tel tel tel
Kur'an-ı Kerim'den
Öyle bir bela ve musibetten çekininiz ki, geldiği vakit yalnız zalimlere mahsus kalmayıp, masumları da yakar. Biliniz ki, Ellah’ın azabı şiddetlidir.
(Enfal, 8/25)
Hadîs-i Şeriflerden
Halktan bir şeyler istemek, kişinin kendi yüzüne açtığı bir yaradır. Kişi böylece kendi yüzünü berelemiş olur. Kişinin devlet başkanından hakkını istemesi ya da çok zaruri durumlardan dolayı istemek böyle değildir.
(Tirmizi, Zekat 38)
Dualardan
Cenab-ı Erhamürrâhimîn sizlere bin rahmet eylesin, âmîn.
(Kastamonu Lahikası)
Vecîze
Hiss-i rekabet, makina-i terakkiyat-ı medeniyetin buharı hükmünde olan müsabakayı intac eder.
Âsâr-ı Bediiyye
ŞÜKÜR, İMAN, AMEL-İ SALİH VE TAKVAYI İHTİVA EDER

ŞÜKÜR, İMAN, AMEL-İ SALİH VE TAKVAYI İHTİVA EDER

11.02.2022

Şükür, Cenab-ı Hakk’ın in’am ettiği nimetleri, ne için halk edilmişse kulun onu o yolda sarf etmesidir. Bu ise, ancak Kur’an’ın ta’lim ettiği şeriata ittiba ile olur. Demek şükür, iman, amel-i salih ve takvayı ihtiva etmektedir. Buna binaen şükürsüzlük de iki surette olur:

Birincisi: Şu ni’metleri halkeden Zat’ın vücudunu inkar etmektir ki; buna küfr-ü mutlak denilir.

İkincisi: Zahiren Cenab-ı Hakk’ın vücudunu kabul etse de, O’nun inzal ettiği ahkamı -velev tek bir hükmünü bile- red ve inkar etmektir veya o ahkamın icra ve tatbikine taraftar olmamak veyahut ona sed çekmektir ki; bu dahi Cenab-ı Hakk’ın Zatını inkar etmek gibi küfürdür, küfran-ı nimettir, şükürsüzlüktür.

فَبِاَيِّ اٰلَٓاءِ رَبِّكُمَا تُكَذِّبَانِ ayet-i kerimesi, manen şöyle ferman buyurmaktadır:

“Ey cin ve ins! Bu teklifi ve tekvini kanunları, bu maddi ve manevi nimetleri gördükten sonra bunlardan hangisini inkar ve tekzib edersiniz ki; ahkam-ı Kur’aniyeye itaat etmezsiniz ve O Rahman’ın bu kadar hadsiz nimetlerine karşı şükürsüzlük gösterip isyan vaziyeti alırsınız? Ta’lim-i Kur’an ni’metini ve o Kur’an’ın beyan ettiği teklifi ahkamı mı inkar edersiniz? Yoksa Kur’an’ı ta’lim eden O Rahman’ın size in’am ettiği tekvini ni’metleri ve onun arkasında görünen tekvini kanunları mı inkar edersiniz ki; şükürsüzlüğe ve isyana girersiniz? Halbuki her iki kanunun ve nimetin inkarı mümkün değildir.

Kur’an’ın gayet zahir i’cazı, O’nun kelamullah olduğunu bedaheten gösterdiği gibi; her biri birer mu’cize-i kudret ve hediye-i rahmet olan san’at ve nimetler dahi Sani’ ve Mün’im isimleriyle müsemma bir Zat’ın vücub-u vücud ve vahdetini bedaheten gösterir. O halde bütün kâinatı tekvini kanunlarıyla nizam ve intizam altına alıp emrine itaat ettiren bir Zat’ın teklifi kanunlarına karşı isyan etmekle şükürsüzlüğe düşmekten hazer etmeniz gerekir.

Sizin şükürsüzlüğünüz, bu kadar hadsiz nimetleri tekzib hükmündedir. Madem bu kadar hadsiz nimetleri inkar edemiyorsunuz, o halde şükür vazifenizi hakkıyla ifa ediniz, şükrettiğinizi iman ve ubudiyetle izhar ediniz. Şayet şükür vazifenizi eda etseniz, dünya ve ahiret saadetine nail olursunuz. Eğer bu vazifeden i’raz edip şirk ve isyana düşseniz, şükürsüzlüklerinden dolayı dünyada arzi ve semavi tokatlara müstahak olan eski akvam gibi siz de tokata müstahak olursunuz. Ahirette ise cehennem gibi bir azab-ı elime düçar olacaksınız.”

İşte şu ayet-i uzma, mananın camiiyeti ve ehemmiyetinden dolayı bu surede otuz bir defa tekrar edilmektedir. Bu tekrar, nimetlerin farklılığındandır. Kur’an, her bir nimeti zikrettikçe, o makamın gereği olarak ardından bu âyeti tekrarlamıştır. O halde zahiren tekrar, hakikatte ise tekrar değildir, makamın iktizasıdır.

