tel tel tel
Kur'an-ı Kerim'den
Rabbinizden mağfiret dileyin; sonra günahlardan tevbe edip O’na sığının! Gerçekten benim Rabbim, çok merhametlidir ve kusurunu derkedip dergahına iltica edenleri sevendir.
(Hud, 11/90)
Hadîs-i Şeriflerden
Sizden birinizin sırtında odun toplaması, dilenmesinden daha hayırlıdır. Dilenip istediği kimse ya verir veya vermez.
(Buhari, Zekat 50, Müslim, Zekat 106)
Dualardan
Yaşasın sıdk! Ölsün ye's! Muhabbet devam etsin! Şûrâ kuvvet bulsun! Bütün levm ve itab ve nefret, heva hevese tâbi olanlara olsun; selâm ve selâmet, hüdaya tâbi olanların üstüne olsun! Âmin.
(Tarihçe-i Hayat)
Vecîze
Netice-i hilkat-i âlemin en mühimmi, şükürdür. Çünki kâinata dikkat edilse görünüyor ki: Kâinatın teşkilâtı şükrü intac edecek bir surette herbir şey, bir derece şükre bakıyor ve ona müteveccih oluyor.
Mektûbat
İBADETLER, MÎLÂDÎ TAKVÎME GÖRE DEĞİL, KAMERÎ TAKVÎME GÖRE YAPILIR

İBADETLER, MÎLÂDÎ TAKVÎME GÖRE DEĞİL, KAMERÎ TAKVÎME GÖRE YAPILIR

17.04.2017

       Bütün peygamberlerin şeriatlerinde Kamerî Takvim esastır, ahkâm-ı İlahiye ona göre tanzim edilmiş ve ibadetler, o hesaba göre eda edilmiştir.

       Cenab-ı Hak, Tevbe Suresi’nin 36. âyet-i kerîmesinde, Kamerî Takvim’den bahsetmekte, Levh-i Mahfuz’da kamerî senenin on iki ay olarak takdîr edildiğini, semavat ve Arz’ın hilkatinden itibaren de bu hükm-ü İlahînin tahakkuk ettiğini, yani öyle icra edildiğini, bütün peygamberlerin şeriatlarında ef’al-i ihtiyariye-i insaniyeye terettüb eden ahkâmın bu aylara göre vaz’ edildiğini, bu on iki aydan dördünün haram aylar diye tesbît edildiğini, bu aylara hürmet edilmesi gerektiğini, riâyet etmeyenlerin manevî mes’ûliyet altına girdiğini beyan buyurmaktadır. Şöyle ki:

اِنَّ عِدَّةَ الشُّهُورِ عِنْدَ اللّٰهِ اثْنَا عَشَرَ شَهْرًا ف۪ي كِتَابِ اللّٰهِ يَوْمَ خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ مِنْهَٓا اَرْبَعَةٌ حُرُمٌۜ

 ذٰلِكَ الدّ۪ينُ الْقَيِّمُ فَلَا تَظْلِمُوا ف۪يهِنَّ اَنْفُسَكُمْ

       “(Muhakkak ki ayların sayısı, Ellahu Teâlâ’nın katında) O’nun mukaddes hükmünce, (Cenâb-ı Hakk’ın kitabında) Levh-i Mahfuz’unda (gökleri ve yeri yarattığı günden beri on ikidir.) On iki aydan ibarettir. Hükm-i İlahi böyle takdîr edilmiş ve bu şekilde tahakkuk etmiştir. Bu aylar ise; Muharrem, Safer, Rebîü’l-Evvel, Rebîü’l-Âhir, Cemâziye’l-Evvel, Cemaziye’l-Âhir, Receb, Şaban, Ramazan, Şevval, Zi’l-Ka’de, Zi’l-Hicce’dir. Kamerî Takvîm, bu aylardan teşekkül eder. Toplam 355 gündür. (Bunlardan) bu kamerî aylardan (dördü, haram olan aylardır.) Onlar da; Zi’l-Ka’de, Zi’l-Hicce, Muharrem ve Receb aylarıdır. (İşte bu) dört ayın haram kılınmış olması, (doğru bir hesaptır.) İbrahîm (as)’ın takib etmiş olduğu doğru bir yoldur. (Artık o aylarda nefislerinize zulmetmeyiniz) Gerçek şu ki; günah işlemekle nefse zulmetmek hiçbir vakit caiz değildir. Fakat bu haram kılınmış aylarda günâha girmek, bu ayların hürmetine de muhalif olacağından nefse daha ziyade zulüm olur. Madem bu aylar, Ellah katında fazlaca bir hürmete mazhardır. Elbette bu aylarda yapılacak günahların cezası da o nisbette fazladır. Binaenaleyh bu hususa pek ziyade dikkat etmek gerekir.”

