#CumaDersi
Cenab-ı Hak, Kur’an-ı Kerîm’de şöyle fermân buyuruyor:
تَنْز۪يلَ الْعَز۪يزِ الرَّح۪يمِ
“Bu Kur’ân, Azîz-i Rahîm’den pey-der-pey inzâl olunmuştur.” Ya‘nî: Kur’ân’la muáraza eden ehl-i küfür ve isyânı dünyâ ve âhirette cezâlandıran, Kur’ân’a îmân ve itáat eden ehl-i îmân ve táati de dünyâ ve âhirette mükâfâtlandıran bir Azîz-i Rahîm tarafından indirilmiştir.
Cenâb-ı Hak, Kur’ân-ı Hakîm’i, yerine, zamânına ve ihtiyâca göre yirmi üç sene zarfında pey-der-pey indirmiştir. Bu kitâbın indirilişi, Azîz ve Rahîm olan Elláh’tandır. Bu Kur’ân, Elláh’ın kelâmıdır. Böyle bir kitâbın benzerini getirmeye kimse güç yetiremez. Bu kitâbı Peygamberine indiren, bu kitâbla Peygamberini ve O’nun şahsında bizleri şereflendiren Elláh’tır.
Kureyş müşrikleri, Hazret-i Peygamber (asm)’a hıtáben: “Ey Muhammed! Bu kitâb Elláh’tan değil, sendendir. Bunu sen uyduruyor ve Elláh’a izâfe etmeye çalışıyorsun”[1] diye i‘tirâz ediyorlardı. İşte kâfirlerin bu i‘tirâzlarına cevâb bâbında, تَنْز۪يلَ الْعَز۪يزِ الرَّح۪يمِ âyet-i kerîmesiyle Cenâb-ı Hak, Kur’ân’ın kendi katından Peygambere indirildiğini, hâşâ Peygamberin sözü olmadığını beyân buyurdu. Muhátablarını bu husústa ilzâm ve iskát etmek için de tenzîlin, Azîz ve Rahîm isimlerinin tecellîsiyle olduğunu tasrîh buyurdu.
Evet, böyle bir Kitâb, ancak Azîz ve Rahîm olan bir Zât tarafından indirilebilir. Elláh Azîz’dir. Ya‘nî, mutlak güç ve kuvvet sáhibidir, izzet ve şeref sáhibidir. Göklerde ve yerde mutlak hâkimiyyet sáhibi O’dur. Bütün mevcûdât, O’nun mülkü, halkı ve ábîdidir. Hayâta hâkim olan tekvînî ve teklîfî kánûnları gönderen ve herkesin bu kánûnlara itáat etmesini emreden yalnız O’dur. Bu kitâb, hâşâ, herhangi bir insânın sözü değil, Elláh’ın kelâmıdır.
İşte bu Kitâb, Azîz olan bir Elláh’ın, azîz olan bir elçisinin (Cebrâil’in), yeryüzünün en azîzi olan bir Peygamber’e getirdiği azîz bir Kitâb’ıdır. Evet Kitâb’ı indiren de Azîz’dir; elçi de azîzdir; indirilen Kitâb da azîzdir; kendisine Kitâb indirilen Peygamber de azîzdir ve yeryüzünde bu Kitâb’a inanan ve bu Kitâb’ın izzet ve hikmetiyle şereflenen mü’minler de azîzdirler.[2] Evet, bu Kitâb’a îmân ve itáat edenler, yeryüzünde en büyük izzet ve şerefe sáhib olan insânlardır. Yeryüzünde izzet ve şeref, ancak bu Kitâb’la elde edilebilir. Bu Kitâb’a temessük edenler şereflidir, bu Kitâb’la amel edenler güçlüdür; bu Kitâb’ı okuyanlar, anlayanlar ve mûcibince amel edenler rahmet-i İlâhiyyeye mazhardırlar. Çünkü, bu Kitâb, Azîz ve Rahîm olan bir Zât’tan gelmiştir.
Eğer bizler, şu ânda yeryüzünde izzet ve şerefe nâil olmak, ilim ve hikmet sáhibi olmak, merhamet-i İlâhiyyeye nâil olmak istiyorsak; bu Kitâb’ı hayâtın her safhasında, ilmî, amelî ve edebî sâhalarda hâkim kılmak, bu Kitâb’a sımsıkı sarılmak mecbûriyyetindeyiz.
