tel tel tel
Kur'an-ı Kerim'den
(Onları bırak; yesinler, eğlensinler ve boş ümit onları oyalaya dursun. Yakında bilecekler.) Dünya ve ahirette başlarına ne gibi felâketlerin geleceğini anlayacaklar; küfür ve isyanlarının dehşetli âkibetine kavuşacaklardır.
(Hicr, 15/3)
Hadîs-i Şeriflerden
Akşam ve sabah İhlas, Nas ve Felak surelerini üçer sefer oku. Bunlar, her türlü fenalık ve gelebilecek zararlara karşı sana kafi gelir.
(Ebu Davud, Edeb, 101)
Dualardan
Ya İlâhî! Tekmil işlerimizin sonunu hayr eyle. Dünyada zelîl olmaktan, ahirette azabtan koru. Ey yardımı bol olan Rabbimiz! Senin yardımın ziyade âli ve boldur. Her türlü noksanlardan berisin.
(Hacı Hulusi Bey)
Vecîze
İhtiyaç san'ata ve merak ilme ve sıkıntı vesait-i sefahete hocalık edip talime başlarlar.
Sünuhat

VA’D-İ İLÂHİ OLAN CENNET

16.10.2020

#CumaDersi 

 

Cenâb-ı Hak, bütün semâvî fermânlarda, başta Kur’ân olmak üzere Tevrât, İncil, Zebur ve suhuflarda evâmir-i İlâhiyye’ye itâat ve nevâhî-i İlâhiyyeden ictinâb eden mü’min kullarına ebedî saâdet diyârı olan Cennet’i va’detmiştir.

Hem bütün enbiyâ, sıddîkîn ve evliyâ tevâtürle O Zât-ı Akdes’in sıdkına ve hakkâniyetine, ilim ve kudretine şehâdet etmiştir.

Hem kâinâttaki umûm mevcûdât, O Zât-ı Akdes’in hadsiz kudret ve nihâyetsiz ilim sâhibi olduğuna delâlet etmektedir.

Şimdi hiç mümkün müdür ki; tekvînen bütün kâinât, teklîfen bütün enbiyâ, sıddîkîn ve evliyâ, sıdkına ve hakkâniyetine, ilim ve kudretine şehâdet ettiği Âlim-i Mutlak ve Kâdir-i Mutlak olan şu masnûâtın Sanii, va’dini yerine getirmemekle hem kendisini, hem bütün o hakîkî dostlarını tekzîb etsin. Hem kâinâttaki hadsiz tekvînî şâhidleri reddetsin. Hem de acz ve cehlini izhâr etsin. Hâşâ yüz bin def’a hâşâ! Elbette O Zât-ı Alîm-i Kadîr, va’dini yerine getirecek, ehl-i îmân ve tâati Cennet’e idhâl edecektir.

Evet, semâvî kitâbları inzâl, peygamberleri irsâl buyuran ve zerreden Arş’a kadar umûm mevcûdâtı sıdk ve hakkâniyetine, ilim ve kudretine şâhid gösteren bir Alîm-i Kadîr, îmân ve ibâdet mukâbilinde Cennet’i ve saâdet-i ebediyyeyi ehl-i îmâna va’d etmekle o hâs ibâdına nihâyetsiz bir müjde vermiştir. Elbette böyle bir müjdeye nâil olmak, ehl-i îmân için son derece saâdet-âverdir ve mühimdir.

Hem bu va’di yerine getirmek, sadece ehl-i îmân için değil; her şey için gâyet ehemmiyyetlidir. Zîrâ bu ifa-yı va’d ile her şey yokluktan ve abesiyyetten kurtulur.

Hem bu ifa-yı va’d, kendisine de lâzımdır. Yani bin bir isim ve sıfâtı için de lâzımdır. Zîrâ O Zât-ı Akdes’in esmâ ve sıfâtı bâkî olduğundan, o esmâya mazhar olan âyînelerin de bâkî kalması lâzımdır ki, o esmâ bâkî bir sûrette tezâhür etsin.

