#CumaDersi
1. Îmânda şübhe olmamalıdır. Zîrâ, îmân, şek ve şübhe kabûl etmez. Şübhe ile îmân bir arada bulunmaz. O hâlde, inanılması gereken şeylerin tamâmına şeksiz, şübhesiz ve kesin olarak îmân edilmesi gerekir.[1]
2. Erkân-ı îmâniyyenin hepsine birden îmân etmek zarûrîdir. Zîrâ, îmân edilecek şeylerin bir kısmına inanıp bir kısmına inanmayanın îmânı geçerli değildir. Îmân, bütünlük ister ve îmân esâslarının hepsine birden inanmayı gerektirir.[2]
3. Îmân, ye’s hâlinde olmamalıdır. Hayâttan ümîdi kesilip, ölümle karşı karşıya gelmeden ve İlâhî azâbla karşılaşmadan önce îmân edilmesi gerekir. Zîrâ, ye’s hâlindeki bir îmân, insâna fayda sağlamaz.[3]
4. Îmâna şirk karıştırılmamalıdır. Elláh katında mü’min olabilmek için, insânın tevhîd üzere bulunması gerekir. Îmânına şirk karıştıran kimsenin îmânı sahîh değildir ve böyle bir kimse, hidâyete ermiş sayılmaz.[4]
5. Îmân esâsları kalb ile tasdîk edilmelidir. Zîrâ, îmânın mahalli kalbdir. Bu sebeble, îmânın sahîh olabilmesi için bir insânın sâdece dili ile îmân ettiğini söylemesi yeterli değildir; kalb ile tasdîk etmesi de gerekir.[5]
6. Îmân eden kimse, dînden olduğu kesinlikle bilinen bir hükmü inkâr veyâ tekzîb etmemelidir. Meselâ; bir kimse, dînin bütün hükümlerine îmân ettiği hâlde, hırsızın elinin kesilmesi veyâ kısasa kısas gibi hükümlerden birini inkâr veyâ tekzîb ederse, mü’min sayılmaz. Çünkü, bu adam, hakíkatte Elláh’ı, Kur’ân’ı ve Hazret-i Muhammed (asm)’ı inkâr ve tekzîb etmiş olur.
7. Îmân eden kimse, ahkâm-ı İlâhiyyenin icrâ ve tatbîkıne tarafdâr olmalıdır. O hâlde, bir kimse ahkâm-ı İlâhiyyeyi tasdîk ettiği hâlde, o ahkâmın icrâ ve tatbîkıne tarafdâr olmazsa îmânı sahîh değildir.
8. Ahkâm-ı İlâhiyyenin belli bir zamânla mukayyed olmadığına, o ahkâmın bütün zamânlara hükmettiğine inanmak da îmânın sıhhatinin şartları arasında yer alır. O hâlde, bir kimse ahkâm-ı İlâhiyyeyi belli bir zamâna hasredip o ahkâmın kıyâmete kadar devâm edeceğine inanmazsa, kâfir olur. Meselâ, bir kimse Kur’âna îmân ettiğini söylediği hâlde, Kur’ân’ın muhkem ahkâmından olan “cihâd, tesettür ve Yahûdî ve Hıristiyanlarla ilgili âyetlerin” Kur’ân’ın nâzil olduğu devre áid olduğuna; bu asırda ise bu hükümlere ihtiyâc kalmadığına inanırsa; o kimsenin îmânı sahîh değildir. Zira, ahkâm-ı İlâhiyye zamânla mukayyed değildir. Ezelden gelmiş, ebede gidecektir.
9. Yine bir kimsenin îmânının sahîh olabilmesi için dînin bütün hükümlerini beğenerek kabûl edip hiçbir hükm-i İlâhîyi küçümsememelidir. Ahkâm-ı İlâhiyyeden yüz çevirmemeli, dînî hükümleri alay konusu yapmamalı ve İlâhî emir ve yasakların hepsinin hak ve güzel olduğunu kabûl etmelidir. Bir insân, îmân ettiğini söylediği hâlde Elláh ve Resûlünün hükümlerinden yüz çevirir, o hükümleri kabûl etmez, beğenmezse, îmân etmiş sayılmaz.[6]
10. Mü’min, Elláh’ın azâbından emîn olmamalı ve rahmet-i İlâhiyyeden ümîdini kesmemelidir. Ya‘nî, mü’min, havf ve recâ arasında yaşamalıdır.[7]
(Semendel Yayınlarından Rumûzu’l-Kur’an 2 adlı eserden alınmıştır.)
[1] Hucurât,49:15.
[2] Bu konu hakkında Bakara, 2:85, 136, 137, 285; Âl-i Imrân, 3:84; Nisâ, 4:150-153, 136,137; En‘ám, 6:159; Hicr, 15:91-94; Rûm, 30:31-32 âyet-i kerîmelerine mürâcaat edilebilir.
[3] Bu konu hakkında Nisâ, 4:17-18; En‘ám, 6:158; Yûnus, 10:90-92 Mü’min, 40:84-85.âyet-i kerîmelerine mürâcaat edilebilir.
[4] Bu konu hakkında En‘ám, 6:82; Yûnus, 10:105 ve Yûsuf, 12:106. âyet-i kerîmelerine mürâcaat edilebilir.
[5] Bu konu hakkında Bakara, 2:8; Mücâdele, 58:22; Nahl, 16:106 ve Mâide, 5:41. âyet-i kerîmelerine mürâcaat edilebilir.
[6] Bu konu hakkında Nisâ, 4:59, 65. Nûr, 24:47-52.âyet-i kerîmelerine mürâcaat edilebilir.
[7] Bu konu hakkında A‘râf, 7:99. Yûsuf, 12:87. âyet-i kerîmelerine mürâcaat edilebilir.
İsim | |
Eposta ( Sitede görünmeyecek ) | |
Yorum | |
Doğrulama Kodu | |
Gönder |