tel tel tel
Kur'an-ı Kerim'den
(O kimseler ki imân etmişler,) yani Hazret-i Muhammed (asm)’a indirilen vahy-i İlahinin tümünü birden kalben tasdik edip dil ile ikrar etmişler (ve imanlarına bir zulmü) herhangi bir şirki (bulaştırmamışlardır. İşte) asıl (korkudan) ebedî azaba düşme endişesinden (emin olmak, onlara) halis imâna sahip olan zatlara (aittir.) Onların istikballeri güven içindedir. (Ve hidâyete ermiş olanlar da onlardır.)
(En’am, 6/82)
Hadîs-i Şeriflerden
Karanlık gecelerde mescidlere yürüyerek giden kimseleri, kıyamet gününde tam bir nura kavuşacaklarını müjdeleyiniz.
(Ebu Davut,Salat 50, Tirmizi, Salat 116)
Dualardan
Ya İlâhî! Zalimlerin şerlerini üzerlerimizden kaldır. Mü’minlerin dualarına ortak et ve takdîr buyurduğun musibetlerden bizleri lütfunla esirge.
(Hacı Hulusi Bey)
Vecîze
Aç canavara karşı tahabbüb, merhametini değil, iştihasını açar. Hem de diş ve tırnağının kirasını da ister.
Mektûbat

KUVVET, HAKTADIR

30.06.2017

KUVVET, HAKTADIR

هُوَ الَّذ۪ٓي اَرْسَلَ رَسُولَهُ بِالْهُدٰى وَد۪ينِ الْحَقِّ لِيُظْهِرَهُ عَلَى الدّ۪ينِ كُلِّه۪ وَلَوْ كَرِهَ الْمُشْرِكُونَ۟

Aziz Kardeşlerim!

Okuduğum âyet-i kerîmede Yüce Mevlamız şöyle buyuruyor: “Müşrikler istemeseler de dinini bütün dinlere üstün kılmak için Peygamberini hidayet ve hak ile gönderen O'dur.” 

Evet, Cenab-ı Hak, bu âyet-i kerîme ile Habib-i Edîbine (asm) hitaben diyor ki: “Senin dinini, bütün dinlere ve devletlere galip edeceğim.” Ancak bu va’d-i İlahinin tahakkuk etmesi için, başta Resul-i Ekrem (asm) ve sahabe-i kiram olmak üzere Ümmet-i Muhammed (asm)’ı, pek çok eza ve cefaya, zulüm ve işkenceye, bela ve musibete maruz bıraktı. Neticede Din-i Mübin-i İslam’ı, bütün batıl ve muharref dinlere ve bütün devletlere galib getirdi. 

Bugün ise esbab noktasında zor gibi görünse bile, neticede Âlem-i İslam’ın bütün dünyaya hâkimiyeti muhakkaktır. Bu, hem va’d-i İlahi, hem de kudret-i İlahiye noktasında gayet kolay ve makuldur. Nasıl ki; asr-ı saadet Müslümanları ve ondan sonraki asırlarda gelen Müslümanlar, vazifelerini yapıp vazife-i İlahiyeye karışmadıkları ve İslamiyet’in inkişafı hususunda umutsuzluğa düşmedikleri için mansur ve muzaffer oldular. Bu asırda yaşayan  ehl-i iman dahi sabır ve takva dairesinde vazifelerini ifa edip vazife-i ilahiyeye karışmasalar ve İslamiyet’in inkişafı hususunda da umutsuzluğa düşmeseler, yine Allah (c.c), onları geçmişte olduğu gibi mansur ve muzaffer edecektir. İnşaallah. Tarih bunun şahididir.

Mesela; asr-ı saadetten sonraki asırlarda Alem-i İslam’ı ifsad eden Ye’cüc ve Me’cüc taifesi, yeryüzünde zuhur edip İslam’ın menbalarını kurutmaya çalışınca, ehl-i imanın büyük bir kısmı, böyle bir güce karşı sarsıntı geçirip umutsuzluğa kapıldılar. İslamiyet’in inkıraza uğradığına ve bir daha inkişaf edemeyeceğine inanıp mevcud hali hoş görerek o hale rıza gösterdiler. Güçlü ve galib olan zalim taifenin muvaffakiyeti, mazlum ehl-i imanın da bela ve musibete giriftar olması, ehl-i imanın bir kısmını, o zalim taifeyi haklı, ehl-i imanı da haksız görmek gibi bir vartaya düşürdü. “Güçlü ve galib olan haklıdır.” düstur-u zalimanesine binaen, o asırda yaşayan bir kısım ulema dahi, o tecavüzata karşı dayanamamıştır. Halbuki felsefenin bu düsturu, Kur’an-ı Azimuşşan’ın “Kuvvet, haktadır.” düstur-u adilanesine karşı ikame edilmiştir. 

İşte o zamanda yaşıyan ehl-i imandan bir taife-i kalile, “Kuvvet haktadır.” düsturunu esas alıp Kitab ve sünnet etrafında birleşerek, Cenab-ı Hakk’ın rızasını ve lütfunu celbettiler. Cenab-ı Hak da o taife-i kalileyi, ihlas ve samimiyetlerinden dolayı o zalimlere karşı galib eyledi. Bu asırda dahi aynı hal caridir ve bu halden kurtuluş çaresi de ehl-i imanın, kuvveti hakta aramasıdır. Öyle ise bu asırda yaşayan ehl-i iman, kuvveti hakta bilip hak olan Kitab ve Sünnet’e temessük etmekle ve hizmet-i imaniye ve Kur’aniyede doğrudan doğruya yalnız Cenab-ı Hakk'ın rızasını esas maksad yapmakla, ancak bu azim vartadan kurtulup nusret-i İlahiyeye mazhar olabilirler.
 

Kardeşlerim!

Din-i Mübin-i İslam’a hizmet eden her ferd-i mü’min, rızay-ı İlahiyi esas maksad yapmalı, riyaya girmemeli, maddi ve manevi menfaat karşılığında dininden taviz vermemeli, bid’alara tarafdar olmamalıdır. Bu asırda yaşayan ehl-i iman, hizmet-i imaniye ve Kur’aniyede bu esaslara riayet etmediği için, Cenab-ı Hak, ehl-i dalaleti, ehl-i imanın başına musallat etmiştir.  

İşte kader-i İlahi, ehl-i hak olan ehl-i imanı o galip şerir güçlere karşı çarpıştırmakla hikmet-i hafiyesini tezahür ettirir. Ehl-i hakkı, haksızlardan ayırır, çektikleri eza ve cefalara mükafat olarak dünyada onları mansur ve muzaffer eder, Din-i Hak olan İslamiyet’i bütün cihana hakim eder, ahirette ise cennet ve cemalullah ile  onları ebedi mes’ud eder. 

(Semendel Yayınlarından Yirmi Dördüncü Mektub Şerhi)

Bu yazi 2416 defa gösterilmiştir.

Yorum yapabilirsiniz :

İsim
Eposta ( Sitede görünmeyecek )
Yorum
Doğrulama Kodu
Gönder

Yorumlar :

Henüz yorum yapılmamış.

Muhammed Doğan'ın (Molla Muhammed el-Mûşî el-Kersî) beyanatları Nurmend.com sitesinden başka bir platformda yayınlanmamaktadır. © 2014-2023 | Her hakkı saklıdır. Kaynak gösterilmeden kullanılamaz. Nurmend - Şerhmend
0.247 sn. deSen
↑ Yukarı