Hem Ellâhu Teâlâ, Cennet ve saâdet-i ebediyye va’dini yerine getirmezse, hâşâ O Zât-ı Zülcelâl’in âciz ve câhil olması lâzım gelir. Zîrâ hulfu’l-va’d iki şeyden kaynaklanır. Ya hulfu’l-va’dda bulunan Zât âcizdir. Bundan dolayı va’dini yerine getiremez. Ya da câhildir. Sözünde durmanın ehemmiyyetini derk edemez. Cenâb-ı Hak ise kâinâttaki masnûâtıyla nihâyetsiz ilim ve kudret sâhibi olduğunu bi’l-fiil gösterdiğinden elbette hulfu’l-va’de sebeb olan acz ve cehlden münezzehtir. O hâlde va’d ve vaîdini elbette yerine getirecektir.

Hem bu ifa-yı va’d, Saltanat-ı Rubûbiyyetine de pek çok lâzımdır. Zîrâ Saltanat-ı Rubûbiyyet, itâat edenlere mükâfât; isyân edenlere de mücâzât etmek iktizâ eder. Eğer itâat edenlere mükâfât, isyân edenlere mücâzâtı bulunmazsa saltanatı sukût eder.

Elbette O Zât-ı Zülcelâl, va’dini yerine getirecek, saâdet-i ebediyye kapısını açacak, ehl-i îmân ve tâati Cennet’e idhâl edecektir.

Ehl-i îmân ve tâat, Ellâhu Teâlâ’nın semâvî kitâblar ve peygamberler lisânıyla va’dettiği Cennet’i her dâim Ellâh’tan duâ ve niyâz ile istemişler. Ellâhu Teâlâ da onların bu duâlarına cevâb verdiğini, bu niyâzlarını kabûl ettiğini müjdelemiştir. Nitekim Âl-i İmrân Sûresi’nde bu hakîkatten şöyle bahsedilir:

رَبَّنَا وَاٰتِنَا مَا وَعَدْتَنَا عَلٰى رُسُلِكَ وَلَا تُخْزِنَا يَوْمَ الْقِيٰمَةِۜ اِنَّكَ لَا تُخْلِفُ الْم۪يعَادَ

“(Ey Rabbimiz! Peygamberlerine karşı) onların lisâniyle, vâsıtasıyla (bizlere) biz âciz kullarına lütfen (va'd ettiklerini) lütuf ve rahmetini, Cennet ve cemâlini (bizlere ihsân buyur. Ve bizleri kıyâmet gününde rezîl ve rüsvây etme. Şübhe yok ki Sen, va'd buyurduğundan dönmezsin.) Mü’min kullarına sevâb vereceğine, duâ ve niyâzda bulunanların istirhâmlarını kabûl buyuracağına, onlara Cennet’i vereceğine dâir olan va’dinde, müjdende hâşâ cayma söz konusu olamaz. Artık biz kullarını da îmân ve itâat dâiresinde sâbit kıl, bu duâ ve niyâzımızı kabûl buyur.”[1]

فَاسْتَجَابَ لَهُمْ رَبُّهُمْ اَنّ۪ي لَٓا اُض۪يعُ عَمَلَ عَامِلٍ مِنْكُمْ مِنْ ذَكَرٍ اَوْ اُنْثٰىۚ

“Bunun üzerine Rableri, onların duâlarını kabûl buyurdu ve dedi ki: Ben, erkek olsun, kadın olsun sizden amel eden hiçbir kimsenin amelini boşa çıkarmayacağım.”[2][3]

 


[1] Âl-i İmrân,3: 194

[2] Âl-i İmrân,3: 195

[3] Semendel Yayınlarından “Dâr-ı Saâdet Cennet” adlı eserden alınmıştır.

 

Bu yazi 2081 defa gösterilmiştir.

Yorum yapabilirsiniz :

İsim
Eposta ( Sitede görünmeyecek )
Yorum
Doğrulama Kodu
Gönder

Yorumlar :

Henüz yorum yapılmamış.

Muhammed Doğan'ın (Molla Muhammed el-Mûşî el-Kersî) beyanatları Nurmend.com sitesinden başka bir platformda yayınlanmamaktadır. © 2014-2023 | Her hakkı saklıdır. Kaynak gösterilmeden kullanılamaz. Nurmend - Şerhmend
0.207 sn. deSen
↑ Yukarı