Hacı Hulusi Bey’in Molla Muhammed Hakkında Söylediği Bazı Sözler
* 1977 senesinde Elazığ’da ikindi dersinde Merhum Hacı Sabri, Hacı Hulusi Bey’den bazı mes’eleleri sordu. Hacı Hulusi Bey de sorulan o sualleri cevaplandırdı. Hacı Sabri;
“Efendi! Allah gecinden versin, kurban olmuşum sana, sen eğer vefat etsen kim bu mes’elelerimizi halleder, kimi dinleyelim?” diye sordu.
Hacı Hulusi Bey, cemaat içinde bulunan Molla Muhammed’e mübarek sağ elinin şehadet parmağıyla işaret ederek:
“Şu Molla Muhammed-i Muş’îyi dinleyin buyurdu.”
***
* 1982 senesinde Muş’tan bir cemaat Molla Muhammed ile beraber Hacı Hulusi Bey’in ziyaretine gelmişlerdi. İkindi dersinde,
“Çok büyük asfiya ve evliya var ki, nüfusları mutmainne iken nefs-i emmareden şikayet etmişler.” (Mektubat 305) mevzuu okunurken hiçbir sebeb yokken Hacı Hulusi Bey şöyle buyurdu;
“Ben bu Mollaya evliya-i azîme nazarıyla bakıyorum ve bu Molla nasıl bir define olduğunu zaman gösterecek.”
***
* Molla Muhammed bir gün Hacı Hulusi Bey ile Elazığ’da bir bahçedeyken, bir çocuğu Hacı Hulusi Bey’in yanına zorla getirirler. Hacı Hulusi Bey, Molla Muhammed’e hitaben şöyle buyurur:
-Molla! Buna teveccüh et. Molla Muhammed de:
-Efendim! Benim teveccüh edecek bir kabiliyetim yok, der. Hacı Hulusi Bey (ra) der ki:
-Çocuğun yüzüne bak, yüzünü çevirme! Molla Muhammed başını eğer, çok üzülür. Sonra Hacı Hulusi Bey şöyle der:
-Bu Molla’nın yanında iki dünya birdir. Molla Muhammed der ki:
-Efendim! Bende öyle bir şey yoktur.
***
* “Her gün öğleden evvel Elazığ’a gel; öğleden sonra Muş’ta bulun. Veyahut öğleden evvel Muş’ta ol; öğleden sonra Elazığ’a gel.”
***
* “Bu Molla cemaatiyle beraber Hz. İsa’yı karşılayacak.”
***
* Hacı Hulusi Bey, yaz mevsiminde dahi pazartesi ve perşembe günleri oruç tutardı. Bu günlerin haricinde Cabir Ağa’nın icar ettiği Emek Palas Oteli’ne saat on sıralarında gelip otururdu. Yine böyle bir günde Molla Muhammed, yanında bir zat ile beraber, Hacı Hulusi Bey’in ziyaretine Emek Palas Oteli’ne giderler. Hacı Hulusi Bey, Molla Muhammed’e şöyle der:
-Üstad bana dedi ki: “Git, ne benim için, ne senin için, belki bu nurlar için ihtiyat et. Bir zaman gelecek bu nurlar aranılacak, hiç kimsede bulunmayacak.”
İkinci gün Molla Muhammed, Hacı Hulusi Bey’e bizzat sormaktan utandığı için beraberindeki zata der ki; “Hacı Hulusi Bey’e sor, dün ne söylemek istedi.”
O zat, Hacı Hulusi Bey’e sorar ve şu cevabı alırlar:
-Şimdi de geçerli bir söz değil midir?
***
* Hacı Hulusi Bey, 30 Temmuz 1979 tarihinde Molla Muhammed’e yazdığı mektubunda şöyle buyuruyor:
“Müşkillerinizi, Cenab-ı Hak ilham yolu ile size inşaallah ihsan eder.”
***
* Hacı Hulusi Bey, bir gün derste Molla Muhammed’e hitaben şöyle buyurdu:
“El Hac Molla Muhammed Doğan! Başkası ölür o yaşar. Benimle beraber olmak için, yüz yaşında olmak lazım.”