Hem bu Kitâb’ı indiren Rabbimiz, Rahîm’dir. Bu Kitâb, Rabbimizin Rahîm isminin tecellîsinden gelmiştir. Ya‘nî, Rabbimiz, bu Kitâb’ı bize rahmetinin en büyük bir hediyyesi olarak takdîm etmiştir. Yeryüzünde ne yapacağımızı, nasıl yaşayacağımızı bilmez bir vaz‘ıyyette iken, rahmet-i İlâhiyyenin muktezásı olarak inzâl buyurduğu bu Kitâb vâsıtasıyla, bize hukúkulláhı ve hukúku’l-ibâdı ta‘lîm buyurmuştur. Eğer Elláh (cc) bize merhamet buyurup da bu Kitâb’ı indirmeseydi, Kitâb’ı vâsıtasıyla bize yeryüzünde ne yapacağımızı, nasıl yaşayacağımızı bildirmeseydi; bizler karanlıklar içinde ne yapacağımızı bilmez bir vaz‘ıyyette kalacaktık.
Cenâb-ı Hak, nihâyetsiz rahmetiyle nev-ı beşeri halk etmiş, hayâtlarının devâm edebilmesi için maddî ihtiyâclarını yerine getirdiği gibi; ma‘nevî ihtiyâclarına cevâb vermek maksadıyla da onlara Kur’ân gibi bir fermân indirmiş, o fermân ile onları sırât-ı müstakíme irşâd buyurmuş ve o fermânı, nev-ı beşer için bir hayât nizámı olarak ta‘yîn etmiştir. Rableri kendilerine böyle bir rahmet kapısı açtığı, böyle bir hayât nizámı gönderdiği, kendilerini muhátab kabûl edip onlara muhtâc oldukları ahkâmı bildirdiği hâlde; maalesef insânlardan bir çoğu bu rahmet menbaına karşı lâ-kayd kalarak îmân ve ubûdiyyetten istinkâf ediyorlar. Dünyâda şirk ve inkârları sebebiyle o rahmet menbaından i‘râz edenler, elbette âhirette rahmet-i İlâhiyyeden mahrûm kalacaklardır.
Bu Kitâb, Azîz ve Rahîm olan Elláh tarafından indirilmiştir. Elláh (cc), Kitâb’ını ilm-i ezelîsinden Levh-i Mahfûz’a, oradan Beytü’l-İzze’ye, oradan da yirmi üç yıl süreyle Resûl-i Ekrem (asm)’a indirmiştir. Tâ ki, insânlar, bu Kitâb vâsıtasıyla sırât-ı müstakími bulsunlar; onunla hayâtlarını tanzím etsinler; ona temessük ederek zulümâttan nûra çıksınlar; ona ittibâ‘ edip şirk ve cehâlet bataklığından kurtulsunlar. Mâdem Rabbimiz, böyle bir Kitâb’ı inzâl buyurmakla bize hadsiz rahmette bulunmuştur. Elbette, bu Kitâb’a îmân edip ilmî, amelî ve edebî sâhalarda ihlâs ile temessük edenler, dünyâ ve âhirette rahmet-i İlâhiyyeye nâil olacaklardır.[3]
Kur’an’da geçen cümle ahkâm, netîce i‘tibâriyle Azîz ve Rahîm isimlerine dayanır. Azîz ismi, ehl-i küfrün mağlûbiyyetine; Rahîm ismi ise, ehl-i îmânın gálibiyyetine işâret eder. Mekke Döneminde başta Resûl-i Ekrem (asm) olmak üzere bütün Müslümânlar, ehl-i şirke karşı maddeten mağlûb vaz‘ıyyetdeyken, büyük işkence ve istibdâd altındayken; bu âyet-i kerîme, Resûl-i Ekrem (sav) Efendimiz’e ve ashâbına işâreten şöyle bir müjde verir: “Ey Resûlüm! Sana karşı çıkanlar Azîz isminin tecellîsiyle mağlûb, seni kabûl edenler de Rahîm isminin tecellîsiyle gálib olacaklardır.” Bu hükm-ü İlâhî, kıyâmete kadar her ehl-i îmân hakkında cârîdir.[4]
[1] Yûnus, 10:38; Hûd, 11:13; Enbiyâ, 21:5; Secde, 32:3; Ahkáf, 46:8.
[2] Nisâ, 4:139; Yûnus, 10:65; Enbiyâ, 21:10; Fâtır, 35:10; Zuhruf, 43:44; Münâfikún, 63:8.
[3] A‘râf, 7:156-158; Tevbe, 9:71,72; Câsiye, 45:30.
[4] Semendel Yayınları’ndan Yâsîn Sûresi’nin Tefsîri I adlı eserden alınmıştır.
İsim | |
Eposta ( Sitede görünmeyecek ) | |
Yorum | |
Doğrulama Kodu | |
Gönder |