tel tel tel
Kur'an-ı Kerim'den
Öyle bir bela ve musibetten çekininiz ki, geldiği vakit yalnız zalimlere mahsus kalmayıp, masumları da yakar. Biliniz ki, Ellah’ın azabı şiddetlidir.
(Enfal, 8/25)
Hadîs-i Şeriflerden
Bir kimse yemek yedikten sonra ‘Bana bu yemeği yediren, kuvvet ve gücüm olmadığı halde bu yemekle beni rızıklandıran Ellah’a hamdolsun.’ derse, geçmiş günahları bağışlanır.
(Ebu Davud, Libas 1)
Dualardan
Ey korkanlara ve Emân Ya Rab! diyenlere emân veren Rabbimiz! Bizlere de emân ver.
(Hacı Hulusi Bey)
Vecîze
İman, bir hüsn-ü münezzeh ve mücerreddir.
Lem'alar

RABBİNİN İSMİYLE OKU

19.02.2021

#CumaDersi

 

Cenâb-ı Hak, Resûl-i Ekrem (sav)’e ilk olarak اِقْرَأْ بِاسْمِ رَبِّكَ “Rabbinin ismiyle oku!” emreder. Buharî ve Müslim’de geçen bir hadîs-i şerîfte Resûl-i Ekrem (sav), ilk vahyin gelişini, Cebrâîl (as) ile ilk karşılaşmasını şöyle anlatır:

“Melek, bana okumamı emretti. Kendisine okuma bilmediğimi söyledim. Beni, kollarının arasına alıp kuvvetlice sıktı; sonra ‘Oku!’ dedi. Ben yine, ‘Okuma bilmem.’ dedim. Beni, tekrar kollarının arasına aldı; kuvvetlice sıktı ve ‘Oku!’ diye tekrar etti. Ben, yine ‘Okuma bilmem.’ dedim. Üçüncü defa kollarının arasına alıp daha kuvvetlice sıktıktan sonra bıraktı ve şöyle dedi:

‘Yaratan Rabbinin adıyla oku! O, insanı alaktan yarattı. Oku! Rabbin, sonsuz kerem sâhibidir. O, kalemle (yazmayı) öğretendir. İnsana bilmediklerini öğretmiştir.’”[1]

اِقْرَأْ “Oku!” emrine muhâtab olan Resûlullâh (asm), hadîs-i şerîfte de ifâde edildiği üzere ümmî idi; okuryazar değildi. Bütün semâvî kitablarda beyân edilen Resûlullâh (sav)’in en önemli vasıflarından biri de O Zât-ı Ekrem (asm)’ın ümmî olmasıdır.[2] Resûl-i Ekrem (sav), sonradan da okuma-yazma öğrenmemiştir. Vahye şübhe îrâs olmasın diye okuma-yazma öğrenmesi, Resûl-i Ekrem (sav)’e harâm kılınmıştır. Bu, hasâis-i Nebeviyye’den biridir.

Peki, O Zât-ı Ekrem (asm), neyi ve nasıl okuyacaktı? Bu durumda اِقْرَأْ “Oku!” âyet-i kerîmesinin manası nasıl olacaktır?

Elcevab: اِقْرَأْ “Oku!” kelimesinin dört manası vardır:

Birinci Mana: Resûlullâh (sav)’in, kâinât kitabını okumasıdır. Yani O Zât-ı Ekrem (asm), kendisine inzâl buyrulan Kur’ân ile kâinât kitabında kalem-i kudretle yazılan ve her biri, birer kelime-i kudret olan mahlûkâtı, bâhusûs alaktan yaratılan, insan denilen kâinâtın fihriste ve hülâsasını okuyacak; kâinât kitabının manası olan ef’âl, esma ve sıfat-ı İlâhiyye’yi anlayacak; “Âlem ve insan nedir, nereden gelmiş, nereye gidiyor, vazifesi nedir?” gibi suallere cevab bulacak; Kur’ân vasıtasıyla muammâ-yı hilkat-i âlemi, tılsım-ı kâinâtı çözecek, başta tevhîd ve haşr-i cismânî olmak üzere erkân-ı îmâniyye ve esâsât-ı İslâmiyye’yi nâsa teblîğ edecektir.