***
* Hacı Hulusi Bey, bir gün Molla Muhammed’e hitaben şöyle buyurdu:
“Sen istediğin zaman gelirsin, istediğin zaman gidersin. Hiç kimse sana karışamaz.”
Diğer bir defasında ise şöyle buyurdu;
“Sıkıldığın zaman gidersin, o iradeyi de sana bırakıyorum.”
***
* Hacı Hulusi Bey merhum bir gün Molla Muhammed’e hitaben şöyle buyurdu:
“Şimdiye kadar inayet ve rahmet-i ilahiye ve hıfz-ı Rabbanî benim hakkımda devam ettiği gibi, bundan sonra da hakkınızda devam edecek ve son ömrünüze kadar istikameti muhafaza edeceksiniz.”
***
* Hacı Hulusi Bey, Molla Muhammed ve cemaatinden bazılarının da bulunduğu bir ikindi dersinde üç defa şöyle buyurdu:
“Himmet Muş’a, himmet Muş’a, himmet Muş’a!”
***
* Manisa’dan Hacı Hulusi Bey’i videoya almak için evine gelen bir cemaatin huzurunda Hacı Hulusi Bey Molla Muhammed’e hitaben:
“Bu Molla haddini aşanları tokatlar.” buyurdu ve bunu üç defa tekrarladı.
***
* Hacı Hulusi Bey Muş’a geldiklerinde Molla Muhammed’e hitaben şöyle buyurdu;
“Molla! Manevi ordu kumandanı! Başkaları ne derse desin, sen benim Mollamsın. Ben seni kabul etmişim.”
***
* Hacı Hulusi Bey, Hacı Mahmut ve cemaatini ziyaret etmek için Adıyaman’a gittiğinde, Molla Muhammed ve cemaati de orada hazır idi. Hacı Hulusi Bey, orada sohbette bulunduğu bir sırada Hacı Mahmut, Hacı Hulusi Bey’e şöyle dedi:
- Efendim! Molla Muhammed ehl-i velayet bir zata benziyor, keşif-keramet sahibidir. Hacı Hulusi Bey:
- Yaa! Buna Molla Muhammed-î Muş’î derler. Onun kerametinden ve ehl-i Velayet olduğundan şüphe mi ediyorsun? O benim yanıma geldiği ve yanımda bulunduğu zaman sükut ediyor. Molla Muhammed-i Muş’înin nasıl bir zat olduğunu zaman gösterecektir. O gizli bir definedir zamanla açılacaktır, dedi ve devamla:
- Molla! Buraya kadar cemaatle niye geldin? Bizi yüksek bir mertebede gördüğün için mi ziyaretimize cemaaatle beraber geldin? Buyurdu. Molla Muhammed cevaben:
- Efendim! Ben, sizin gibi bir zatı değil yakın yerlerden gelip ziyaret etmek, belki uzak mesafelerden dahi olsa gelip sizleri ziyaret etmek bizler için zahmet değil; belki hakikat noktasında bizleri memnun etmektedir, dedikten sonra Hacı Hulusi Bey:
- İşte beni bilen bilir, buyurdu. Hacı Mahmut:
- Efendim! Elazığ seyahatimizde medresede ikamet ettiğimiz günlerin birinde Elazığ vilayetinde genel bir operasyon neticesinde bazı kardeşlerin yakalandığı sırada ben şahidim ki bu zat yani (Molla Muhammed) yakalanmamıza yakın bir zaman kala bize: ‘Ben filan yerde bulunan filan müftüyü ziyaret etmem lazım.’ deyip bizleri ve kardeşleri bırakıp gittiğini herkes müşahede etti. Bundan anladım ki; bu Zat, ehl-i velayet ve keramet sahibi bir Zat’tır. Hacı Hulusi Bey cevaben şöyle buyurdu:
- İşte zat dediğin böyle olur. Ehl-i velayet ve keramet sahibi zatlar, işte böyle olur. Eğer Molla Muhammed olmasaydı, o gün işiniz çok fena olurdu.
