tel tel tel
Kur'an-ı Kerim'den
Ey Resulüm! (Biz Seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.
(Enbiya, 21/107)
Hadîs-i Şeriflerden
Namazı benden gördüğünüz şekilde kılınız.
(Buhari, Ahâd 1)
Dualardan
Ellah sizlerden ebedî razı olsun, âmîn. Ve sizi, hizmet-i imaniye ve Kur'aniyede muvaffak eylesin, âmîn.
(Kastamonu Lahikası)
Vecîze
Bir kalb ve vicdan, fezâil-i İslâmiye ile mütezeyyin olmazsa, ondan hakikî hamiyet ve sadakat ve adalet beklenilmez.
Münâzarât

ÖLÜM, BİR İMTİHANDIR

22.01.2021

#CumaDersi

 

اَلَّذ۪ي خَلَقَ الْمَوْتَ وَالْحَيٰوةَ لِيَبْلُوَكُمْ اَيُّكُمْ اَحْسَنُ عَمَلًاۜ وَهُوَ الْعَز۪يزُ الْغَفُورُ

Aziz Kardeşlerim!

Bela ve musibetlerin altında rahmet-i İlahiyenin tecellisi görünür. Mesela; ölüm olmazsa, Cennet’e nasıl gidilebilir? Rü’yet-i cemal-i İlahiye ki; beşerin elde etmek istediği en yüksek makamdır. Ölüm olmazsa, bu makama nasıl erişilebilir? Çünkü Cennet’e giden ve hakiki dost olan Ellah’ın cemâline kavuşturan yol, ölümden geçer. Demek zahiren çirkin görünen ölümün arkasında, ehl-i iman için Cennet ve refik-i a’la gibi tarifi gayr-ı kâbil nimetler saklıdır.

Ölüm, bir imtihandır. Cenab-ı Hak, onu zihayatın başına musallat eylemiş. Şu mevcudat-ı âlemi çalkalandırıyor. Bu bahar mevsiminde hayata mazhar olan nazenin mevcudatın mevt ve fenası, zeval ve firakı zahiren çirkin gibi görünüyorsa da hakikatte gayet güzeldir ve birçok hikmet ve faidesi vardır. Mesela; bu Küre-i Arz üzerinde vücûd ve hayat nimetine mazhar olan bütün mevcudat, Cennet’e gider, bekâya mazhar olur. Oradaki hayvanat, buradaki insan kadar lezzet alır. İnsanın Cennet’te ne kadar yüksek bir lezzete ve saadete mazhar olacağı buna kıyas edilsin.

Acaba böyle bir netice az mıdır? Öyle ise mevt ve fena, zeval ve firak, musibet ve meşakkat, Rahim, Hakîm ve Vedud isimlerine zıd değil. Belki bu isimler, mevt ve fenayı, zeval ve firakı, meşakkat ve musibeti iktiza ederler.

Evet, kâinatta zahiren çirkin ve abes gibi görünen bela, musibet, hastalık, fakirlik, ölüm, zalimin zulmü gibi hadiseler altında pek çok hikmetler ve güzellikler saklıdır. Bu hikmetler ve güzellikler, ancak kaza ve kadere teslim olmakla görülebilir. İnsan, bu dünyada gaflet içinde bir hayat sürerken, birden ölüm gelse, gaflet bataklığında onu yakalasa, ahiret saadetini kaybedebilir. Fakat bela ve musibetler, ikaz ve irşad edici olduğundan gafil olan insanı uyandırması sebebiyle gayet hikmetlidir. Üstad Bediüzzaman (ra) Hazretleri şöyle buyurmuştur:

 “Madem her vakit ecel gelebilir; eğer insanı gaflet içinde yakalasa, ebedî hayatına çok zarar verebilir. Hastalık gafleti dağıtır, âhireti düşündürür, ölümü tahattur ettirir, öylece hazırlanır.”[1]

Cenab-ı Hak, zeval-i âlemi daimi bir surette insana göstermezse, insan gaflet uykusundan uyanamıyor. Dünyaya tapar gibi çalışır, sonunda saadet-i ebediyesini kaybedebilir. Mesela: bir mü’min, kanser hastasıdır, kıvranıyor. Veya vücudunda türlü türlü yaralar çıkmış, senelerdir onun elemini çekiyor. Veyahut ihtiyar, pir-i fani olmuş, hayatın bütün lezzetlerinden uzak bir şekilde yaşıyor. Bu insanlar, bu sıkıntıları çekmekle birlikte Rab’lerine itiraz etmeden, ibadetlerini de güçleri nisbetinde eda ediyorlar. 

İşte şu haldeki bir insan, Malikü’l-Mülk’e itiraz etmeden, “Niçin bu hastalığı bana verdin? Niçin beni bu yaralarla mübtela eyledin? Niçin beni  erzel-i ömre te’hir ettin?” demeden, sabır içinde şükrettiği halde sekerata girse; sekeratta, Cennet’teki yeri ona gösterildikten sonra, o adam dünyada çektiği bütün sıkıntı ve kederleri unutur. Şayet o anda biri ona sorsa; “Halin nedir, ne ile karşılaştın?” Cevaben: “Ben sıkıntılıydım, hastaydım, perişandım. Bir hekim gelip bana bir tiryak verdi ve ben hastalıktan, yara ve bere içinde kıvranmaktan, ihtiyarlıktan kurtularak, otuz üç yaşında sıhhatli bir genç oldum.” der, saadetli bir şekilde ruhunu Rahman’a teslim eder. Cenab-ı Hak, o sıkıntı ve elemleri, o ölümün acısını ebedi bir saadete kalbeder. Hem gerçekten ehl-i iman ise, bu sıkıntıları çekmişse, bir nevi şüheda hayatına mazhar olur. [2] Kabirde ve haşirde kendisine hesab da sorulmaz.  Bu netice az mıdır?[3]

 


[1] Lem’alar, 25. Lem’a, 13. Devâ, s. 212.

[2] Lem’alar, 25. Lem’a, 15. Devâ, s. 214.

[3] Semendel Yayınları’ndan “24. Mektûb ve Şerhi” adlı eserden alınıştır.

 

Bu yazi 2570 defa gösterilmiştir.

Yorum yapabilirsiniz :

İsim
Eposta ( Sitede görünmeyecek )
Yorum
Doğrulama Kodu
Gönder

Yorumlar :

Henüz yorum yapılmamış.

Muhammed Doğan'ın (Molla Muhammed el-Mûşî el-Kersî) beyanatları Nurmend.com sitesinden başka bir platformda yayınlanmamaktadır. © 2014-2023 | Her hakkı saklıdır. Kaynak gösterilmeden kullanılamaz. Nurmend - Şerhmend
0.109 sn. deSen
↑ Yukarı