Kur’an-ı Kerim’in ayetleri, lafız ve mananın anlaşılması ve murad-ı İlahinin ne olduğu bilinmesi hususunda muhkem ve müteşabih olmak üzere iki kısma ayrılır.
Muhkem ayetler; lafzı ve manası açık ve delâleti zahir olduğu için anlamakta güçlük çekilmeyen ve te’vile muhtaç olmayan ayetlerdir.
Müteşabih ayetler ise; manâsını anlamakta tedkike ve düşünmeye ihtiyaç duyulan ve maksûd olan manâya delâleti zahir olmadığından te’vile muhtaç olan ayetlerdir. Müteşabihatın hükmü; bunların hak olduğuna, birer ilâhî kelâm olduğuna inanmakla beraber bunların manalarının kat'î surette tayinini Ellah'ın ilmine bırakmaktır.
Müteşabih ayetlerin lafzının manasının açık ve anlaşılır olduğu hususunda selef ve halef uleması ittifak halindedirler. Ancak murad-ı İlahinin ne olduğu hususunda selef ve halef uleması arasında ihtilaf vardır.
Selef uleması derler ki; müteşabih ayetlerin muradını Ellah’tan başka kimse bilemez. Bu sebeble onlar, müteşabih ayetlerin aslına ve murad-ı İlâhinin neden ibaret olduğuna iman edip ilmini Ellahu Tealâ'ya tefviz etmişler, te’vili ile iştigal etmemişlerdir.
Halef uleması ise derler ki; müteşabih ayetlerin manasını ilimde rusuh peyda edenler de bilirler. Bunların zamanında mücessime gibi bir kısım ehl-i dalalet ve ilhad zuhur edip kendi arzularına göre amele ve itikad-ı hakka ve kavaid-i şer'iyeye muhalif te'villerle meşgul olarak umur-u diniyeyi teşviş etmek istediklerinden bu ulema, onların te’villerine meydan vermemek ve açmak istedikleri fesad kapılarını kapatmak üzere şer-i şerife muvafık surette te’vilini vacip addettiklerinden müteşabih ayetlerin tevili ile meşgul olmuşlardır.
Kur’an’da müteşabih ayetlere yer verilmesi, pek çok hikmete mebnidir ve nev-i beşer için birer imtihan vesilesidir.[1] Tâ ki insanlar, onların mânâlarını kat'î surette anlamadıkları halde, onların hakkaniyetine iman ederek sevaba kavuşsunlar. Bir kısım insanlar da bu kısım ayetleri şeriata muhalif, cahilce bir surette te’vile cüret etmek suretiyle kendilerini azaba düçar etsinler.
Şimdi selef ve halef ulemasının müteşabih ayetlerle alakalı görüşlerini birkaç misal ile izah edeceğiz: Mesela; يَدُ اللّٰهِ فَوْقَ اَيْد۪يهِمْ “Ellah'ın eli, onların ellerinin üstündedir.”[2] ayet-i kerimesi müteşabih bir ayettir. Her ne kadar ayet-i kerimede geçen يَد (el) tabirinin lugat manası açık ise de bu tabirden murad-ı İlahinin ne olduğu anlaşılmıyor. Selef uleması, bu ayet-i kerimede geçen يَد tabirini olduğu gibi kabul ederler. “Biz buna iman ederiz, ancak hakikatini bilemeyiz. Hakikatini ancak Ellah bilir.” derler.
Halef uleması ise; ehl-i bid’at ve dalalet bu nevi müteşabih ayetleri akaid-i İslamiyeye muhalif, kendi heva-i nefislerine göre te’vil ettikleri için akaid-i İslamiyeye muvafık olarak te’vil etmek mecburiyetinde kalmışlardır. “Ellah’ın elinden murad, kudret-i İlahiyedir. Bununla beraber o kudretin mahiyeti bizce meçhuldür. Zira kudret-i İlahiye bizim kudretimiz cinsinden değildir.” diye ifade etmişlerdir. Böyle bir te’vil, yanlış anlamalara meydan verilmemesi içindir. Zaten bazı lâfızlar vardır ki; onların lugavî mânaları kasdedilmez. Zira onlar, lisan bakımından bir takım kinayelerden ibarettir. Nitekim: “Filân zat, bir milleti veya bir orduyu bir eliyle idare eder.” denildiğinde, bununla onun iktidarı ve iyi idaresi kastedilir.
Selef ve halef uleması arasındaki müteşabih ayetler hakkındaki ihtilaf hakikat-i halde lâfzîdir. Zira selef uleması, ayet-i kerimede geçen يَد (el) tabirinin hakikatini bilmediklerini ifade ederler. Halef uleması da يَد (el) tabirinden murad olan kudret-i İlahiyenin mahiyetini bilmediklerini ifade ederler. Halef uleması, ifsadata meydan vermemek için müteşabih ayetleri kavaid-i İslâmiyeye muvafık bir surette te'vil ederek bir takım kavaid-i diniyeye rabtetmekle müteşabihatın te'vilini muhkematın manâsıyla tahkîm etmişlerdir.
Hem mesela; الرَّحْمَنُ عَلَى الْعَرْشِ اسْتَوَى ayeti müteşabih bir ayettir. Bu ayetin lafzının manasında herhangi bir iğlak ve müşkilat yoktur. Lafzın manasını herkes anlayabilir. O mana ise şudur ki; “Rahman Teala, Arş üzerine istiva etti.” [3] Fakat bu istivadan murad-ı İlahi ne olduğu konusunda selef ve halef uleması ihtilaf etmişlerdir. Selef alimleri, bu gibi müteşabih ayetleri te’vil etmekten kaçınmışlardır. Selef ulemasından İmam Malik (r.a)’dan bu âyet-i kerimenin manası sorulmuş. O da şöyle cevap vermiştir: “İstiva malumdur, keyfiyeti ise bizce mechüldür. Buna iman vaciptir. Bu konuda soru sormak ise bid'attır.” Halef uleması ise, bu ayet-i kerimeyi; “O’nun saltanatı, hâkimiyeti bütün kâinatı ihata etmiştir. Onun hükmü bütün âlemlerde geçerlidir.” şeklinde te’vil etmişlerdir.
Hulasa: Kur’an’da asıl murad-ı İlahi ne olduğu bilinmeyen müşkil ayetler vardır. Fakat lafzın manası anlaşılmayan hiçbir ayet yoktur. Müteşabih olan ayetlerin dahi lafızlarının manası açıktır ve anlaşılır. Fakat bu ayetlerin murad ve maksudunu herkes bilemez. Mesela الم ayeti, müteşabih bir ayettir. Bu ayetin de lafzı anlaşılır. Çünkü bu harfler, hece harflerinden bildiğimiz “elif, lam ve mim” harflerine delalet eder. Ancak bu harflerin zikredilmesindeki murad-ı İlahinin ne olduğunu herkes anlayamaz. Bu ise, Kur’an’ın mübin olmasına muhalif değildir. Çünkü lafzının manası anlaşılmaktadır.
(Semendel Yayınlarından Rahman Suresinin Tefsiri adlı eserden alınmıştır.)
[1] Müddessir, 74:30-31.
[2] Fetih, 48:10.
[3] Taha, 20:5.
İsim | |
Eposta ( Sitede görünmeyecek ) | |
Yorum | |
Doğrulama Kodu | |
Gönder |