خَلَقَ الْاِنْسَانَ مِنْ صَلْصَالٍ كَالْفَخَّارِ
“Rahman Tealâ, insanı ateşte pişirilen bir çamurdan yapılmış ses çıkaran çanak gibi kuru çamurdan halketti.”[1]
Bu ayet-i kerime, insanın fehhar gibi bir salsaldan yaratıldığını ifade etmektedir. Salsal, ses veren topraktır. Fehhar ise, ateşte pişirilen çanak ve çömleğe denir. Ayetten anlaşılıyor ki; insanın maddesi, saf toprak değildir. Bütün mevcudat gibi o da dört unsurdan, yani su, toprak, hava ve ateşten yaratılmıştır. Fakat toprak unsuru onda hakimdir. Çünkü salsal içinde toprakla beraber su da vardır. Fehhar ise ateşte pişirilmiştir. Demek onda ateş unsuru da vardır. Hem şu unsurların karışıp birleşmesi için, hem de ateş unsurunun var olabilmesi için de hava unsuru lazımdır. Çünkü ateş, hava içindeki oksijenden yaratılır. Demek insanda, toprak unsuru hakim olmakla beraber; insan, dört unsurun nizam ve mizanla imtizacından halkedilmiştir. Diğer mevcudat da dört unsurun imtizacından halk edilmiştir. Ancak her birinde bir unsur hakimdir. Cinlerin ateşten yaratılmaları, ateş unsurunun onlarda hakim olması manasındadır. Meleklerin nurdan halkedilmeleri de nur unsurunun onlarda hakim olması manasındadır. Yoksa cinler saf ateşten, melekler de sadece nur unsurundan mahluktur, demek değildir. Onlarda da diğer unsurlar mevcuddur. Üstad Bediüzzaman (r.a) Hazretleri, Muhakemat adlı eserinde melaikenin dört unsurdan yaratıldığını şöyle naklediyor:
“ عَنَاصِرْ چِهَارِنْ ژِوَانِنْ مَلَكْ …Melaike-i Kiram anasırdan mahluk ecsam-ı nuraniyedirler.”[2]
Sual: Cenab-ı Hak, bazı ayet-i kerimelerde insanı topraktan yarattığını[3], bazı ayetlerde tînden (çamurdan) yarattığını[4], bazılarında da hame-i mesnundan (rengi değişerek siyahlaşmış ve kokmuş çamurdan) yarattığını[5] beyan etmiştir. Bu ayette ise insanın fahhar gibi bir salsaldan yaratıldığı ifade edilmektedir. Bu ayet-i kerimelerde geçen hilkat-i insan hakkındaki muhtelif ifadelerin vech-i tevfiki nedir?
Elcevab: Mezkur ayet-i kerimeler ifade ediyor ki; Cenab-ı Hak, Hazret-i Adem (a.s)’ı elenmiş, temiz bir topraktan halketmiştir. Ana maddesi topraktır. Sonra ona su katarak tîn (çamur) yapmış, sonra onu hame-i mesnun haline getirmiştir. Daha sonra onu fehhar gibi salsal haline getirmiştir. Yani fehhar (çanak, çömlek) gibi onu ateşte yakmıştır. Ateşte yakıldıktan sonra su, hava ve ateş unsuru çekilmiş safi toprak kalmıştır.
Sual: Zahiren toprağın dışındaki üç unsur daha kıymetli ve fahr sahibi görünüyor. Zira üçü de yukarıdadır. Toprak ise aşağıdadır. Herkes onun üzerine basıp geçiyor. Hal böyle iken, en şerefli varlık olan insanın, topraktan yaratılmasının sırr-ı hikmeti nedir?
Cevab: Toprak, her ne kadar kıymetsiz ve adi gibi görünse de netice itibariyle üç unsur ona hizmet ediyor. Üç unsur toprakla imtizac etmeden hiçbir mevcud vücud bulmuyor. Adeta toprak, hepsine analık yapıyor. Toprak bu vasfa haiz olduğundan hakikatte diğer unsurlardan daha kıymetlidir. Bu sebeble eşref-i mahlûkat olan insan, topraktan yaratılmıştır.
Hem her ne kadar ateş, zahiren topraktan daha yüksek görünse bile toprak, tevazu ve mahviyeti temsil ettiği için daha yüksektir. Dolayısıyla yaradılış maddesi itibariyle insan, cinden daha şerefli bir mahluktur. Şeytan, yaradılış maddesi olan ateşle övündüğü için Ellah’ın emrine muhalefet ederek topraktan yaratılan Adem (a.s)’a secde etmedi. Bu yüzden rahmet-i İlahiyeden mahrum kaldı. Adem (a.s) ise topraktan yaratıldığı için tevazu ve mahviyeti şiar edindi. Yasak ağacın meyvesini yedikten sonra kusurunu kabul ederek, tevbe ve istiğfar etti. Böylece rahmet-i İlahiyeye mazhar oldu.
Bu ayet-i kerime, insanın aslının topraktan yaratıldığını ifade etmekle işaret ediyor ki; insanların iftihar ettiği ve medar-ı tefevvuk zannettikleri nesebin Ellah indinde bir kıymeti yoktur. Nasıl ki Kabil, neseben Adem (a.s)’ın oğlu olduğu halde, Ellah’a isyan ettiği için şeytanın ordusuna iltihak etmiştir ve bizden değildir. Öyle de, Peygambere itaat eden bir cin dahi neseben şeytanın oğlu da olsa, o bizdendir. Demek medar-ı fahr yalnız iman, ibadet ve takvadır.
(Semendel Yayınlarından Rahman Suresi’nin Tefsiri adlı eserden alınmıştır.)
[1] Rahman, 55: 14.
[2] Muhakemat, 83.
[3] Al-i İmran, 59 ; Kehf, 37 ; Hac, 5 ; Rum, 20 ; Fatır, 11 ; Gafir, 67.
[4] En’am, 2 ; A’raf, 12 ; İsra, 61 ; Mu’minun, 12 ; Secde, 7 ; Saffat, 11 , Sad, 71, 76.
[5] Hicr, 26, 28, 33.
İsim | |
Eposta ( Sitede görünmeyecek ) | |
Yorum | |
Doğrulama Kodu | |
Gönder |