tel tel tel
Kur'an-ı Kerim'den
(O kimseler ki imân etmişler,) yani Hazret-i Muhammed (asm)’a indirilen vahy-i İlahinin tümünü birden kalben tasdik edip dil ile ikrar etmişler (ve imanlarına bir zulmü) herhangi bir şirki (bulaştırmamışlardır. İşte) asıl (korkudan) ebedî azaba düşme endişesinden (emin olmak, onlara) halis imâna sahip olan zatlara (aittir.) Onların istikballeri güven içindedir. (Ve hidâyete ermiş olanlar da onlardır.)
(En’am, 6/82)
Hadîs-i Şeriflerden
Karanlık gecelerde mescidlere yürüyerek giden kimseleri, kıyamet gününde tam bir nura kavuşacaklarını müjdeleyiniz.
(Ebu Davut,Salat 50, Tirmizi, Salat 116)
Dualardan
Ya İlâhî! Zalimlerin şerlerini üzerlerimizden kaldır. Mü’minlerin dualarına ortak et ve takdîr buyurduğun musibetlerden bizleri lütfunla esirge.
(Hacı Hulusi Bey)
Vecîze
Aç canavara karşı tahabbüb, merhametini değil, iştihasını açar. Hem de diş ve tırnağının kirasını da ister.
Mektûbat
← Diğer sorulara dön.
  • Soru sorabilmek için üyelik girişi yapınız.

    Hamd kelimesinin küllî ve şumüllü ma‘nâsı nedir?
    02.07.2015

    Bütün cemâl, kemâl ve ihsânın Cenâb-ı Hak’tan geldiğini bilmek; o cemâl, kemâl ve ihsâna karşı yapılan kavlî, fiilî ve hâlî bütün hamdlerin O’na mahsús olduğunu اَلْحَمْدُ لِِّٰ ile i‘lân etmektir.

    “Risâle-i Nûr”un “Mektûbât” adlı eserinde bu cümle-i Kur’âniyye şöyle tefsîr edilmektedir:

    اَلْحَمْدُ لِِّٰ“ bir cümle-i Kur’âniyyedir. Bunun en kısa ma‘nâsı, ilm-i Nahiv ve

    Beyân káidelerinin iktizá ettiği şudur:

    كُلُّ فَرْدٍ مِنْ اَفْرَادِ الْحَمْدِ مِنْ اَىِّ حَامِدٍ صَدَرَ وَعَلٰى اَىِّ مَْمُودٍ وَقَعَ مِنَ

    اْلاَزَلِ اِلَى اْلاَبَدِ خَاصٌّ وَ مُسْتَحِقٌّ لِلذَّاتِ الْوَاجِبِ الْوُجُودِ الْمُسَمّٰى بِالّٰلِ

    “Ya‘nî: ‘Ne kadar hamd ve medh varsa, kimden gelse, kime karşı da olsa,

    ezelden ebede kadar hástır ve lâyıktır o Zât-ı Vâcibü’l-Vücûd’a ki, Elláh denilir.’

    İşte, ‘ne kadar hamd varsa’, ‘el-i istiğrâk’tan çıkıyor. ‘Her kimden gelse’ kaydı ise,

    ‘hamd’ masdar olup fâili terk edildiğinden, böyle makámda umûmiyyeti ifâde

    eder. Hem mef‘úlün terkinde, yine makám-ı hıtâbîde külliyyet ve umûmiyyeti ifâde

    ettiği için, ‘her kime karşı olsa’ kaydını ifâde ediyor. ‘Ezelden ebede kadar’ kaydı

    ise; fi’lî cümlesinden ismî cümlesine intikál káidesi, sebât ve devâma delâlet ettiği

    için, o ma‘nâyı ifâde ediyor. ‘Hás ve müstehak’ ma‘nâsını ‘Lillâh’taki ‘lâm-ı cer’

    ifâde ediyor. Çünkü, o ‘lâm’, ihtisâs ve istihkák içindir. ‘Zât-ı Vâcibü’l-Vücûd’

    kaydı ise; vücûb-i vücûd, ulûhiyyetin lâzım-ı zarûrîsi ve Zât-ı Zü’l-Celâl’e karşı bir

    unvân-ı mülâhaza olduğundan, ‘Lafzulláh’ sâir esmâ ve sıfâta câmiıyyeti ve ism-i

    a‘zam olduğu i‘tibâriyle, delâlet-i iltizâmiyye ile delâlet ettiği gibi; Vâcibü’l-Vücûd

    unvânına dahi, o delâlet-i iltizâmiyye ile delâlet ediyor.”[1]

