tel tel tel
Kur'an-ı Kerim'den
Kim Ellah’ın huzuruna bir iyilikle gelirse, o kimse için işlediği iyiliğe mukabil, on kat sevab ve mükafat vardır. Kim de bir kötülükle gelirse, o kimse işlediği o kötülüğe mukabil sadece misliyle cezalandırılır. Onlar asla zulme uğramazlar.
(En’am, 6/160)
Hadîs-i Şeriflerden
Bir mü’minin mü’mine karşı durumu parçaları birbirine sımsıkı kenetlenmiş binanın taş ve tuğlaları gibidir.
(Buhari, Salat 88, Müslim, Birr 65)
Dualardan
Cenab-ı Hak, sizi bu hizmet-i nuriyede daima muvaffak eylesin, âmîn. Ve sizden ebeden razı olsun, âmîn.
(Kastamonu Lahikası)
Vecîze
Ey devamı isteyen nefis! Daimî olan bir Zât'ın zikrine devam eyle ki, devam bulasın.
Mesnevî-i Nuriye
ALEMDE HER ŞEY SECDE EDER

ALEMDE HER ŞEY SECDE EDER

03.12.2021

وَالنَّجْمُ وَالشَّجَرُ يَسْجُدَانِ

“Sapı olmayan bir kısım otlar ile sapı üstünde duran bir kısım otlar ve gövdeleri üzerinde duran umum ağaçlar, Rahman-ı Zilcemal’e secde ederler. Yani evamir-i tekviniyeye itaat ve inkiyad ederler.”[1]

Rahman-ı Zülcemal, insanlara ihsan ve ikramda bulunduğu dünyevî nimetleri ta'dâd sırasın­da nebatat ve eşcarı zikretti. Zira otlar; cümle hayvanâtın rız­kının esasıdır. Eğer otlar olmasaydı, hiç bir hayvan yaşayamazdı ve bil­hassa insan, hayatını devam ettiremezdi.  Çünkü insanın rızkı, nebatat ve hayvanata bağlıdır. Nebatat ve hayvanat olmasaydı, insan hayatını idame ettiremezdi. Şu halde vücud nimetinden sonra insan için en büyük nimet rızık olduğundan Cenab-ı Hak, Rahman Suresi’nin başında halk-ı insandan sonra, insanın rızkına vesile olan Güneş ve Ay’ın muayyen bir hesab ile cereyanını ve bu cereyan neticesinde vücud bulan ve  insanın rız­kının esası olan nebatat ve eşcarı zikretti. İnsanın beka-yı hayatına hâdim olan otların ve ağaçların secdelerini beyan etmekle, insanın O Rahman-ı Zülcemal’e secde et­meye daha elyâk olduğuna işaret buyurmuştur.

Sual: Bu ayet-i kerimede geçen otlar ve ağaçların secde etmelerinden mu­rad nedir?

Elcevab: Bu mes’eleyi birkaç cihette izah edebiliriz:

Birincisi: Mükellef oldukları fıtri kanunlara itaat etmeleridir.

İkincisi: Bizim idrak edemediğimiz bir surette O Rahman-ı Zülcemal’e secde etmeleridir. Nasıl ki; yedi kat gök, yer ve içindekiler, Ellah’ı tesbih ettikleri halde onların tesbihlerinin keyfiyetini anlayamadığımız gibi;[2] bütün mevcudat, bahusus ayette bahsedilen necm ve şecer, Ellah’a secde ettikleri halde[3] onların secdelerinin keyfiyetini anlayamıyoruz.

Kısaca; necm u şecerin secdelerinden murad; esma-i İlahiyeye ayinedarlık etmeleri, o esmayı zikretmeleri, evamir-i tekviniyeye itaat etmeleri ve Zat-ı Akdes-i İlahiyeye hamd ile tesbih etmeleridir.