       Evet, ilk Peygamber Hazret-i Adem (as)’dan son Peygamber Hazret-i Muhammed (asm)’a kadar bütün peygamberlerin dini olan İslam’da ahkâm-ı şer’iyye, kamerî takvime göre vaz’ edilmiş ve ona göre icra ve tatbik edilmiştir. Ümmet-i Muhammediye (asm) da  Asr-ı Saadet’ten bugüne kadar ibadetlerini, dini merasimlerini, mübarek gün ve gecelerin (Mevlid, Regâib, Mi’rac, Berât, Kadir geceleri gibi) ihyasını bu takvime göre yapmışlardır. Zira Kitab ve Sünnet’te böyle bildirilmiştir. Hiçbir hükm-ü ilahi, Miladî Takvim’e göre vaz’ edilmemiş ve o ahkâmın icra ve tatbîki yapılmamıştır. Mesela; oruc[1], menasik-i hac[2], haram ayların hürmeti[3], hataen adam öldürmenin keffareti[4], ziharın keffareti[5], îla müddeti[6], kocası vefat eden kadının iddet müddeti[7], eşinden boşanmış âise (hayzdan kesilmiş) kadınlar ile henüz adet görmemiş kadınların iddet müddeti[8], kurban[9], remy-i cimar (şeytan taşlama) ve teşrik tekbirleri[10], Ramazan ve Kurban Bayramları, hayz ve nifas gibi ahkâm, hep Kamerî Takvim’e göredir, ona göre icra ve tatbik edilmiştir. Dolayısıyla ibadetle alakalı ahkâmın Şemsî (Miladî) takvime göre yerine getirilmesi bid’attır. Üstad Bediüzzaman (ra) Hazretleri şöyle buyuruyor:

       “Resûl-i Ekrem aleyhissalatu vesselam ferman etmiş:

كُلُّ بِدْعَةٍ ضَلاَلَةٌ وَكُلُّ ضَلاَلَةٍ فِى النَّارِ

      Yani اَلْيَوْمَ اَكْمَلْتُ لَكُمْ د۪ينَكُمْ sırrı ile: Kavaid-i Şeriat-ı Garra ve desatir-i Sünnet-i Seniye, tamam ve kemalini bulduktan sonra, yeni icadlarla o düsturları beğenmemek veyahut hâşâ ve kellâ, nâkıs görmek hissini veren bid'aları icad etmek, dalâlettir, ateştir.”[11]

       “Ahkâm-ı ubudiyette yeni icadlar bid'attır. Bid'atlar ise, اَلْيَوْمَ اَكْمَلْتُ لَكُمْ د۪ينَكُمْ sırrına münafî olduğu için, merdûddur.”[12]

      İHTAR: 1400 küsur seneden beri Resûlullah (sav) Efendimiz’in Mevlid-i Şerîf’i ümmetçe Kamerî Takvîm’e göre Rebîü’l-Evvel ayının 12. gecesinde kutlanmaktadır. Milâdî Takvîm’e göre, Hazret-i Peygamber (sav)’in doğumunun “Kutlu Doğum Haftası” adı altında kutlanması, bid’a-yı seyyiedir. Çünkü mezkûr ayet-i kerimenin nassına (Tevbe, 36) muhaliftir. Bu da Din-i Mübîn-i İslam’ın içine o gizli zındıka komitesi tarafından atılan bir bid’attır. Öyle ise Resûl-i Ekrem (sav) Efendimiz’in mevlidi, Kamerî Takvîm’e göre kutlanmalı; Miladî Takvîm’e göre kutlanmamalıdır. Kamerî Takvîm’e göre kutlanması ise, bid’a-yı hasenedir; güzel bir adet-i İslamiyedir; ibadet değildir. Mevlidi ibadet haline getirmek, hatadır. Keza vefat eden bir kimsenin vefat gününde mevlid merasiminin tertib edilmesi de bid’a-yı seyyiedir. Zira mevlid, doğumla alakalıdır ve bugüne kadar Resûl-i Ekrem (sav) Efendimiz’in doğum gününde bu merasim tertib edilmiştir. Veya düğün, sünnet gibi insanların sevindiği günlerde okunabilir. Ölüm günleri ise, insanların üzüldükleri günlerdir. Dolayısıyla ölüm gününde mevlid merasimi tertib etmek, mevlidin manasına muhaliftir, bid’a-i seyyiedir.

 


[1] Bakara 185

[2] Bakara 189, 197

[3] Bakara 217, Maide 2

[4] Nisa 92

[5] Mücadele 4

[6] Bakara 226

[7] Bakara 234

[8] Talak 4

[9] Bakara 203, Hac 28, 34

[10] Bakara 203

[11]Lem’alar 53

[12]Lem’alar 56

Bu yazi 8747 defa gösterilmiştir.

Yorum yapabilirsiniz :

İsim
Eposta ( Sitede görünmeyecek )
Yorum
Doğrulama Kodu
Gönder

Yorumlar :

Henüz yorum yapılmamış.

Muhammed Doğan'ın (Molla Muhammed el-Mûşî el-Kersî) beyanatları Nurmend.com sitesinden başka bir platformda yayınlanmamaktadır. © 2014-2023 | Her hakkı saklıdır. Kaynak gösterilmeden kullanılamaz. Nurmend - Şerhmend
0.114 sn. deSen
↑ Yukarı