiş olduğu gibi; o tekvini nizamın da devamına sebebiyet verir. Eğer Kur’an’a muhalefet ederse, tekvini nimetlere karşı nankörlük etmiş olacağı gibi; tekvini nizamın bozulmasına da sebebiyet verir. Ahirette cehennemle cezalandırılacağı gibi dünyada dahi ceza görür. Hatta bu sırdan dolayı, nev-i beşer umumiyetle Kur’an’a karşı isyan ettiklerinde Güneşin batıdan doğmasına ve nihayette kıyametin kopmasına sebebiyet verirler. Kıyamet alametlerinden Güneş’in batıdan doğuşunu haber veren hadis-i şerif, Kur’an’ın manevi tefsiri olan Risale-i Nur’un Şualar adlı eserinde şöyle izah edilmiştir:
“Amma Güneş'in mağribden tulûu ise, bedahet derecesinde bir alâmet-i kıyamettir. Ve bedaheti için, aklın ihtiyarı ile bağlı olan tövbe kapısını kapayan bir hâdise-i semaviye olduğundan tefsiri ve manası zahirdir, tevile ihtiyacı yoktur. Yalnız bu kadar var ki: Allahu a'lem, o tulûun sebeb-i zahirîsi: Küre-i Arz kafasının aklı hükmünde olan Kur'an onun başından çıkmasıyla zemin divane olup, izn-i İlahî ile başını başka seyyareye çarpmasıyla hareketinden geri dönüp, garbdan şarka olan seyahatını, irade-i Rabbanî ile şarktan garba tebdil etmekle Güneş garbdan tulûa başlar.
Evet Arz’ı Şems ile, ferşi Arş ile kuvvetli bağlayan Hablullahi’l-Metin olan Kur'anın kuvve-i cazibesi kopsa; küre-i arzın ipi çözülür, başıboş serseri olup aksiyle ve intizamsız hareketinden Güneş garbdan çıkar. Hem müsademe neticesinde emr-i İlahî ile kıyamet kopar diye bir tevili vardır.”[3]
İşte Cenab-ı Hak, gelecek ayet-i kerimesiyle tekvini nizamı nazara vermekte, cin ve insi bu tekvini nizamın devamı için teklifi nizama yani Kitab ve Sünnete ittiba etmelerini emrediyor. Zira tekvin, teklif ile kaimdir.
Cenab-ı Hak, bundan önceki ayetlerde enfüsi dairedeki delail-i tevhidi beyan ettikten sonra, bu ayetten itibaren afâkî daireden bahsetmeye başladı. Evvela bu ayetle, rububiyet-i İlahiyenin esası ve zembereği olan gece gündüz deveranı ve mevsimlerin tebeddülünü nazara verdi. Çünkü bütün mahlukat-ı arziyenin icadı, tedbir ve terbiyesi, şu gece ve gündüzün deveranı ve onun neticesinde hâsıl olan mevsimlerin tebeddülü ile olmaktadır. O halde gece ve gündüzün Rabbi kim ise, bütün kâinatın Rabbi de O’dur.
Güneş, Ay ve yıldızların doğuş ve batışlarının mütefavit olması neticesinde gece ve gündüzler ve mevsimler teşekkül etmektedir. Bu zaman mefhumuna bağlı olarak zihayatın, bahusus insanların rızkı, mevsimlere göre hazine-i rahmetten ayrı ayrı akıp gelmektedir. Bu ayet-i kerime, maşrik ve mağrib sebebiyle hadsiz nimetlerin vücuda geldiğini bildirmekle, cin ve insi bu nimetlere karşı şükre, yani iman, amel-i salih ve takvaya davet etmektedir. Bu nimetlere şükretmemekliği ise, inkar ve tekzib suretinde göstermektedir.
Bu ayet-i kerime, “şark ve garbin Rabbi” tabiriyle ifade ediyor ki; maşrik ve mağribin Rabbi olan Cenab-ı Hak, âlemin düzenini kurmuş. Güneşi semaya takmış, yıldızları ve seyyaratı ona tabi kılmış, Ayı da dünyanın peyki yapmıştıt. Bütün bu cirimleri çeviriyor. Neticede gece ve gündüz ve mevsimleri vücuda getiriyor. Bununla da Küre-i Arz üzerinde yaşayan zihayatın erzakını göndermekle onları terbiye ediyor.
Demek Cenab-ı Hak tarafından insanın terbiye edilmesi zamanla oluyor. Zaman ise, nizam-ı âleme bağlıdır. Nizam-ı âlem olmazsa, insanın rızkı gelmez. Dolayısıyla insanın hayatı devam etmez. O halde şu kâinat fabrikasının çarklarının dönmesi, rızka bakar ve onu netice verir. Rızık ise, şükür ile kaimdir ve şükrü iktiza eder. Öyle ise kâinatın neticesi rızıktır. Rızkın neticesi ise şükürdür.
(Semendel Yayınları’ndan Rahman Sûresi’nin Tefsiri adlı eserden alınmıştır.)
[1] Rahman, 55:17.
[2] Rahman, 55:1-2.
[3] Şualar, 5. Şua, 20. Mes’ele, s. 591.
İsim | |
Eposta ( Sitede görünmeyecek ) | |
Yorum | |
Doğrulama Kodu | |
Gönder |