    لَهُ الْحَمْدُ“ Ya‘nî: Bütün mevcûdâtta sebeb-i medh ü senâ olan kemâlât

    O’nundur. Öyle ise, hamd dahi O’na áiddir. Ezelden ebede kadar her kimden her

    kime karşı gelen ve gelecek medh ü senâ O’na áiddir. Çünkü, sebeb-i medh olan

    ni‘met ve ihsân ve kemâl ve cemâl ve medâr-ı hamd olan her şey O’nundur, O’na

    áiddir. Evet, âyât-ı Kur’âniyyenin işârâtıyla, bütün mevcûdâttan dâimî bir súrette

    dergâh-ı İlâhiyyeye giden bir ubûdiyyettir, bir tesbîhtir, bir secdedir, bir duádır ve bir

    hamd ü senâdır ki; dâimî o dergâha gidiyor.”[2]

    لَهُ الْحَمْدُ“ Ya‘nî: Hamd ü senâ, medih ve minnet O’na mahsústur, O’na lâyıktır. Demek, ni‘metler O’nundur ve O’nun hazînesinden çıkar. Hazîne ise, dâimîdir. İşte, şu kelime, şöyle müjde verip diyor ki: Ey insân! Ni‘metin zevâlinden elem çekme. Çünkü, rahmet hazînesi tükenmez. Ve lezzetin zevâlini düşünüp, o elemden feryâd etme. Çünkü, o ni‘met meyvesi, bir rahmet-i bî-nihâyenin semeresidir. Ağacı bâkí ise, meyve gitse de yerine gelen var. Ni‘metin lezzeti içinde, o lezzetten yüz derece daha ziyâde lezzetli bir iltifât-ı rahmeti hamd ile düşünüp, lezzeti birden yüz derece yapabilirsin. Nasıl ki, bir pâdişâh-ı zî-şânın sana hediyye

    ettiği bir elma lezzeti içinde yüz, belki bin elmanın lezzetinin fevkınde, bir iltifât-ı

    şâhâne lezzetini sana ihsâs ve ihsân eder. Öyle de: لَهُ الْحَمْدُ kelimesiyle, ya‘nî

    hamd ve şükür ile, ya‘nî ni‘metten in‘ámı hissetmekle, ya‘nî Mün‘ım’i tanımakla ve

    in‘ámını düşünmekle, ya‘nî O’nun rahmetinin iltifâtını ve şefkatinin teveccühünü

    ve in‘ámının devâmını düşünmekle; ni‘metten bin derece daha lezîz, ma‘nevî bir

    lezzet kapısını sana açar.”[3]

    Hulâsa: Şu kâinâtta görünen cemâl, kemâl ve ihsânın cümlesi Elláh’tan

    gelir. Onun için mü’min, cemâl, kemâl ve ihsânât-ı İlâhiyye’ye karşı اَلْحَمْدُ لِِّٰ

    demekle mükelleftir.

     

    [1] Mektûbât, 29. Mektûb, 1. Kısım, 5. Nükte, s. 367.

    [2] Mektûbât, 20. Mektûb, 2. Makám, 5. Kelime, s. 217.

    [3] Mektûbât, 20. Mektûb, 1. Makám, 5. Kelime, s. 206-207.

Muhammed Doğan'ın (Molla Muhammed el-Mûşî el-Kersî) beyanatları Nurmend.com sitesinden başka bir platformda yayınlanmamaktadır. © 2014-2023 | Her hakkı saklıdır. Kaynak gösterilmeden kullanılamaz. Nurmend - Şerhmend
0.279 sn. deSen
↑ Yukarı