tel tel tel
Kur'an-ı Kerim'den
Rabbinizden mağfiret dileyin; sonra günahlardan tevbe edip O’na sığının! Gerçekten benim Rabbim, çok merhametlidir ve kusurunu derkedip dergahına iltica edenleri sevendir.
(Hud, 11/90)
Hadîs-i Şeriflerden
Sizden birinizin sırtında odun toplaması, dilenmesinden daha hayırlıdır. Dilenip istediği kimse ya verir veya vermez.
(Buhari, Zekat 50, Müslim, Zekat 106)
Dualardan
Yaşasın sıdk! Ölsün ye's! Muhabbet devam etsin! Şûrâ kuvvet bulsun! Bütün levm ve itab ve nefret, heva hevese tâbi olanlara olsun; selâm ve selâmet, hüdaya tâbi olanların üstüne olsun! Âmin.
(Tarihçe-i Hayat)
Vecîze
Netice-i hilkat-i âlemin en mühimmi, şükürdür. Çünki kâinata dikkat edilse görünüyor ki: Kâinatın teşkilâtı şükrü intac edecek bir surette herbir şey, bir derece şükre bakıyor ve ona müteveccih oluyor.
Mektûbat
RİSÂLET-İ MUHAMMEDİYE (ASM)’IN UMÛMİYETİ (1)

RİSÂLET-İ MUHAMMEDİYE (ASM)’IN UMÛMİYETİ (1)

08.10.2021

Ellah katında Risâlet, esâs i'tibâriyle birdir. Cenâb-ı Hak, bir olduğu için her şeyde bir nev'i birliği irâde etmiştir. Bu sırr-ı tevhîde binâen Cenâb-ı Hak, Nebîyy-i Ekrem (asm)’ı bütün kâinâtın vekîl-i umûmîsi ve her husûsta muhâtab-ı hassı olacak bir kàbiliyette halkederek kendisine rasûl ve nebî seçmiştir. Bu Risâlet makàmını Resûl-i Ekrem (asm)’a asâleten vermiştir. Diğer peygamberler ise, bu peygamberlik vazîfesine ma’nen vekâlet etmişler ve Zât-ı Risâletin asıl vazîfesine avene ve yardımcı olmuşlardır.

Nasıl ki, bir şehirde bir vâlî bulunur. Memleketin sultanı, o şehir ahâlîsi nâmına o vâlîyi muhâtab alarak bütün muhâverâtını onunla yapar. Bu vâlînin bir veyâ birden fazla yardımcıları bulunur. Vâlî bulunmadığı zaman, vâlî yardımcıları o makàma vekâlet edip belli ve kısa bir süre için o asıl makàmı ihrâz ederler. O yardımcılar müstakil olmayıp, belki vâlî adına iş yapar ve imzâ atarlar.

Aynen bu misâl gibi şu kâinât, bir memleket hükmündedir. O memleketin Pâdişâh-ı Zü’l-Celâl’i, bir tek Zât’ı yâni Muhammed-i Arabî (asm)’ı mübelliğ-i evâmîr-i İlâhî olarak, peygamberlik vazîfe-i âliyesiyle tavzîf etmiştir. Diğer peygamberler ise, O’nun aveneleri yâni yardımcılarıdırlar, Risâlet makàmının vekilleridirler ve asıl makàm sâhibi olan Hazret-i Muhammed (asm)’a tâbi’dirler.

Bu Peygamberler, zaman i’tibâriyle Resûl-i Ekrem (asm)’dan önce geldikleri için, ona vekâleten risâlet vazîfelerini yapmışlardır. Zîrâ risâlet esâs i’tibâriyle birdir. O da Resûl-i Ekrem (asm)’ın risâletidir. Diğer Peygamberlerin risâleti ise tebeîdir. Mevzûumuzla alâkalı olarak Üstâd Bedîüzzaman Said Nursî (ra), şöyle buyuruyor:

“Nasıl ki Nûr-i Muhammedî (Aleyhissalâtü vesselâm) ve hakìkàt-ı Ahmediye, dîvân-ı nübüvvetin hem fâtihâsı, hem hâtimesidir. Bütün enbiyâ onun asl-ı Nûrundan istifâza ve hakìkàt-ı dininin neşrinde onun muînleri ve vekilleri hükmünde oldukları ve Nûr-i Ahmedî (asm) cebhe-i Âdem'den, tâ zât-ı mübârekine müteselsilen tezâhür edip neşr-i Nûr ederek, intikàl ede ede tâ zuhûr-i etemle kendinde cilveger olmuştur.