***
* Yine Hacı Hulusi Bey, Molla Muhammed’e hitaben bir gün şöyle buyurdu:
“Sen Molla-i Bediüzzaman mısın, yoksa Molla-i ahir zaman mısın?
***
* Takriben 1982-83 tarihlerinde Hacı Mahmut’la beraber Hacı Bey’in kirada oturduğu bir evde, O Zat’ı ziyarete gitmiştik. Hacı Bey, bize kahve ikram etti. Bu sırada Hacı Mahmut’a bazı şeyleri soruyordu. Hacı Bey, o zaman hasta idi. Birden hiçbir münasebet yokken bana döndü ve şöyle dedi:
- Bu Molla, İmam-ı Rabbanî gibi bir Zat’tır. Ben tevazu niyetiyle dedim ki:
- Efendim! Risale-i Nur mesleğinde böyle bir şey var mıdır? Hacı Hulusi Bey şöyle cevap verdi:
“Kaderde varsa olacaksın.”
***
* Bir gün dedim ki:
- Efendim bana çok iltifat ediyorsunuz. Hacı Hulusi Bey şöyle cevap verdi:
- Üstadın bana dediğini bende aynen sana diyorum: Dad-ı hak ra kabiliyyet şert nist.
***
* Molla Muhammed, Hacı Hulusi Bey’e bazen mektup yazıp, müşkil yerleri sorarmış. Son bir defasında, Hacı Hulusi Bey şifahi olarak O’na şöyle demiş:
-Bu gibi müşkillerin olunca, Üstad’a manen yazsan, cevabını alırsın.
***
* Bir gün, Hacı Hulusi Bey’le Elazığ’da bir bahçe dersinde beraber bulunuyorduk. Hacı Hulusi Bey, o gün kendisine yazdığım mektublarda geçen sualleri cevaplandırıyor, kâtip de yazıyordu. Ben de başımı önüme doğru eğip yere kapanmıştım. Hacı Hulusi Bey’i dinliyordum. 17. Lem’a’daki 10. Nota’nın izahını sormuştum. (“Marifetullahın şahidleri, bürhanları üç çeşittir.” mes’elesini) Sıra bu sualin cevabına geldiğinde, Hacı Hulusi Bey şöyle buyurdu:
“Molla başını kaldır, karşında kim var?” Başımı kaldırınca, karşımda Üstad’ı hazır gördüm.
***
* Hacı Hulusi Bey, bazen cemaat içinde Molla’ya hitaben şöyle diyordu:
“Molla! Senin kim olduğunu söylesem, o zaman mümkün değil, kendini kurtaramazsın.”
***
* “Bu Molla, mekânla mukayyed değil.”
***
* Elazığ’da derse gittiğim zaman ekseriyetle:
“Tefeddal! Ya Seyyidî!” buyuruyordu. Hem mükerrer defa
“Molla! قُلْ وَ لاَ تَخَفْ ” diyordu.
***
* “Sen, Cuma günü vaaz ettiğin ve hutbe okuduğun zaman senin sesini duyuyorum.” derdi.
***
* Molla Muhammed, Elazığ dershanesinde bulunduğu bir sırada, dışarıdan gelen yabancı bir misafir, O’na çok hakaret edip rahatsız eder. Molla Muhammed tahammül edip cevap vermez. O misafirle beraber ikindi dersine gittiklerinde Hacı Hulusi Bey, Molla Muhammed’e hitaben şöyle der:
-Molla!
-Buyurun Efendim.
-Senin için hiçbir nasihate ihtiyaç duymuyorum.
***
* Muş’un Konukbekler beldesinden avamdan biri, Hacı Hulusi Bey’in ziyaretine gider. Der ki:
-Efendim! Beni talebeliğe kabul buyurun. Hacı Hulusi Bey, o zata şöyle der:
-Git! Molla seni kabul ederse, ben de kabul ederim.
***
* Molla Muhammed, bir gün Hacı Hulusi Bey’i Muş’a davet eder. O Zat, bu davete icabet eder. Muş’tan dönerken kahvaltı yapmak için Kaymaklı Köyü’ne uğrarlar. Hacı Hulusi Bey, birdenbire Molla Muhammed’e dönüp şöyle der:
-Molla! Ne zaman bu Güneş gibi doğacaksın.
