#CumaDersi
İnsânın yaradılış gâyesi, Cenâb-ı Hakk’ın rızâsına nâil olup Cennet’te ebedî bir sûrette mes’ûd olmaktır. Kur’ân’ın asıl hedefi de Cenâb-ı Hakk’ın rızâsını kazanan insânları Cennet’e götürmektir. Bunun için Kur’ân lisânıyla umûm nev’-i beşer, “Dâru’s-Selâm” olan Cennet’e da’vet edilir. Şöyle ki:
وَاللّٰهُ يَدْعُٓوا اِلٰى دَارِ السَّلَامِۜ وَيَهْد۪ي مَنْ يَشَٓاءُ اِلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍ
“Ey insânlar! Bu fânî dünyâya bedel, (Ellâhu Teâlâ,) sizleri, (selâmet mahalline) Cennet âlemine, nice ebedî ni’metlere sâhib olan ve içinde bulunacak zâtlar ile meleklerin birbirine selâm vererek rahmet okuyacakları ebedî ikâmetgâha (davet ediyor.) İçinde hastalık, belâ, musîbet, ihtiyârlık, yorgunluk, ayıb, kusûr, elem, keder, ölüm; kısaca insânı mahzûn edecek ve korkutacak hiçbir hâlin bulunmadığı bir saâdet mahalline sizleri da’vet ediyor. Öyle bir saâdete kavuşmaya vesîle olacak vazîfeleri, îmân ve ubûdiyeti sizlere emrediyor. (Ve) o hikmet sâhibi Zât, (dilediğini) kullarından hidâyete kavuşma kâbiliyyetine sâhib bulunan ve bunu irâde eden her bir ferdi, (sırât-ı müstakîme) doğru yola (hidâyet buyurur) ki, o yol da İslâm Dini’nden ibârettir. Öyleyse ebedî bir ni’mete, bâkî bir selâmete, dâimî bir saâdete nâil olmak isteyen her insân, bu İlâhî Din’e sarılmalıdır.” [1]
Gelecek âyet-i kerîmede ise sırât-ı müstakîm ehline Dâru’s-Selâm olan Cennet va’dedilmektedir:
لَهُمْ دَارُ السَّلَامِ عِنْدَ رَبِّهِمْ وَهُوَ وَلِيُّهُمْ بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ
“(Onlar için,) Ellâhu Teâlâ’nın âyetlerini güzelce tefekkür edip öğüt alanlar ve istikâmet üzere bulunanlar için, (Rab’lerinin yanında) mânevî huzurunda, dâr-ı bekâda (selâmet mahalli) içinde hastalık, belâ, musîbet, ihtiyârlık, yorgunluk, ayıb, kusûr, elem, keder, ölüm, kısaca insânı mahzûn edecek ve korkutacak hiçbir hâl bulunmaz bir saâdet mahalli (vardır. Ve Ellâhu Teâlâ, yaptıkları amelleri sebebiyle onların dostudur.)”[2]
Dâru’s-Selâm, “Cenâb-ı Hakk’ın mü’min evliyâsı (müttakî ve sâlih kulları) için hazırladığı Cennet’tir. Bu memleketin bu ismi alması, gâyet lâyık ve muvâfıktır. Çünkü hakîkî selâmet, oradadır. Dâru’s-Selâm olan o âlemde fenâ değil, bekâ vardır; fakîrlik değil, zengînlik vardır; zillet değil, izzet ve şeref vardır; hastalık değil, sıhhat ve âfiyet vardır. Orada keder, hüzün, âfât, nekâis ve mekârihin cümlesinden emniyet ve selâmet vardır. Husûsan ölüm ve ihtiyârlıktan selâmetin olduğu bir âlemdir. Bu memleketin teşrîf ve ta’zîminden dolayı “dâr” lafzı, Ellâh’ın isimlerinden bir isim olan “Selâm” ismine izâfe edilmiştir.”[3]
Hülâsa: Cenâb-ı Feyyâz-ı Mutlak olan Rabb-i Kerîm’imiz, emn u emân ve saâdet diyârı olan Darü’s-selâm’ı ehl-i îmân için hazırlamış ve böyle bir Cennet’i onlara va’detmiştir. Orada ne korku, ne mahzûniyet, ne hastalık, ne ihtiyârlık, ne ölüm, ne derd-i maîşetle meşgûl olmak, ne yorgunluk, ne ikrâm edilen rızkın bozulup çürümesi vardır. Kısaca Cennet, selâmet diyârıdır. Ehl-i Cennet’e ne rahatsız edici, ne de mahzûn edici bir hâl ve sebeb ârız olur.[4]
[1] Yunus,10: 25.
[2] En’am, 6:127.
[3] Câmiu’l-Beyân, 5/7/32, 7/11/103; Hâdiyu’l-Ervâh ilâ Bilâdi’l-Efrâh, 128; Tefsîru’l-Kur’ân li-İbn-i Kesîr, 4/197; Tâcu’l-Arûs, 8/342.
[4] Semendel Yayınlarından “Dâr-ı Saâdet Cennet” adlı eserden alınmıştır.
İsim | |
Eposta ( Sitede görünmeyecek ) | |
Yorum | |
Doğrulama Kodu | |
Gönder |