İbn-i Ömer (r.a)’dan şöyle rivayet olunmuştur: “Bu ayet-i kerime okunduğunda sahabeler sükût ile dinleyince, Resul-i Ekrem (a.s.m) onlara şöyle demiş: “Bana ne oldu ki cinlerin sizden daha güzel cevab verdiğini işitiyorum. Bu ayeti okuduğumda cinler:

وَلاَ نُكَذِّبُ بِشَيْءٍ مِنْ نِعَمِكَ رَبَّنَا فَلَكَ الْحَمْدُ ‘Senin nimetlerinden hiçbir şeyi tekzib etmiyoruz ey Rabbimiz! Bütün hamdler yalnız sana mahsustur.’ dediler.”

Bu hadis-i şerife binaen bu ayet-i kerime okunduğunda veya dinlenildiğinde;

وَلاَ نُكَذِّبُ بِشَيْءٍ مِنْ نِعَمِكَ رَبَّنَا فَلَكَ الْحَمْدُ cümlesini söylemek sünnettir.

Ayet-i kerimede geçen تُكَذِّبَانِ fiili, insanların Ellah'ın nimetlerine, hamd ve şükre, medih ve senaya layık sıfat ve kemalatına karşı takındıkları ayrı ayrı tavırlar ve düşünceler sergilediklerini ifade ediyor. Bu tavır ve düşünceleri birkaç maddede sıralamak mümkündür:

Birincisi: Bazı kimseler, bu nimetlerin Ellah'ın halk ve icadıyla olduğuna inanmazlar. Ya kendi kendine meydana geldiğini veya tesadüf sonucu olarak vücud bulduğunu veya esbab onu icad ettiğini veyahut tabiat onu iktiza ettiğini zannederler. Böylece küfür ve inkâra düşerler.

İkincisi: Bazı kimseler ise, bu nimetleri yaratanın Ellah olduğunu kabul etmekle birlikte, ulûhiyetinde O’na şerik koşarlar. Ellah'ın verdiği rızıktan faydalanmalarına rağmen, Mün’im-i Hakiki’ye değil, başkalarına hamd u senada bulunurlar. Mesela; bir seyyidin, kölesine her türlü ihsan ve ikramda bulunduğunu gördüğünüz halde; o köle, o ihsan ve ikramlara karşılık seyyidine teşekkür etmesi, ona medh u senada bulunması lazım gelirken, seyyidinin yanında başkasına teşekkür etse ne kadar nankör ve yalancı olduğunu anlarsınız. Aynen öyle de insan, Halık’ının hadsiz nimetlerine mazhar olduğu halde O’na şükretmeyip ve O’na medh u senada bulunmayıp teşekküratını ve minnetdarlığını kendisi gibi aciz ve zaif, fakir ve muhtaç olan esbaba yaparsa, ne kadar hilaf-ı akıl hareket ettiği ve ne kadar nankörlükte bulunduğu bedaheten anlaşılır.

Üçüncüsü: Bazı kimseler de, bütün bu nimetleri Ellah'ın verdiğine inanırlar. Fakat Kur’an’ı hayat nizamı olarak kabul etmezler, ilmi, ameli ve edebi sahalarda ahkâm-ı Kur’aniyenin icra ve tatbikine tarafdar olmazlar, o ahkâmı sedd u bend ederler, o ahkâmın bu zamanın ihtiyaçlarına cevab vermediğini kabul ederler. Kısaca tekvini kabul edip teklifi reddederler.

Dördüncüsü: Bazı kimseler ise, Ellah'ın nimetlerini yalanlamadıkları gibi nankörlük de etmezler. Her ne kadar kalben ve lisanen inkar ve tekzib etmemiş olsalar bile, Ellah’ın emirlerini yerine getirmemek, yasaklarından sakınmamak, kitab ve sünnete göre amel etmemek suretiyle amel cihetinde Ellah'ın nimetlerini yalanlamaktadırlar. Bu ise, ameli bir nankörlük olup cezayı mucibtir, küfür ve inkar değildir.

 

(Semendel Yayınlarından Rahman Suresi’nin Tefsiri adlı eserden alınmıştır.)

 

Bu yazi 1876 defa gösterilmiştir.

Yorum yapabilirsiniz :

İsim
Eposta ( Sitede görünmeyecek )
Yorum
Doğrulama Kodu
Gönder

Yorumlar :

Henüz yorum yapılmamış.

Muhammed Doğan'ın (Molla Muhammed el-Mûşî el-Kersî) beyanatları Nurmend.com sitesinden başka bir platformda yayınlanmamaktadır. © 2014-2023 | Her hakkı saklıdır. Kaynak gösterilmeden kullanılamaz. Nurmend - Şerhmend
0.242 sn. deSen
↑ Yukarı