***
* “Muş’ta vazifen var. Şehri terk etme, terk ettiğin zaman tokat gelir.”
***
* Hacı Hulusi Bey, defalarca Molla Muhammed’e şu cümleyi söylerdi:
“Bu Molla kapalı kutudur, ileride açılacak.”
***
* Molla Muhammed, Hacı Hulusi Bey’in yanına gittiği zaman O’na sık sık şöyle söylerdi:
“Molla! Ver, ver, ver. Ne zamana kadar ilmi toplayacaksın?”
***
* Molla Muhammed, Muş’tan kalabalık bir cemaat ile beraber Elazığ’a giderler. Kuşluk vaktinde, Elazığ’dan çıkmak üzereyken, bir manavda Hacı Hulusi Bey’e rast gelirler, evine bir şeyler almaktadır. Yolda yemeleri için onlara da bir şeyler alır. O anda Molla Muhammed’e müteveccihen şöyle der:
رَبِّ اغْفِرْ ل۪ي وَلِاَخ۪ي
“Ya Rabbi! Beni de kardeşimi de mağfiret eyle.”[1]
***
* Hacı Hulusi Bey O’na sık sık şöyle derdi:
“Molla! Sırren tenevveret.”
***
* Hacı Hulusi Bey, hastalığı zamanında Molla Muhammed’e:
“Molla! Ne olur ne olmaz, sen bana dua et.” der.
***
İHTAR
Aziz Kardeşlerim!
Hacı Hulusi Bey’in mezkûr beyanatı haktır ve hakikattır; mana-yı harfiyledir ve Kur’an hesabınadır. Bununla beraber ben, Hacı Hulusi Bey’in bu iltifatlarına kendimi layık görmüyorum ve bu Zat’ın iltifatlarına da karışmıyorum. Bir abd-i aciz olarak " mehdilik, müceddidlik, gavslık, kutbiyet, ferdiyet, velayet" gibi bir makamı ihraz etmek, asrın imamı olmak, Üstad Hazretleri’nin ve Hacı Hulusi Bey’in varis-i mutlakı olmak gibi bir davam yoktur ve bugüne kadar böyle bir davam da olmamıştır. Ben, ancak edille-i şer'iyye denilen Kitab, Sünnet, İcma-ı Ümmet ve Kıyas-ı Fukaha'nın ve onların bürhanı olan Risale-i Nur'un hadimiyim. Keza hakiki ulemanın, hakiki meşayihin, hakiki Risale-i Nur şakirdlerinin ve hakiki mü’minlerin hadimiyim. Hizmetçilikten başka bir vasfım yoktur. Teveccüh edilecek ve kendisinden meded istenilecek hakiki mürşid, ancak edille-i şer'iyye denilen Kitab, Sünnet, İcma-ı Ümmet ve Kıyas-ı Fukaha ve onların bürhanı olan Risale-i Nur'dur. Bunların içinde de asıl mürşid, Kur'an-ı Kerim'dir. Diğerleri Kur'an'ın hadimidir.
Ben, kendimi mübarek görmüyorum ve beğenmiyorum. Manay-ı ismiyle sahsımı mübarek görenleri ve makam sahibi kabul edenleri de beğenmiyorum. Mübarek olan ancak Kitabullah ve Sünnet-i Resulullah’tır. Öyleyse mana-yı ismiyle (müstakillen) eşhası me’haz ve mürşid görmek ve göstermek, şahıslara nazar-ı dikkati celbetmek ve halkı onların etrafında toplamak yanlıştır. Hulasa: Meslekler, meşrebler ve eşhas Kur'an'a hadim ve ayine olmalı, perde ve vekil olmamalıdır.
Hâdimu'l-Kur'an
Muhammed DOĞAN
(Molla Muhammed el-Mûşî el-Kersî)
[1] Araf 151
İsim | |
Eposta ( Sitede görünmeyecek ) | |
Yorum | |
Doğrulama Kodu | |
Gönder |