عَلَّمَ الْقُرْآنَ
“Rahman Teala, Kur’an’ı ta’lim etti.”
Bu ayet-i kerimede, Kur’an’ın lafız ve manasının ta’limi, Rahman’a izafe dilmektedir. Demek Kur’an, Ellah’ın kelamıdır. Şübhesiz Kur’an’ın kırk vecihle mu’cize olması, bu davanın delilidir. Mesala; Kur’an’ın ihtiva ettiği gaybi haberler, harika üslûbu, asırlar sonra ancak keşfedilebilen bazı kevni hakikatler, bütün insanlar ve cinler toplansa bile en kısa bir suresinin bir benzerini getirememeleri gibi vecihler isbat eder ki; Kur’an Ellah’ın kelamıdır.
Evet, bu ayet-i kerime, müşriklerin: “Kur’an’ı O’na (Muhammed (asm)’a ancak bir insan öğretiyor.”[1] şeklindeki ithamlarına cevab veriyor. Kur’an’ın bir beşerin ta’limi ve kelamı olmadığını, bahusus Hazret-i Muhammed (asm) gibi bir ümminin düzmesi olmadığını, belki doğrudan doğruya vahiy olduğunu ve Rahman tarafından ta’lim olunduğunu عَلَّمَ fiili isbat ediyor.
Sual: عَلَّمَ fiili, iki mef’ul istediği halde, bu ayet-i kerimede ikinci mef'ûl niçin hazfedilmiştir?
Cevaben deriz ki: Bu ta’lim nimetinin belli bir şahsa tahsis edilmeyip, umumi ve şümullü olduğunu ifade etmek içindir. Kur’an’ın manevi tefsiri olan Risale-i Nur’un Sözler adlı eserinde Kur’an’ın bu üslubu şöyle ifade edilmiştir:
“Kur'an, sözü mutlak bırakır, tâ âmm olsun. Hazfeder, tâ çok manaları ifade etsin. Kısa keser, tâ herkesin hissesi bulunsun.”[2]
Esahh kavle göre bu cümlede mahzuf olan mef’ul, insandır, cin dolayısıyladır. Zira Kur’an’ın asıl muhatabı, başta Resul-i Ekrem (asm) olmak üzere nev-i insandır. Bir sonraki ayet-i kerimede hilkat-i insandan bahsedilmesi de bu manayı te’yid etmektedir.
Burada Kur’an kendisine ta’lim edilen, Resul-i Ekrem (asm)’dır ki, bedahetinden dolayı hazfedilmiştir. Bu manaya göre; اَنْزَلَ yerine عَلَّمَ fiilinin tercih edilmesiyle şu nükteye işaret edilmektedir: Kur’an, Resul-i Ekrem (asm)’a sadece inzal edilmekle kalmamış, Rahman-ı Zülcemal, o Kur’an’ın cümle manasını da Resul-i Ekrem (asm)’a ta’lim buyurmuştur.
Demek Resul-i Ekrem (asm), Kur’an’ın bütün mana ve esrarına vâkıfdır ve O’na manası kapalı olan hiçbir ayet yoktur. O halde nev-i beşer, Kur’an’ı Resul-i Ekrem (asm) vasıtasıyla öğrenecektir. Çünkü Kur’an’ın bütün mana ve esrarını bilen O’dur. Bu noktadan عَلَّمَ الْقُرْآنَ ayeti içinde sünnet-i seniyyenin de dahil olduğu zâhirdir. Çünkü sünnet-i seniyye, Kur’an’ın manasını ta’lim, tebyin ve tefsir etmektedir.
Evet Resul-i Ekrem (a.s.m), Kur’an’ı tebliğ etmekle mükellef olduğu gibi[3]; O’nun manasını tebyin ve ta’lim etmekle de mükelleftir. Gelecek ayet-i kerimeler, Resul-i Ekrem (a.s.m)’ın tebyin ve ta’lim vazifesini beyan etmektedir:
وَاَنْزَلْنَا اِلَيْكَ الذِّكْرَ لِتُبَيِّنَ لِلنَّاسِ مَانُزِّلَ اِلَيْهِمْ وَلَعَلَّهُمْ يَتَفَكَّرُونَ
“(Ve sana da Kur'an'ı indirdik ki, kendilerine indirilmiş olanı) saadet-i dareyne vesile olan Kur’an’ı ve ondaki itikad, ibadet, muamelat, münakehat, ukubat ve ahlaka dair ahkam-ı İlahiyeyi, evamir ve nevahi-i Rabbaniyeyi (insanlara açıkça anlatasın) en fasih, en açık bir lisan ile onları irşada çalışasın (ve gerektir ki, onlar da tefekkür edeler) mahza adalet ve rahmet olan o ahkamı düşünüp riayet edeler.”[4]
وَيُعَلِّمُهُمُ الْكِتَابَ
“(O Nebiyy-i Zişan, onlara) cin ve inse (kitabı) Kur’an’ı ve O’nun manasını (ta’lim eder.)”[5]
(Semendel Yayınlarından Rahman Suresinin Tefsiri adlı eserden alınmıştır.)
[1] Nahl, 16:103.
[2] Sözler, 25. Söz, 1. Şule, 2. Şua, 1. Lem’a, s. 394.
[3] Maide, 5:67.
[4] Nahl, 16:44.
[5] Bakara 2:129; Al-i İmran 3:164 ; Cuma, 62:2.
İsim | |
Eposta ( Sitede görünmeyecek ) | |
Yorum | |
Doğrulama Kodu | |
Gönder |