İşte bu âyet-i kerîme, Resûl-i Ekrem (sav)’e manen der: “Ey Resûlüm! Şu kâinât, kalem-i kudretle yazılmış bir kitabtır. Sen de o kitabın bir hülâsası ve fihristesi hükmündesin. O halde manen hem kitab-ı kebîr-i kâinâtı, hem de onun hülâsa ve fihristesi olan kendini oku!”

İkinci Mana: Resûl-i Ekrem (sav)’ın, Kur’ân’ı ezbere okumasıdır. Zira اِقْرَأْ بِاسْمِ رَبِّكَ cümlesinde geçen اِقْرَأْ fiilinin, makam münâsebetiyle mef’ûlü hazfedilmiştir. “Ey Muhammed! Sana vahyolunan Kur’ân’ı, Rabbinin ismiyle oku!” manasındadır. Bu okunan şeyin, Kur’ân olduğu hakkında icmâ’ vardır.

Evet, burada “kıraat” fiilinin, ümmî olan Nebî’ye tevcîh edilmesinde bir beis yoktur. Zira kıraat, sadece yazılı olan bir şeyi okumak manasında değildir. Aynı zamanda bir şeyi ezbere okumaya da “kıraat” denir. Burada Hazret-i Peygamber (sav)’in, Cebrâîl (as)’ın kendisine vahyettiği âyetleri ezberden okuması murâddır. Bu, en büyük bir mu’cize sayılır. Zira dün ümmî olan Zât, vahy-i İlâhî sayesinde bugün muallim olmuştur. Âyetlerin siyâkı, iki çeşit kıraate de işâret etmiştir. Zira âyetler, hem kıraat, hem de kalemle talimi cem’ etmiştir.

Üçüncü Mana: Resûl-i Ekrem (asm)’ın risâleti umûmîdir. Asr-ı Saâdet’ten kıyamete kadar gelmiş gelecek bütün insanlar, O’nun ümmetidir. Ancak ümmet, iki kısımdır:

Biri: Ümmet-i icâbettir ki; Resûl-i Ekrem (sav)’e inzâl olunan vahy-i İlâhî’yi tasdîk eden ve O’na tabi olan mü’minlerdir.

Diğeri: Ümmet-i davettir ki; Resûl-i Ekrem (sav)’in risâletini tasdîk etmeyen kâfir ve müşriklerdir.

اِقْرَأْ “Oku!” emri, ümmet-i icâbet ve ümmet-i davetin, kıyamete kadar kitabet ve kıraat ehli olacaklarını; bu sayede terakkî edeceklerini; cehâlet ve vahşet döneminin bitip medeniyyet ve saâdet döneminin başladığını haber veriyor. Bu durumda âyet-i kerîmede geçen emre muhâtab, Resûl-i Ekrem (sav) değil; O’nun mezkûr iki kısım ümmetidir. Bu âyet-i kerîme, Resûl-i Ekrem (sav)’e manen şöyle der: “Ey Resûlüm! Sen, kıraat ve kitabet sayesinde insanları maddeten ve manen kemâle kavuşturacak, hakâikü’l-hakâike götürecek, ilme dayanan ve dayandıran bir peygambersin.”

Dördüncü Mana: “Ey Resûlüm! Sen, sana inzâl buyrulan Kur’ân ve Sünnet’i ve sana vahyolunan ahkâmı nâsa teblîğ et!” manasındadır.

 

(Heybil Yayınlarından Birinci Söz’ün Şerhi adlı eserden alınmıştır.)

 


[1] Buhârî, Bed’ü’l-Vahy, 3; Müslim, Îmân, 252.

[2] A’râf, 7:157,158; Ankebût, 29:48.

 

Bu yazi 1405 defa gösterilmiştir.

Yorum yapabilirsiniz :

İsim
Eposta ( Sitede görünmeyecek )
Yorum
Doğrulama Kodu
Gönder

Yorumlar :

Henüz yorum yapılmamış.

Muhammed Doğan'ın (Molla Muhammed el-Mûşî el-Kersî) beyanatları Nurmend.com sitesinden başka bir platformda yayınlanmamaktadır. © 2014-2023 | Her hakkı saklıdır. Kaynak gösterilmeden kullanılamaz. Nurmend - Şerhmend
0.120 sn. deSen
↑ Yukarı