خَلَقَ الْاِنْسَانَ مِنْ صَلْصَالٍ كَالْفَخَّارِ
“Rahman Tealâ, insanı ateşte pişirilen bir çamurdan yapılmış ses çıkaran çanak gibi kuru çamurdan halketti.”[1]
Cenab-ı Hak, bu ayetten itibaren mevzuu tekrar baştan alarak tafsil etmektedir. Evet, Mütekellim-i Ezeli, surenin başında evvela ta’lim-i Kur’an’ı gösterip beşeri teklifi kanunlara itaat ve şükre davet ettikten sonra, enfüsi dairede insanın hilkatini ve ona nutk u beyanın ta’limini ve afâkî dairede nizam-ı âlemin zembereği olan Güneş ve Ay’ın intizamlı cereyanını ve onun neticesinde arzda nebatat ve ağaçların emrine inkıyadını beyan ettikten sonra, afâkî dairede biraz daha tafsilat vererek hüküm için semanın yükseltildiğini ve zihayat için arzda rızıkların icad edildiğini ifade etti. Sonra afaki ve enfusi dairelerde ihsan edilen bütün bu maddi ve manevi nimetlerin neticesi olarak فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ ayetiyle ins ve cinni şükre davet etti; küfür ve küfrandan zecrederek mevzuu itmam buyurdu. Bu genel icmalden sonra, tam bir tafsil vermek için mevzuu tekrar baştan alarak evvela enfüsi sonra afâkî dairelerden bahsetmektedir.
Hem bundan evvelki ayetlerde semavat ve arz, Güneş ve ay gibi erkan-ı kâinatın nizam ve mizanı ve onlarda olan nimetler gösterilmiştir. Bu ayetten itibaren ise; kâinatın dört külli unsuru olan toprak, ateş, su ve hava unsurlarının nizam ve mizanı ve onların hikmet ve adaletle terkib edilmeleri ve bunlarda olan nimetler gösterilmektedir. Mesela; insanın yaratılışını anlatan bu ayette toprak unsuru, cinlerin yaratılışını anlatan ayette ateş unsuru[2], denizlerin tedbirini anlatan ayette su unsuru[3] ve gemilerin teshirini anlatan ayette ise su unsuru ile beraber hava unsuru[4] esas olarak nazara verilmektedir. Her ayette bir unsur mevzua esas olmakla beraber, diğer unsurların da hikmet ve adaletle mezcedildiği gösterilmektedir.
Demek bütün unsurları, kabza-i tasarrufunda tutamayan bir kudret, icad ve tasarruf cihetiyle hiçbir şeye hakiki malik olamaz.
Ayet-i kerimede geçen الْاِنْسَانَ kelimesinin lugat manası, bir kavle göre cin kelimesinin zıddıdır. Yani görülen varlık demektir. Nitekim اِنّ۪ى اٰنَسْتُ نَارًا “Bir ateş gördüm.”[5] ayet-i kerimesinde geçen اٰنَسَ fiili, görme manasında kullanılmıştır. Diğer bir kavle göre ise; insan kelimesi, nisyandan alınmadır.
Bu ayet-i kerimesinde geçen “insan” tabirinden murad; ya insanın babası olan Adem (a.s)’dır veyahut cins-i insandır. Eğer murad Adem (a.s) olsa, burada bir müşkilat yoktur. Çünkü O, topraktan yaratılmıştır. Fakat Adem’in oğulları meniden yaratıldığı için, eğer murad insan cinsi olsa, o vakit ayette iki cihet vardır:
Birincisi: İnsanın babası ve aslı olan Adem (a.s) topraktan yaratıldığı için, nev-i insan da topraktan yaratılmıştır, demektir. Her ne kadar nev-i insan, meniden yaratılsa da; o meni, asıldan süzülen bir hulasa olduğu cihetle vücud-u insanın aslı yine topraktır.
İkincisi: İnsanın vücudu, aslı itibariyle topraktan yaratıldığı gibi; vücud-u insanın zahiri sebebi olan meni dahi Küre-i Arz’da bulunan bütün mevadd-ı hayatiyenin ve bütün anasırın memzucu olduğu, hususan nazar-ı zahiride toprak unsuru daha fazla göründüğü için مِن صَلْصَالٍ denilmiştir.
Keza vücud-u insan, daima tazelenip yenilendiği cihetle, şu tazelenen vücudu dahi topraktan yaratılmaktadır. Çünkü vücud-u insan, yenilen rızıklarla tamir ve tecdid edilmektedir. Şu rızıkların aslı ise topraktır.
Evet toprak, fehhar gibi kuru bir halde iken; Cenab-ı Hak, ona yağmuru gönderir ve tîn (çamur) haline getirir. Sonra ondan rızıkları halkeder. O rızıkları da insan yer ve vücud-u insan onunla inşa edilir.
Elhasıl: Nev-i insanın hem babaları olan Hazret-i Adem’in vücudu, hem evlatlarının vücudları, hem de insanların mürur-u zamanla değiştirdikleri vücudları, fehhar gibi bir salsaldan halk edilmiştir.
(Semendel Yayınlarından Rahman Suresinin Tefsiri adlı eserden alınmıştır.)
[1] Rahman, 55: 14.
[2] Rahman, 55:15.
[3] Rahman, 55:19, 20, 22.
[4] Rahman, 55: 24.
[5] Taha, 10
İsim | |
Eposta ( Sitede görünmeyecek ) | |
Yorum | |
Doğrulama Kodu | |
Gönder |