tel tel tel
Kur'an-ı Kerim'den
(Onları bırak; yesinler, eğlensinler ve boş ümit onları oyalaya dursun. Yakında bilecekler.) Dünya ve ahirette başlarına ne gibi felâketlerin geleceğini anlayacaklar; küfür ve isyanlarının dehşetli âkibetine kavuşacaklardır.
(Hicr, 15/3)
Hadîs-i Şeriflerden
Akşam ve sabah İhlas, Nas ve Felak surelerini üçer sefer oku. Bunlar, her türlü fenalık ve gelebilecek zararlara karşı sana kafi gelir.
(Ebu Davud, Edeb, 101)
Dualardan
Ya İlâhî! Tekmil işlerimizin sonunu hayr eyle. Dünyada zelîl olmaktan, ahirette azabtan koru. Ey yardımı bol olan Rabbimiz! Senin yardımın ziyade âli ve boldur. Her türlü noksanlardan berisin.
(Hacı Hulusi Bey)
Vecîze
İhtiyaç san'ata ve merak ilme ve sıkıntı vesait-i sefahete hocalık edip talime başlarlar.
Sünuhat

KUR’ÂN’DA EHL-İ CENNET’İN BA’ZI VASIFLARI (1)

02.10.2020

#CumaDersi

 

Ehl-i Cennet, peygamberler vâsıtasıyla kendilerine teblîğ edilen İlâhî vahyi kalben tasdîk, dil ile ikrâr ederler.Onlar ki; gayba, semâvî kitâblara, âhiret gününe inanırlar. Ellâh’a ve resûllerine îmân ederler. Îmân husûsunda Ellâh ile resûlleri arasında veya resûller arasında tefrîk yapmazlar. Peygamberlerin tümüne birden inanırlar. Ellâh ve Resûlü’ne itâat ederler. Peygamberlere ta’zîmde bulunur; onlara yardım ederler. Tevrât ve İncîl’de ismini yazılı buldukları Ümmî Peygamber’e (asm) îmân ederler; O’na tâbi’ olurlar; kendisine ta’zîmde bulunurlar; O’na yardım ederler ve O’na indirilen Kur’ân’a tâbi’ olup ahkâmıyla amel ederler. Ellâh’ın tekvînî ve teklîfî âyetlerine îmân ederler. Rab’lerinden bir hak olarak Hazret-i Muhammed (asm)’a indirilen Kur’ân’a inanırlar. Kitâb’a (Kur’an’a) temessük ederler. Îmân edip îmânlarını takviye ve muhâfaza için sâlih amel işlerler. Yani, emir dâiresinde hareket ederler.

Onlar, Müslümân’dır. Onlar, Ellâh’ın dostlarıdır. Ellâh’a yönelirler. Hukûkullâh ve hukûku’l-ibâdı görüp gözetirler. Onlar, muhles (Ellâh tarafından seçilen) kullardır. Onlar, muslihlerdir. Yani yeryüzünü, ahkâm-ı İlâhiyye’nin icrâ ve tatbîkiyle ıslâh edicilerdir. Onlar, namazı ikâme ederler. Yani, beş vakit namazı; vaktin evvelinde, ta’dîl-i erkâna riâyet ederek, cemâatle, huşû’ içinde ve devâmlı olarak kılarlar. Zekâtlarını verirler. Kendilerine verilen rızıktan infâk ederler. Darlıkta ve bollukta, gece ve gündüz, gizli ve âşikâr olarak mallarını Ellâh yolunda harcarlar. İhsân ehlidirler. Yani, Ellâh’ı görür gibi ihlâs ve samîmiyyetle ibâdet ederler. Bir iş yaptıklarında onu, en güzel şekliyle yaparlar. Halka iyilikte bulunurlar.

