#CumaDersi
Cumhûr-u ulemâ, Cennet’in, Cennet ni’metlerinin ve o ni’metlerden istifâde eden ehl-i Cennet’in ebedî olduğunu beyân etmişlerdir. Zîrâ hem Kur’ân’ın açık ifâdeleri hem de sahîh hadîsler, bu yüksek hakîkati haber vermektedir.
Cenâb-ı Hak, fazl u kereminden hem Cennet’e hem içindeki bütün ni’metlere hem de ehl-i Cennet’e ebediyyet ve bekâ verir. Onun için Kur’ân-ı Azîmüşşân, Cennet’teki ni’metleri ta’dâd ederken; en son müjde olarak Cennet’in, içindeki ni’metlerin ve Cennet ehlinin ebedî, bâkî ve dâimî olduğunu zikreder.
Evet, ni’meti, hakîkî ni’met eden; lezzetleri, tam tekmîl eden; ancak devâm ve hulûddur. Yani ebedî, dâimî, müstemir olmasıdır. Cennet ni’metlerinin fevkınde bir ni’met de o ni’metlerin ebedî ve dâimî olmasıdır.
İşte Kur’ân-ı Hakîm, bu büyük ni’meti ihtâr sadedinde Cennet ni’metlerini ta’dad ettikten sonra sık sık خَالِد۪ينَ ف۪يهَٓا اَبَدًا Yani “ehl-i Cennet, Cennet’de ebedî ve dâimî oldukları hâlde, Cennet ni’metlerinden istifâde ederler, zevk u safâ içinde kalırlar.” veya وَهُمْ ف۪يهَا خَالِدُونَ Yani, “(Onlar, orada) Cennet’te (ebediyyen kalıcıdırlar.)” cümlelerini zikreder. Bununla en büyük bir müjdeyi haber verir.
Evet, insân, bir ni’mete kavuştuğu veya bir lezzete mazhar olduğu zamân, en evvel zihnine gelen, fikrini meşgûl eden şey, “Acabâ bu ni’met ve lezzet dâimî midir, devâm edecek midir? Yoksa zevâl ve fenâ ile bozulacak; devâm etmeyecek midir?” düşüncesidir. Ni’metin devâmını hayâl etmedikçe, o insânın tam lezzet alması mümkün değildir. Binâenaleyh, Kur’ân-ı Kerîm, وَهُمْ ف۪يهَا خَالِدُونَ cümlesi ile Cennet’in ebediyyetini ve ehl-i Cennet’in ezvâc, akrabâ ve ahbâblarıyla berâber orada dâimî ve ebedî olarak kalıp Cennet’in lezâiz ve ni’metleriyle mütelezziz ve mütena’im olacaklarını müjdelemekle ni’metin tekmîline işâret etmiştir. Zîrâ ni’metin tam ve kâmil bir ni’met olması, ancak devâmlı olmasına bağlıdır.
Hem فَلَهُمْ اَجْرٌ غَيْرُ مَمْنُونٍ Yani, “Îmân edip amel-i sâlih işleyenler için Cennet’te, hiç kesintiye uğramadan dâimî olan ecr u mesûbât, ni’met ve lezzet vardır.”[1] gibi çok âyetlerle de bu hakîkat, müjdelenmiştir.
Hülâsa: Kur’ân’da sıkça tekrâr edilen وَهُمْ ف۪يهَا خَالِدُونَ cümle-i kudsiyyesi ifâde ediyor ki; hem Cennet’in kendisi ebedîdir. Hem ehl-i Cennet, ebedîdir Hem onların akrabâ ve taallukâtı, ezvâc ve hûrîleri ebedîdirler. Hem Cennet’in bütün bağ ve bahçeleri, köşk ve sarâyları, nehir ve çeşmeleri, çarşı ve pazarları, binekleri ebedîdir. Hem Cennet ehline orada ikrâm edilen bütün ni’metler ve o ni’metlerden alınan lezâiz ebedîdir. Hem ehl-i Cennet’in o ni’metlerden istifâdeleri de ebedî ve dâimîdir. Cennet, ebedî olmazsa, içindekiler de ebedî olmaz. Zâten Cennet’i, Cennet eden, devâm ve hulûddur; içindekiler, ebedî olmazsa; Cennet’in bir ma’nası olmaz.[2]
[1] Tîn, 95:6.
[2] Semendel Yayınlarından “Dâr-ı Saâdet Cennet” adlı eserden alınmıştır.
İsim | |
Eposta ( Sitede görünmeyecek ) | |
Yorum | |
Doğrulama Kodu | |
Gönder |