Bu makám-ı álî, ya‘nî sıfât-ı sübûtiyye, husúsan “hayât” sıfatı ve “Hayy ve Muhyî” isimleri, lüzûm derecesinde âhireti iktizá ve vücûb derecesinde bâkí bir álemi istilzâm ve zarûret derecesinde mükâfât ve mücâzât için haşir ve neşri ister. Bu makámda ifâde edilen hakíkatler, haşr-i cismânî etrâfında temerküz ediyor ve onun isbâtına dâirdir. Zîrâ, bu makámın tereşşüh ettiği gelecek âyet-i kerîmenin asıl hedefi ve gáyesi, haşr-i cismânînin delîllerle isbâtıdır.
يُْرِجُ الْحَىَّ مِنَ الْمَيِّتِ وَيُْرِجُ الْمَيِّتَ مِنَ الْحَىِّ وَيُْيِى
الَْرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَاۜ وَكَذٰلِكَ تُْرَجُونَ۟
ÂYET-İ KERÎMENİN MEÂLİ
“O Zât-ı Vâcibü’l-Vücûd’un vücûb-i vücûd ve vahdeti ve bu ismin iktizá ettiği haşir hakíkati nasıl inkâr edilebilir? Hem böyle bir Zât’a karşı başta namâz olmak üzere ubûdiyyet vazífesi nasıl terk edilebilir? Zîrâ, yedi sıfât-ı sübûtiyye ile bâ-husús yedi sıfâtın memzûcu olan hayât sıfatı ile muttasıf olan bir Hayy-ı Lâ-yemût, (ölüden diriyi çıkarır.) Meselâ: Ölü ve kuru olan tohum ve çekirdeklerden, diri olan nebâtâtı; cansız olan nutfe ve yumurtalardan da diri olan
insânları ve hayvânları vücûda getirir. (Ve diriden ölüyü çıkarır.) Meselâ: Diri
olan nebâtâttan, câmid olan tohum ve çekirdekleri; diri olan hayvânlar ve insânlardan
da cansız olan yumurta ve nutfeyi çıkarır. Yâhúd, ma‘nen ölü olan bir
kâfirin sulbünden, ma‘nen diri olan bir mü’mini yaratır. Kezâ, ma‘nen diri olan
bir mü’minin sulbünden de ma‘nen ölü sayılan bir kâfiri vücûda getirir. Bütün
bunlar, ancak yedi sıfât-ı sübûtiyye ile muttasıf bir Zât’ın işleri olabilir. Bu sıfatları
hâiz olmayan, bu hárika işleri vücûda getiremez. Husúsan hayât sıfatı ile
muttasıf olmayan, bu işlere sáhib çıkamaz. (Ve) mezkûr sıfatlarla muttasıf olan
o Zât-ı Akdes, (küre-i Arz’ı da) güz ve kış mevsimlerinde ölmüş ve kurumuş olan
zemîn yüzünü de (ölümünden sonra diriltir.) Bahâr mevsiminde yeniden hayâta
mazhar eder, nebâtât ve hayvânât táifeleriyle şenlendirir. (Ve işte) ey insânlar!
(Siz de öylece) öldükten ve cesedleriniz darmadağın olduktan sonra haşir sabâhında
tekrâr kabirlerinizden hayât sâhasına (çıkarılacaksınız.) Bahâr mevsiminde,
yer altında bulunan câmid ve cansız olan hadsiz tohum ve çekirdeklerden
iki yüz bin çeşit nebâtât táifelerini çıkaran bir Zât-ı Kadîr, nebâtâtın tohumları
gibi insânların tohumları hükmünde olan acbü’z-zeneb üzerinde sizi inşâ ve ihyâ
edip kabirlerinizden öylece çıkaracaktır. Her bahâr mevsiminde bu ihyâ fiilini
gözüyle müşâhede eden bir insân, kendi haşrini nasıl inkâr edebilir? Zîrâ, bu,
onun bir mislidir.”