Cenâb-ı Hak, ehl-i Cennet’ten ebediyyen râzıdır ve ehl-i Cennet dahî mazhar oldukları her türlü ni’met ve mükâfâttan râzıdır. Cenab-ı Hak, Beyyine Sûresi’nde şöyle ferman buyurur:
اِنَّ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِۙ اُو۬لٰٓئِكَ هُمْ خَيْرُ الْبَرِيَّةِ
“Hakîkaten o kimseler ki; îmân ettiler ve sâlih amellerde bulundular; işte yaratılmışların hayırlısı onlardır.”[1]
جَزَٓاؤُ۬هُمْ عِنْدَ رَبِّهِمْ جَنَّاتُ عَدْنٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَٓا اَبَدًاۜ رَضِيَ اللّٰهُ عَنْهُمْ وَرَضُوا عَنْهُۜ ذٰلِكَ لِمَنْ خَشِيَ رَبَّهُ
“(Onların Rab’lerinin indinde mükâfâtı,) îmân ve sâlih amellerinin karşılığı, (altlarından ırmaklar akan Cennet’lerdir.) Ehl-i Cennet, (oralarda) o Cennet’lerde (ebediyyen dâimî kalıcılardır. Ellâh, onlardan râzı olmuştur. Onlar da O’ndan râzı olmuşlardır. İşte bu, Rabbinden korkan kimse içindir.)”[2]
Hâkka Sûresi’nde ise şöyle buyrulmaktadır:
فَاَمَّا مَنْ اُو۫تِيَ كِتَابَهُ بِيَم۪ينِه۪ فَيَقُولُ هَٓاؤُ۬مُ اقْرَؤُ۫ا كِتَابِيَهْ
“(Artık) o hesâb gününde (kime ki; kitâbı sağ tarafından verilmiş ise;) o kimse, kendisinin kurtuluşa erenlerden olduğunu anlamış bulunur. Tam bir zevk ve ferâhlık ile (der ki; ‘Alınız, kitâbımı okuyunuz!’)”[3]
اِنّ۪ي ظَنَنْتُ اَنّ۪ي مُلَاقٍ حِسَابِيَهْ
“(‘Şübhesiz, kesin olarak inanmıştım ki;) daha dünyâda iken, yakîn-i ilmî ile bilmiştim ki; (ben, muhakkak hesâbıma uğrayacağım.’) ‘Kıyâmet haktır; hesâb ve kitâb vardır.’ diye kat’î îmân etmiştim. İşte o îmânımın netîcesi olarak, bugün böyle kolay bir hesâb ile İlâhî lütuflara nâil oldum.”[4]
فَهُوَ ف۪ي ع۪يشَةٍ رَاضِيَةٍ
“(Artık bu kimse,) o kitâbı sağ tarafından verilen mes’ûd zât, (hoşnûd) vaz’iyyetinden râzı, çok memnûn (olduğu bir yaşayıştadır.) Onun nâil olduğu bu ni’met, ebedîdir, her türlü zahmet ve külfetten uzaktır; sâhibini sürekli olarak zevklendirecek ve ferâha gark edecek bir mâhiyettedir.”[5]
ف۪ي جَنَّةٍ عَالِيَةٍ
“O kimse, (bir yüksek Cennet içindedir.) Mekân i’tibâriyle pek yüce bir Cennet içinde zevk alıp durmaktadır.”[6]
قُطُوفُهَا دَانِيَةٌ
“Öyle ki; o Cennet’in, o bağ ve bahçelerin, (toplanacak meyveleri pek yakındır.) Pek lezîz ve pek latîf olan Cennet meyveleri, kolaylıkla elde edilecek bir vaz’iyyettedir. Sâhibi; onlardan bol bol yer, telezzüz eder, ferâhlanır.”[7]
كُلُوا وَاشْرَبُوا هَن۪ٓيـًٔا بِمَٓا اَسْلَفْتُمْ فِي الْاَيَّامِ الْخَالِيَةِ
“Artık bunun gibi kurtuluşa eren zâtlara Ellâh tarafından en büyük bir iltifât olmak üzere hitab edilerek buyrulur ki: “Ey Cennet’e girmiş olan kullarım! Bu Cennetlerde (âfiyetle) güzel ve lezîz şeylerden (yiyin ve için) zevk alın. Bütün bu ni’metler, size (geçmiş günlerde) dünyâ denilen tecrübe ve imtihân meydanında (takdîm etmiş olduğunuz şeylerin) sâlih amellerin (mükâfâtı olarak) Ellâh tarafından ihsân buyrulmuştur.” Veya onlara: ‘Yaz mevsiminin sıcak günlerinde tutmuş olduğunuz oruçların sevâb ve mükâfâtı olarak bugün Cennet ni’metlerinden âfiyetle yiyin, için.’ denilir.”[8]
(Semendel Yayınlarından Dâr-ı Saadet Cennet adlı eserden alınmıştır.)
[1] Beyyine, 98:7.
[2] Beyyine, 98:8.
[3] Hâkka, 68:19.
[4] Hâkka, 68:20.
[5] Hâkka, 68:21.
[6] Hâkka, 68:22.
[7] Hâkka, 68:23.
[8] Hâkka, 68:24.
İsim | |
Eposta ( Sitede görünmeyecek ) | |
Yorum | |
Doğrulama Kodu | |
Gönder |