Kur'an-ı Hakîm şu kâinattan bahsediyor, tâ zât, sıfât ve esma-i İlahiyeyi bildirsin. Yani bu kitab-ı kâinatın maânîsini anlattırıp Hâlıkını tanıttırsın. Demek Kur’an, mevcudata kendileri için değil, belki mûcidleri için bakıyor.

İşte وَالنَّجْمُ وَالشَّجَرُ يَسْجُدَانِ ayet-i kerimesinde necm ve şecer gibi eserlerden bahsederken onların mücerred mahiyetlerinden değil, belki onlarda tecelli eden ef’al ve  esma-i İlahiye hesabına bakar. Evet Kur’an, necm ve şecerden bahsederken onların evamir-i tekviniyeye nasıl itaat ettiklerini  nazara veriyor. Bununla İlah ve Ma’bud isimleriyle müsemma bir Zat’ın vücub-u vücud ve vahdetini isbat ediyor.

Üçüncüsü: Her birinin gölgelerinin secde etmesidir.[4]

Dördüncüsü: Secde, alnı yere koymak yahut başın yere doğru olması demektir. Gövdeli ve gövdesiz bitkilerin hakikatte başları yere doğru, ayakları ise, göğe doğru olmaları, onların secde halinde olduklarını gösterir. Çünkü hayvanatın, gıdalarını almaları başları sayesinde olduğu halde, nebatat ve eşcarın kökleri sayesinde olur. Bir de baş olmadan hayat olmaz. Bitkilerin de köklerine bir arıza girdiğinde, yemyeşil olarak ayakta kalamazlar. Ama dalları ve tepeleri kesildiğinde, hayatiyetlerini sürdürebilirler.

Demek gövdeli ve gövdesiz bitkilerin başları hükmünde olan kökleri, hep yere doğrudur. O halde bunların secde edişleri, hakikî manada değil, bir teşbihdir.

Kur’an’daki bütün temsiller ve misaller, külli bir kanunun bir masadakı, bir ferdi, bir cüz’ü, bir ucu hükmündedir. O kanuna uyan bütün efrad, o külli kanunun içerisinde dahil oluyor.

Cenab-ı Hak, وَالنَّجْمُ وَالشَّجَرُ يَسْجُدَانِ ayet-i kerimesinde Küre-i Arz üzerinde bulunan nebatat ve eşcarın kendisine secde ettiklerini ifade etmekle onların itaatlerini gösterdiği gibi; Küre-i Arz’daki sair mahlukatın, kainattaki bütün mevcudatın da secde ettiklerini ve O’na itaat ettiklerini ifade eder. Demek necm ve şecer birer misal ve birer nümune olarak zikredilmiş, kâinattaki sair mevcudatın itaatleri akla havale edilmiştir. Necm ve şecerde görünen cüz’i itaat fiili, külli bir kanunun bir masadakı, bir ferdi, bir cüz’ü, bir ucu hükmündedir.

O halde necm ve şeceri emrine itaat  ettiren kim ise, bütün mevcudatı emrine itaat ettiren de O’dur. Zira itaat kanunu birdir.

           

(Semendel Yayınlarından Rahman Suresi’nin Tefsiri adlı eserden alınmıştır.)

 


[1] Rahman, 55/6.

[2] İsra, 17/44.

[3] Ra’d, 13/15 ; Nahl, 16/49 ; Hac, 22/18.

[4] Nahl, 16/48.

Bu yazi 1776 defa gösterilmiştir.

Yorum yapabilirsiniz :

İsim
Eposta ( Sitede görünmeyecek )
Yorum
Doğrulama Kodu
Gönder

Yorumlar :

Henüz yorum yapılmamış.

Muhammed Doğan'ın (Molla Muhammed el-Mûşî el-Kersî) beyanatları Nurmend.com sitesinden başka bir platformda yayınlanmamaktadır. © 2014-2023 | Her hakkı saklıdır. Kaynak gösterilmeden kullanılamaz. Nurmend - Şerhmend
0.123 sn. deSen
↑ Yukarı