Hem mâhiyet-i kudsiyyet-i Ahmediye, Risâle-i Mi'rac’da isbât edildiği gibi, şu şecere-i kâinâtın hem çekirdek-i aslîsi, hem en âhir ve en mükemmel meyvesi olduğu gibi, öyle de Hakìkàt-ı Kur'âniye zamân-ı Âdem'den şimdiye kadar, Hakìkàt-ı Muhammediye (asv) ile berâber, müteselsilen enbiyâların suhuf ve kütüblerinde nûrlarını neşr ederek, gele gele tâ nüsha-i kübrâsı ve mazhar-ı etemmi olan, Furkàn-ı Azîmüşşan sûretinde cilveger olmuştur.”[1]

Cenâb-ı Hak, her bir asra bir veyâ birkaç peygamber göndermiştir.  Onların her biri, kendi asırlarında vazîfedâr oldukları halde, Resûl-i Ekrem Aleyhisselatü vesselam bütün asırlara hitab eden ve bütün kendinden önceki zamanlara ma’nen, kendisinden sonraki zamanlara ise maddeten gönderilmiş umûmî ve cihânşümûl bir peygamberdir. O, ma’nen bütün peygamberlerin de peygamberidir. Onun için Resûl-i Ekrem (asv) “Seyyidü’l-Mürselîn”dir. Hem sâdece bizim peygamberimiz değil, belki bütün ins, cin ve meleğin de peygamberidir. Daha kendisi bu dünya sarayına cismen teşrîf etmeden evvel, Ellahu Teâlâ, bütün peygamberlerden “Ben bir peygamber göndereceğim. Siz de ona îmân edeceksiniz” diye söz almış, Onlar da bu ahdi kabûl etmişlerdir. Cenâb-ı Hak, peygamberlerden aldığı bu ahdi şöyle beyân buyurmaktadır:

“Hatırla o vakti ki, Ellah peygamberlerden, evsâf-ı Muhammediyeyi (asm) ve fazîletini birbirlerine beyân etmeleri üzere mîsâk aldı ve dedi ki: Ben size kitâb ve helâl ile harâmı açıklayıcı hikmet verdim. Sonra siz de ümmetlerinizden şöyle mîsâk alın ki: Berâberinizde bulunan kitâbları tasdîk edici bir Resûl (Muhammed ‘asm’) size geldiğinde ona îmân eder ve kılıçlarınızla Muhammed (asm)’ın düşmanlarına karşı O’na yardım edeceksiniz. Sonra Ellah peygamberlerine: ‘Bunu ikrâr ettiniz mi ve bunun üzerine benim ahdimi kabûl ettiniz mi?’ Buyurdu. Onlar da ikrâr ettik dediler. Ellah-u Teâlâ şâhid olun ben de sizinle berâber şâhidlerdenim buyurdu. (Yâni Cenâb-ı Hak, peygamberleri bu ikrâr üzere birbirlerine şâhid tuttu ve Ellah da bu ikrâra şâhid oldu. Sonra her bir nebî ümmetine bu ikrârı beyân etti ve her bir nebî ümmetinin ferdlerini birbirlerine şâhid tuttu. Her nebî, kendisi de onların şehâdetlerine şâhid oldu.)”[2]

(Rumûzu’l-Kur’an (1) adlı eserden alınmıştır.)

 


[1] Barla Lâhikası, s. 191.

[2] Âl-i İmrân, 3:81.

Bu yazi 1581 defa gösterilmiştir.

Yorum yapabilirsiniz :

İsim
Eposta ( Sitede görünmeyecek )
Yorum
Doğrulama Kodu
Gönder

Yorumlar :

Henüz yorum yapılmamış.

Muhammed Doğan'ın (Molla Muhammed el-Mûşî el-Kersî) beyanatları Nurmend.com sitesinden başka bir platformda yayınlanmamaktadır. © 2014-2023 | Her hakkı saklıdır. Kaynak gösterilmeden kullanılamaz. Nurmend - Şerhmend
0.157 sn. deSen
↑ Yukarı