#CumaDersi
İnsanın en evvel zarûrî ihtiyâcı; bir ev, bir meskene sâhib olmasıdır. Çünkü insân, barınmak için bir meskene muhtâctır. Peki, bu meskenin en güzeli hangisidir? Etrâf-ı erbaası, bağ ve bahçelerle; yeşilliklerle çevrili olanıdır. Bir evin var; fakat etrâfı, kupkuru ise; etrâfında ağaç, yeşillik yoksa o ev neye yarar? Yani, insânı en çok mes’ûd eden, meskeninin, bağ, bahçe ve hazrâvâtlar içinde bulunmasıdır. İşte her insânın arzû ettiği şey, böyle bir eve, bir araziye ve bahçeye sâhib olmaktır. Yoksa sadece tek bir ev, insânı tam mutlu etmez.
Evet, insânın en fazla ihtiyâcı, evvelâ bir mekâna sâhib olmaktır. Görmüyor musun? Bütün dünyâ, arazi için çarpışıyor. Burada mekândan maksad; sadece bir tek ev, bir binâ değildir. Belki gâyet geniş bağ ve bahçelere, araziye sâhib ve mâlik olan bir ev, bir sarâydır. Belki maksad; mülkiyyettir, saltanattır.
Evet, Cennet’te, her mü’mine, âyât-ı beyyinâtın ifâdesiyle, sarâhatiyle sâbittir ki; içinde her türlü ağaçların, yeşilliklerin, çeşmelerin ve nehirlerin bulunduğu, semâvât ve Arz büyüklüğünde geniş bir memleket, bir mülk-ü sermedî, bir Cennet-i bâkiye verilecektir. Herkesin kendi husûsî Cenneti, bir saltanat, bir geniş memlekettir. O mü’min, oranın sultânıdır, hâkimidir. İşte;
وَسَارِعُٓوا اِلٰى مَغْفِرَةٍ مِنْ رَبِّكُمْ وَجَنَّةٍ عَرْضُهَا السَّمٰوَاتُ وَالْاَرْضُ اُعِدَّتْ لِلْمُتَّق۪ينَ
Yani, “(Rabbinizin mağfiretine, bağışlamasına ve takvâ sâhibleri için hazırlanmış olup genişliği, gökler ve yer kadar olan Cennet’e koşun!) O’na hazırlanın.”[1] âyet-i kerîmesi, Cennet’in yerler ve gökler kadar geniş olduğuna sarâhaten delâlet etmektedir. İşte böyle geniş bir memlekette ehl-i Cennet’ten her birine altlarından nehirler akan, bağ ve bahçelerle müzeyyen pek çok köşk ve sarâylar verileceğini Cenâb-ı Hak, Kelâm’ında şöyle müjde vermektedir.
فَاَمَّا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ فَهُمْ ف۪ي رَوْضَةٍ يُحْبَرُونَ
“(O kimseler ki, îmân etmişler ve sâlih amellerde bulunmuşlardır. Artık onlar,) o hâlis mü’minler, âhiret âleminde (bir bahçede) gülleri, çiçekleri, ağaçları, meyveleri, suları bol, yemyeşil bir Cennet’te (sevinç içinde kalırlar.) Pek büyük ni’metlere ve İlâhî lütuflara mazhar olmaları sebebiyle cismânî ve rûhânî bir saâdet içinde ebedî olarak o Cennetlerde sâkin olurlar.”[2]
“O meskenler, öyle acîb, garîb, hârika ve güzeldirler ki; ağaçlarının, yeşilliklerinin aralarından, bağ ve bahçelerinden, kâsırlarının, sarâylarının altlarından çok nehirler geçer ve kesretle akıp gider. Yani memleketlerinin, bağ ve bahçelerinin her tarafından nehirler akıp cereyân eder.”
Evet, meskenin en latîfi, en câzibedârı, nebâtâtı arasında suların cereyân etmesidir. Evet, meskenin en güzeli, en câzibedâr şekli; bağ ve bahçelerle muhât ve etrâf-ı erbaası, türlü türlü gül ve çiçekler ile müzeyyen ve bağ ve bahçelerin içinde ve sarâyların altında sular, nehirler akan kasrlar, sarâylar ve köşklerdir.
Evet, cismânî saâdetin ve lezzetin temeli olan bir meskenin, bir evin, bir sarâyın en güzeli; elbette insânı, en çok mes’ûd edip ferâhlandıran ve onun hissiyâtına ve rûhuna en çok hitâb edip onu neş’elendiren, dinlendiren; o meskenin, bağ ve bahçeleri ve ağaçları arasından, suların akıp gittiği meskenlerdir.
İşte Kur’ân-ı Hakîm, تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ yani, “O bağ ve bahçelerin altlarından, aralarından nehirler, akar; cereyân eder.”[3] cümlesini sık sık tekrârlamakla bu saâdeti müjde vermektedir.[4]
[1] Âl-i İmrân, 3:133. Hadîd, 57:21. âyet-i kerîmesi de aynı ma’nayı ifâde etmektedir.
[2] Rûm, 30:15.
[3] Bakara, 2:25.
[4] Semendel Yayınlarından “Dâr-ı Saâdet Cennet” adlı eserden alınmıştır.
İsim | |
Eposta ( Sitede görünmeyecek ) | |
Yorum | |
Doğrulama Kodu | |
Gönder |