Onlar, Ellâh yolunda i’lâ-yı kelimetullâh için küffârla savaşırlar. Maddeten ve ma’nen cihâd ederler. İbâdete, meâsiye ve mesâibe karşı sabrederler. Takvâ dâiresinde bulunurlar. Yani; şirk, küfür ve nifâkı terkederler. Büyük günâhları işlemez; küçük günâhlarda ısrâr etmezler. Mâsivâyı terkederler. Cezâ gününü tasdîk ederler. Şerri her tarafı kuşatmış olan bir günden, âhiret gününden korkarlar. Cehennem’den mahfûz kalmak, Cennet’e girmek ve günâhlardan temizlenmek için duâ ederler.

Onlar; iyiliği emreder, kötülükten alıkoyarlar. Zulme ve haksızlığa uğradıklarında, birbirleriyle yardımlaşırlar. Sâdıktırlar, sıdkı (doğruluğu) kendilerine şiâr edinirler. Ellâh’ın emirlerine boyun eğer; O’na ibâdet ve itâat ederler. Seher vaktinde istiğfâr ederler. Öfkelerine hâkim olurlar. İnsânların hata ve kusûrlarını bağışlarlar. Kötülüğü, iyilikle def’ederler. Bir günâh işledikleri veya nefislerine zulmettikleri zamân, Ellâh’ı hatırlayarak hemen günâhlarının bağışlanmasını dilerler. Günâhlarda ısrâr etmezler. En büyük rütbelerden biri olan şehâdet rütbesini kazanmaya çalışırlar. Ellâh’ın rızâsını celbedecek amellere tâbi’ olurlar. En zor şartlarda bile Ellâh ve Resûlü’nün da’vetine icâbet ederler. Yalnız Ellâh’a tevekkül eder; O’nu Vekîl ittihâz ederler.

Onlar, dinlerini yaşamak için memleketlerinden hicret ederler. Onlar, muhâcirleri barındırır, onlara yardım ederler. Şiddetli açlık günlerinde, yakınlığı olan bir yetîmi veya yerde sürünen bir yoksulu doyururlar. Düşmânları tarafından kendi memleketlerinden çıkarıldıklarında, rızâ-yı İlâhî için sabrederler. Ellâh yolunda ezâ ve cefâya ma’rûz kalırlar.

Onlar, Ellâh anıldığı zamân, kalbleri korkarak ürperir. Onlara Ellâh’ın âyetleri okunduğu zamân; okunan o âyetler, onların îmânını ziyâdeleştirir. Onlar, “Rabbimiz, Ellâh’tır.” deyip sonra istikâmet üzere bulunurlar. Büyük günâhlardan ve fuhşiyyâttan sakınırlar. Öfkelendikleri zamân intikâm almaz; kusûrları bağışlarlar. İşleri, aralarında hep istişâreyledir. Tevbe ederler. İbâdet ederler. Hamd ederler. Duâ ederler. Oruç tutarlar. Rükû’ ve secde ederler. Geceleyin namaz kılmak için, yataklarından uzaklaşırlar. Rab’lerinin azabından korkarak, rahmetinden ümîdvâr olarak duâ ederler.

Onlar, ufak tefek kusûrlar dışında büyük günâhlardan ve fuhşiyyâttan uzak duran kimselerdir. Hudûdullâhı muhâfaza eder; Ellâh’ın koyduğu sınırlara riâyet ederler. Ahde vefâ gösterir, verdikleri sözü bozmazlar. Ellâh’ın gözetilmesini emrettiği hakları gözetirler. Rab’lerinden korkarlar. Hesâbın zor ve çetin olmasından korkarlar.[1]

 


[1] Semendel Yayınlarından “Dâr-ı Saâdet Cennet” adlı eserden alınmıştır.

 

Bu yazi 2000 defa gösterilmiştir.

Yorum yapabilirsiniz :

İsim
Eposta ( Sitede görünmeyecek )
Yorum
Doğrulama Kodu
Gönder

Yorumlar :

Henüz yorum yapılmamış.

Muhammed Doğan'ın (Molla Muhammed el-Mûşî el-Kersî) beyanatları Nurmend.com sitesinden başka bir platformda yayınlanmamaktadır. © 2014-2023 | Her hakkı saklıdır. Kaynak gösterilmeden kullanılamaz. Nurmend - Şerhmend
0.221 sn. deSen
↑ Yukarı